Türkiye’de ekonomik sorunların ciddi boyutlara ulaşmasıyla birlikte hükümetin Uluslararası Para Fonu(IMF) ile bir anlaşma yapıp yapmayacağı tartışılmaya başlandı. Özellikle son birkaç haftadır IMF ile görüşmelerin yapıldığı, ön anlaşmaya varıldığı ve yerel seçimlerden sonra bu anlaşmanın yürürlüğe konulacağı gibi kulis haberleri yayınlanıyor. Hükümetten bu tür haberlere yönelik bir yalanlamanın gelmemesi de konuyu daha çok gündemde tutuyor.

IMF ne yapar?
IMF ikinci dünya savaşı sonrası kurulmuş olan önemli bir uluslararası finansal örgüttür. 189 ülke IMF’nin üyesidir. Kuruluş amacı ödemeler dengesi açık veren ülkelere fon sağlayarak onların dış ticaretlerini sürdürmesine destek olmaktı. Sabit kur rejiminin uygulandığı bir dönemde kurulmuş olan IMF genellikle finansman desteği sağladığı ülkenin parasında önemli miktarda devalüasyon yapılmasını da istiyordu. 70’li yıllarda Türkiye çok kez IMF ile anlaşmalar imzaladı ve her seferinde liranın değerinde de önemli ölçüde devalüasyona gitti.

Dalgalı kur sisteminin yaygın olarak kullanılmasıyla birlikte IMF’nin bu işlevinde de değişiklik meydana geldi. Artık ülkeler sadece dış ticaret açığının yol açtığı ödemeler dengesi açığını finanse etmek için IMF’ye gitmiyorlar. Daha çok uluslararası piyasalarda kredi bulmakta zorlanan, para bulma güçlüğü çeken ülkeler IMF ile masaya oturur hale geldiler. Bu açıdan bakınca IMF finansal güçlüğe düşen ülkelere destek olan bir kuruluş haline geldi.

IMF sitesinde amacını uluslararası para sisteminin düzenli çalışmasını sağlamak, döviz kuru ve uluslararası ödemelerin yapılmasını sağlayarak dünya ticaretinin sağlıklı işlemesine yardımcı olmak olarak tanımlamıştır. 2012 yılında IMF tüzüğünde yapılan bir değişiklikle sadece ödemeler dengesi sorunları değil, bir ülkenin dünya ekonomisi açısından risk oluşturabilecek tüm makro ve finansal sorunlarına çözüm bulmaya yardımcı olmak olarak değiştirmiştir.

Bu amaçla, sorun yaşayan ülkeyi yakından takip ederek olası riskleri ve bunlardan kurtulması için hangi politikalarında değişiklik yapması gerektiği konusunda önerilerde bulunan bir kurumdur. Diğer bir değişle, IMF’den kaynak istediğiniz zaman belli koşullara uymanız ve ekonomi politikanızda değişikliğe gitmeniz talep edilir. İstenen değişiklikleri yaptığınızı da yakından takip eder. Kullandırmayı taahhüt ettiği kaynağı da bir kerede vermez, talep ettikleri değişiklikleri yaptığınızdan emin oldukça dilimler halinde kullandırır.

Finansman imkanları zorlaştı
Türkiye ekonomisinin çok ciddi sorunları olduğu açık. Özellikle 2018 yılının ikinci yarısından itibaren büyümede yaşanan yavaşlama, hatta son çeyrekte ortaya çıkacak olan küçülme ile birlikte uzun süredir birikmiş olan sorunları gün yüzüne çıkmıştır. Bunların başında özel sektörün sahip olduğu yüklü borç ve bunun finansmanı dikkat çekiyor.

Türkiye’nin yaklaşık 450 milyar dolar dış borcu bulunmaktadır. Kurların ve faizlerin artmasıyla birlikte ekonominin küçülmeye başlaması kredi sorununu ve buna bağlı olarak da finansman imkânlarını zorlaştırdı. Örneğin, Türkiye’nin 2019 yılı ocak ayı içerisinde ihraç etmiş olduğu 2 milyar dolarlık on yıl vadeli tahvillerin maliyeti(faizi) bir önceki yıl ihraç edilen benzer bir tahvile göre yaklaşık yüzde 47 oranında artmıştır.

Türkiye’nin finansmana kolay ulaşabilmesi için bir “hikâyesinin olması gerektiği” düşüncesi yaygın hale geldi. Bu anlamda IMF ile yapılacak bir anlaşmayı piyasalar olumlu karşılayacaklar ve kaynağa ulaşmak göreceli olarak daha kolay olacaktır. Bu yönde çok sayıda görüş beyan edilmektedir. Ancak IMF’den kaynak kullanmak için IMF’nin koşullarına uymak mevcut yönetimin arzu edeceği bir durum değildir.

IMF'in borç verdiği ülkede uygulanmasını istediği “kemer sıkma politikaları” çoğu zaman vatandaşların tepkisini çekmektedir. Çünkü bu tür politikalar genellikle vatandaşın vergi yükünün artırılması ve kamu harcamalarının kısılmasını gerektirir.

Oysa hükümet kamu kaynakları kullanımı konusunda herhangi bir kısıtlamaya tabi olmak istemiyor. Son dönemde ekonomiyi canlandırma politikası kamu imkânlarının kullanılması üzerine kurgulanmıştır. Örneğin Ziraat ve Halk bankalarının 2018 yılı sonunda açıkladığı görev zararları bu nedenle ortaya çıkmıştır.

IMF, bir kredi anlaşması yapılması durumunda sadece ekonomik tedbirler alınmasını istemiyor, bunların yanında “kurumsal yapı” konusunda da değişikliğe gidilmesini talep ediyor.

IMF’nin “Kapasite Geliştirme Faaliyeti” olarak tanımladığı kurumsal yapının güçlendirilmesi, Merkez Bankası, Maliye bakanlığı gibi kurumların bağımsız ve objektif kararlar alması, hukuk sisteminin bağımsız ve güçlü kılınması gibi taleplerinin karşılık bulması kolay olmayacaktır. Özellikle “Meclisin iş yükünü azaltmak” gerekçesiyle pek çok konunun Cumhurbaşkanlığı kararı ya da kararnamesi ile düzenlenmesinin planlandığı bir dönemde, IMF’nin kurumsal yapıya yönelik taleplerinin kabul edilmesini beklemek aşırı iyimser bir beklenti olur.

Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın IMF ile anlaşma yapılmasına ilişkin yıllarca eleştirel bir tutum izlediğini de biliyoruz. Her ne kadar politikalarında ihtiyaç duyduğunda değişikliğe gittiği bilinse dahi böyle bir anlaşma yapılmasına izin vermesi pek mümkün görünmüyor. Çünkü mevcut yönetim anlayışı herhangi bir kısıt ya da kontrol mekanizmasına izin vermeyecek şekilde oluşturulmuştur. Bu nedenle bir IMF anlaşması olma ihtimali çok zayıftır. Ancak “IMF ile anlaşacaklar” söylemi piyasaların algısını yönetmeye imkân verdiği için hükümetten böyle bir anlaşma olmayacağına ilişkin bir açıklama da yapılmayacaktır.