Türkiye, bir an önce KKTC’de deniz ve hava üssü kurmalıdır

Son iki hafta içinde YDÜ, GAÜ ve Açık Öğretim Fakültesi konferans salonlarında Deniz ve Enerji Güvenliği, hidro karbon yatakları ve MEB ilanı konularının tartışıldığı 3 önemli konferansı izledim..
Çok değerli bilim adamlarının, konunun uzmanlarının ve çoğu denizci olmak üzere emekli komutanların sunumlar yaptıkları bu konferanslarda 3 hususta ortak mutabakat olduğunu gözlemledim:

1- Mavi Vatan, Türkiye’nin yarısından fazla büyüklükteki bir deniz alanını kapsamaktadır. Türkiye için vazgeçilmez olan bu alanda yaşamsal önemde ekonomik-stratejik çıkarlar vardır
2- Mavi Vatan’ın korunması için Türkiye çok kararlıdır ve bunun için mutlaka MEB ilan edilerek başta Libya olmak üzere, çevre ülkelerle MEB sınırlandırma ve işbirliği anlaşmaları imzalanmalıdır
3- Mavi Vatan’ın ve Anadolu’nun savunması için KKTC’de süratle bir deniz-hava üssü kurulmalıdır..

Nitekim bugün manşetimizde de yer aldığı gibi sonuç bildirilerinde şöyle bir paragraf yer almıştır:

“ Doğu Akdeniz jeopolitiğindeki hızlı gelişmeler, Rum yönetiminin üçüncü taraflarla geliştirmekte olduğu siyasi/askeri ilişkiler ve Rum yönetimi-Yunanistan Ortak Savunma Dogması Anlaşması dikkate alınarak; KKTC’de görevli Kıbrıs Türk Barış Kuvvetleri’nin 1960 Anlaşmalarından kaynaklanan statüsünü teyid ve tahkim edecek şekilde TC-KKTC Savunma ve Güvenlik İşbirliği Çerçeve Anlaşmasının bir an önce imzalanması ve bu kapsamda Türk Silahlı Kuvvetlerinin (Kara-Deniz-Hava) KKTC Egemenlik Alanında ihtiyaç duyacağı Üs/Tesis ve kolaylıklara sahip kılınması gerekmektedir..."

Bundan 4-5 ay kadar önce basına da yansıdığı gibi, Donanma Komutanlığı da hükümete bu konuda olumlu görüş bildiren bir rapor sunmuştur. Dilerim Anavatan, bir an önce bu konuda gerekli kararları alır ve üs süratle kurulur…

ATILMASI GEREKEN ADIMLAR VAR

Kanımca, Türkiye’nin KKTC’de üs kurması için önce bazı adımların atılması gerekmektedir. Bu çerçevede;
1- Kıbrıs sorununun, iki ayrı bağımsız egemen devlet temelinde çözüleceğinin ve federasyon görüşmelerinin sona erdiğinin ilan edilmesi gerekmektedir 
2- KKTC’nin Bağımsız egemen bir devlet olarak, bir gurup dost ülke tarafından toplu tanınmasının sağlanması için Türkiye gerekli siyasi adımları atmalıdır
3- KKTC ile Türkiye arasında bir savunma ve askeri işbirliği anlaşması imzalanmalıdır
4- Türkiye ile KKTC arasında ekonomik entegrasyonun ilerletilmesi için, gümrük birliği sağlanmalı, serbest ticaret anlaşması imzalanmalı, kablo ile elektrik getirilmeli ve Türkiye-KKTC Ortaklık Konseyi yeniden aktif hale getirilmelidir

Tabii Rum yönetimi, destekçisi emperyalist güçler ve içimizdeki işbirlikçileri yaygaraya başlayacaklardır. Onlara şunu anımsatmak gerekecektir :

1-İngiltere’nin adada iki egemen üs bulundurmasına niye tepki göstermiyorsunuz? 
2-Rum yönetiminin, Yunanistan, Fransa, İsrail, ABD, AB ve Rusya ile askeri anlaşmalar yapmasına, bu ülkelere deniz ve hava üssü vermesine niye tepki göstermediniz, göstermiyorsunuz?

KKTC'DE DENİZ ÜSSÜ NİYE GEREKLİ?

Türkiye’nin KKTC’de niye üs kurması gerektiğini gündeme getirenlerden, Mavi Vatan kavramının yaratıcısı, emekli tümamiral Cem Gürdeniz şöyle yazmaktadır:

"…Savunma alanındaki Harbe hazırlık eğitim programları ve yeteneklerinin geliştirilmesine yönelik 17 adet PESCO projesinin karara bağlandığı AB zirvesinde, Güney Kıbrıs Rum Yönetimi 6 askeri projeye dahil edildi…Rumlar, Avrupa Birliği’nin PESCO yapılanmasını arkasına alarak Kıbrıs’taki Türk askeri varlığına karşı yeni bir denge arayışı içine girmiştir. Bu çerçevede Güney Kıbrıs Rum yönetiminin özellikle 2006 sonrası Fransa ile yaptığı üslenme anlaşmalarını göz önüne almalıyız. AB’nin Kıbrıs’taki askeri varlığı, son 12 yılda Fransa öncülüğünde, Mari’deki Korgeneral Evangelos Florakis deniz üssü ile Baf’taki Andreas Papandreu Hava Üssü üzerinde yoğunlaştı. Fransız Donanması Mari’deki deniz üssünü sadece 2016 yılında 40 kez kullandı. Ayrıca ABD ve Fransız Hava Kuvvetlerine Akrotiri’deki İngiliz Üssü de açıldı. Bu üssün, NATO’ya bölgede en büyük elektronik ve sinyal istihbaratını sağladığını da belirtelim. GKRY, bir yandan İsrail ile askeri stratejik ilişkilerini geliştirirken, diğer yandan Fransa ve Yunanistan üzerinden AB ile geliştirilen ilişkiler üzerinden çift eksenli bir savunma stratejisini benimsedi. Bu işbirliğinin en somut manifestosu Ekim 2017’de icra edilen NEMESİS 2017 tatbikatı ile sergilendi…Tatbikatlarda asıl hedef Türkiye ve KKTC’dir. Bu gelişmeler paralelinde, gerek denize çıkışı olan bağımsız bir Kürdistan’ın önlenmesi üzerinden; gerekse 21’inci yüzyılın enerji mücadelesi penceresinden bakıldığında Türkiye’nin ulusal çıkarları Doğu Akdeniz’de İsrail ve Atlantik sistem ile çatışma rotasındadır….Türkiye’nin Doğu Akdeniz’deki enerji ve deniz yetki alanları paylaşım mücadelesinde en büyük kuvvet çarpanlarının Cumhuriyet Donanması ile KKTC’deki kolordumuzdur...Bu kuvvet çarpanlarını güçlendirmek gerekir. Yapılması gereken öncelikli hamle Gazi Magosa bölgesinde bir deniz üssünün zaman kaybedilmeden geliştirilmesidir. Burada sürekli Türk deniz varlığının idamesi sadece kolorduya güç katmayacak, aynı zamanda deniz yetki alanları paylaşım mücadelesinde çok kısa sürede reaksiyon yeteneği ve lojistik destek akışında donanmaya süreklilik sağlayacaktır. Aslında Türkiye, bu kararı Yunanistan ile Kıbrıs Rum Yönetimi arasında 1998 yılında ilan edilen Ortak Savunma Doktrini üzerine çoktan almalıydı…Rumlar, 1998 yılından itibaren Yunanistan’a; 2006 yılından beri Fransa’ya hem hava, hem de deniz üs kolaylıkları verirken, Türkiye’nin adada kolordusu olduğu halde, deniz ve hava üsleri sahibi olmamasını anlamak mümkün değildir. Magosa kuzeyindeki Boğaz Bölgesi deniz üssü geliştirilmesi için son derece uygun bir alandır. Hava üssü geliştirilmesi için de bir alan seçilmelidir. Anadolu’da yaptığımız hatayı Kıbrıs’ta tekrar etmeyelim. Marmaris’teki Aksaz Deniz Üssünü geliştirmek için Cumhuriyet, 60 yıl bekledi. Bugün Aksaz deniz üssü, Ege’de her alanda başat deniz gücünün Türkiye olmasına büyük katkı sağlamıştır. Kıbrıs’ta üslerin tesisi için konjonktür bundan daha iyi olamaz. Bu fırsatı kaçırmayalım.”