TÜRKİYE’NİN KARARLILIĞI İNGİLTERE’Yİ GERÇEĞİ SÖYLEMEK ZORUNDA BIRAKTI

Rum yönetimi son 15-20 yıldır adım adım Doğu Akdeniz’i gasp etmeye çalışıyor…
Bu, 1821 yılından beri devam eden ENOSİS’i gerçekleştirme mücadelesinin denize yansıyan boyutudur…1963 saldırılarının ve 1974 ENOSİS darbesinin devamıdır…
21 Aralık 1963’de Türk halkına toplu bir soykırım uygulamak ve ENOSİS’i gerçekleştirmek için başlattıkları saldırıda TMT’nin direnişi ve Türkiye’nin ağırlığını koyması ile başarılı olamadılar…
Ne ki, iki egemen Halkın eşit kurucu ortaklığına dayalı olan Kıbrıs Cumhuriyeti’ni işgal etmekte, bu devleti yüzde yüz Rumlardan oluşan bir Rum devletine dönüştürmekte ve bu gayrı meşru korsan yapıyı “meşru Kıbrıs Cumhuriyeti” olarak kabul ettirmekte başarılı oldular…
4 Mart 1964’de BM Güvenlik Konseyi’nin aldığı 186 sayılı karar, bu başarılarının tescilidir…
Ne ki, Kıbrıs Türk Halkı ve Türkiye tanımadığı sürece, BM ve Dünya tanısa bile, bu korsan yapı tek ayaklı topal ördek gibi yürümek durumundadır.
Türkiye kararlı duruş sergilediği her anda, Dünya Rum yönetiminin aslında 1960 anlaşmalarının öngördüğü meşru devlet olmadığını, Türk Halkının eşit-egemen statüde katılmadığı her yapının meşruiyetinin tartışmalı olduğunu kabul etmek zorunda kalıyor…
Birkaç örnek vermek gerekirse, 1964 Ağustos ayında 64 Türk savaş uçağı Erenköy’e saldıran Rum-Yunan güçlerini bombalayıp ezerken, BM ve Dünya, Türkiye’ye “egemen bir devleti bombalayan işgalci” muamelesi yapamadı…Ateş-kes çağrıları yapmakla yetindi..
15 Kasım 1967’de, Geçitkale ve Boğaziçi köylerinin işgal edilmesi ve 24 Türk’ün katledilmesi üzerine müdahale hazırlığına başlayan Türkiye’yi durdurmak için ileri sürdüğümüz tüm şartları kabul etmek zorunda kaldılar…12 bin kişilik Yunan işgal gücü, komutanları Grivas’ı da alarak adadan çıkmak zorunda kaldı, işgal edilen köyler boşaltıldı, esir alınan Türkler serbest bırakıldı, Türk kantonları etrafındaki kuşatma kaldırıldı. 
BM ve Dünya Türkiye’ye “Kıbrıs egemen bir devlettir, orada olanlar iç işidir, sen karışma” diyemedi
15 Temmuz 1974’de ENOSİS darbesinin ardından Türkiye İLHAKI önlemek için 20 Temmuz Barış Harekatını gerçekleştirdiği zaman da BM ve Dünya Türkiye’ye “sen egemen bir devlete asker çıkarıyorsun, bunu yapamazsın, seni önlemeye geliyoruz” da diyemedi, sadece ateş kesi sağlamak için yalvar-yakar oldular…
Bütün bunlar neyi gösteriyor?
BM ve Dünya, Rum devletinin, işgalci, gaspçı, gayrı meşru, korsan bir devlet olduğunu, 1960 anlaşmalarının öngördüğü iki eşit-egemen halkın kurucu ortaklığına dayalı meşru devlet olmadığını biliyor. Biliyor ama, biz sert Osmanlı Tokadını enselerine vurmadığımız, hak ve çıkarlarımızı koruma kararlılığımızı ortaya koymadığımız, “evet efendimci” siyaset izlediğimiz, “uysal çocuk tavrı” sergilediğimiz sürece bunu bilmezden geliyor, onların önünü açıyor, onlara “egemen devlet” muamelesi yapıyor…
Biz, sabrımız taşıp “ARTIK YETER” diyerek enselerine bindiğimiz zaman ise, Rum yönetiminin egemen meşru bir devlet olmadığını anımsıyorlar, bize hak veriyorlar, onlara “DURUN” diyorlar…
MEB VE KITA SAHANLIĞI KONUSUNDA DA AYNI SONUÇ
Rum-Yunan ikilisi, son 20-25 yıldan beridir Doğu Akdeniz’i açık açık gasp etme politikası uyguluyor…
Bu 1963’de AKRİTAS Soykırım Planı çerçevesinde başlattıkları ENOSİS saldırılarının ve 15 Temmuz 1974’de İFESTOS Soykırım Planı çerçevesindeki ENOSİS girişiminin denizlerdeki devamıdır…
İlk ikisinde Türkün tokatını yiyerek başarısız oldular, şimdi ENOSİS hedefinin deniz boyutunda üçüncü denemeyi yapıyorlar…
Türkiye ve KKTC, 20-25 yıldır sabırla BM’yi, AB’ı ilgili tüm ülkeleri defalarca yazılı ve sözlü olarak uyardı…
Dedik ki, “Rum yönetimi korsan bir yapıdır, 1960 Anlaşmalarının öngördüğü iki Halklı meşru egemen Kıbrıs Cumhuriyeti değildir, ortağı Kıbrıs Türk Halkının onayını almadan, tüm adada tek meşru egemen bir devletmiş gibi, Kıta Sahanlığı ilan etme, MEB ilan etme, sondajlar için uluslar arası ihale açma, sondaj yapma hak ve yetkisi yoktur…”
Dedik ki, “çözüm arayışları ve görüşmeleri sürerken Türk Halkının da hakkı olan bölgelerde ihale açma ve sondaj yapma yetkisi yoktur…Bu yapılırsa görüşmelerin anlamı kalmaz…Ortam gerginleşir…”
Dedik ki, bir çözüm olana kadar ya bu gaspçı girişimlere son ver, ya da gel ortak bir komite kuralım, bu işi birlikte yönetelim, geliri de hakkaniyete göre paylaşalım…”
1974’den bu yana 45 yıl gibi uzun bir zaman geçtiği için yedikleri tokadı unutmuş olacaklar ki, kulak asmadılar, ciddiye almadılar, blöf yapıyoruz sandılar, sabrımızı zaaf sandılar…
İngiltere, ABD, AB ve ittifak kurdukları bölge ülkeleri de onlara “yürüyün de korkmayın, egemen bir devletsiniz, Türkiye egemenlik haklarınıza saygılı olmak zorundadır” dediler…
İngiltere kaç kez Türkiye’yi uyararak “Türkiye Kıbrıs Cumhuriyeti’nin egemenlik haklarına saygılı olmalıdır” şeklinde açıklama dahi yaptı…
Türkiye “ya sabır” çekerek sabretmeye ancak fiili mesajlar vermeye devam etti…
Önce sismik araştırma gemilerini bölgeye gönderdi, anlamadılar…
Sonra İtalyan ENİ şirketinin sondaja başlamasını engelledi, yine anlamadılar…
Mavi Vatan Tatbikatını gasp edilen bölgeye kadar uzattı, yine anlamadılar…
Ve sabır taştı..
Türkiye, savaş gemilerinin korumasındaki FATİH gemisini Baf’ın 45 deniz mili açığına göndererek, yıllar önce BM’ye bildirdiği kendi KITA SAHANLIĞI dış sınırları içinde, yani kendi deniz yetki alanında sondaja başladı…
Aynı anda da 3 denizde birden dev DENİZ KURDU tatbikatına başladı…
Rum yönetiminin “egemenlik” iddialarını bir anda yerle bir etti…
Rum-Yunan ikilisinin yardım çağrılarına kimse itibar edip Türkiye ile savaşmak için donanmasını göndermedi…
Tam aksi, İngiltere’nin Avrupa Bakanı Sir Alan Duncan, Türkiye’nin Londra Büyükelçisi ile görüştükten sonra Rum yönetiminin “egemenlik alanım” dediği bölgenin, aslında Rum’un egemenlik alanı olmadığını, “EGEMENLİĞİ ŞAİBELİ BÖLGE” olduğunu açıkladı…
- “EGEMENLİĞİ ŞAİBELİ BÖLGELERDE SONDAJ YAPILMAMALI” dedi…
Rum-Yunan ikilisi şimdi kıyameti koparıyor…İngiltere’nin kendilerini ortada bıraktığından şikayet ediyor, İngiltere’ye tehditler yağdırıyor… 
ABD ve Almanya’nın da benzer bir tavır sergileyerek Türkiye’yi durdurmak için hiçbirşey yapmadıklarından şikayet etmeye başladılar…
KARARLILIĞIN SONUCU
Bu sonuç, yukarıda sözünü ettiğim gibi, BM, İngiltere, ABD’nin 1964 ve 1974’de sergilediğimiz kararlı tavırlar karşısında verdikleri tepkinin aynısını verdiklerini gösteriyor…
Yani, daha önce Türkiye’ye “Kıbrıs Cumhuriyeti’nin egemenliğine saygılı ol” diyen İngiltere, şimdi Türkiye kararlı tavır sergileyince ağız değiştirerek “ O bölge zaten Kıbrıs Cumhuriyeti’nin egemenlik alanı değil, orada egemenlik belirsizdir, şaibelidir, dolayısı ile Rum tarafı o bölgelerde sondaj yapmamalıdır” demeye başlamıştır…
ABD ve Almanya da daha değişik ifadelerle benzer bir tavır sergilemektedir…
Türk donanması bölgeye inince, Kıbrıs Cumhuriyeti’nin egemen meşru bir devlet olmadığını denizlerdeki egemenlik iddiasının da meşru olmadığını aniden yeniden hatırladılar. Tıpkı 1964’de ve 1974’de olduğu gibi… 
Demek ki neymiş?
Kıbrıs’taki meşru hak ve çıkarlarımızı, deniz yetki alanlarımızı, mavi vatanımızı korumada ne denli kararlılık gösterirsek, Rum yönetiminin gayrı meşru statüsü ve sahte egemenlik iddiaları da o denli GÖRÜNÜR hale gelmektedir…
Türkiye bu raddeden sonra geri adım atamaz…
Sondaj çalışmaları KKTC ve Türkiye MEB alanlarında sonuç alıcı şekilde devam etmelidir… Vurduğumuz her sondaj korsan Rum devletinin gayrı meşru statüsünü ve egemenlik iddiasının sahteliğini daha da GÖRÜNÜR hale getirecektir…