Gelişmekte olan veya azgelişmiş demokrasilerde ya da bir diğer adı ile “evrimleşemeyen karmaşıklıklarda” * seçilmişlerin haz etmediği ve tehdit olarak gördüğü tek kesim gaileleri sadece ve sadece daha iyi bir Devlet yönetimi ve ideal bir gelecek olan teknokratlardan başkası olmaz.

Demokrasilerde gelişmişliğin sadece refah seviyesi ile ölçülen bir değişken olmadığının altını çizerek KIBRIS MANŞET olarak şunu vicdan huzuru ve gönül rahatlığı ile söyleyebiliriz;

Kuzey Kıbrıs gelişmekte olan bir demokrasi örneği olarak kum üzerinde bir sandalın içerisinde kürek çeker misali yoluna devam ediyor.

Ve ekonomik göre e gelişmişliğe inat Devlet yönetim anlayışı ve seçilmişlerin siyaset kurumuna yön veren zihniyetleri ne yazı ki gelişmekte olan ülkeler seviyesinde.

Demokrasinin “herkesin her istediği eylemi dilediği yer ve zamanda yapabilme özgürlüğü” olarak algılanması eksik ve yanlış ise bir o kadar da böyle bir anlayışın aslında demokrasiyi tehdit eden anarşist bir düşünce olduğunu da kabul etmek zorundayız.

Ve demokrasi’nin “herkesin istediği her şeyi eyleme dökme” rejimi olmadığı gerçeği kadar gerçek olan diğer bir olgu ise Devleti ve bürokrasiyi yönetme noktasında Kıbrıs Türk siyaset kurumunun çağın gerisinde kaldığı ve “kasaba politikacılığından” öteye geçme noktasında gönülsüzlüğünün bugün ülke siyasetini tıkanma noktasına getirdiği ve vatandaşının gözünde Devletin saygınlığını ise erozyona uğrattığı acı da olsa bir Kuzey Kıbrıs gerçeği.

Refah seviyesi görece yüksek olması gelişmişlik göstergelerinden olduğunun kabulü doğru bilinen bir yanlış olarak toplumsal hafızada yer etmiş durumda.

Halbuki ekonomik gelişmişlik ülke ve Devlet yönetiminde çağdaş olma ile birlikte bir bütünü tamamlayan bir olgu.

Ve hal böyle olunca da bir Kuzey Kıbrıs gerçeği olarak siyaset ve mevcut siyaset anlayışının daha açık ve basit bir ifade ile hangi partiden olura olsun seçilmişlerin bugün Devlet ve kurumlarını doğru ve adil yöneteceğine dair toplumsal inanç yok denecek kadar az.

Bir elin parmağını geçmeyecek sayıda seçilmişe duyulan toplumsal güven ise sadece bir umut.

Siyaset kurumunun ve Devletin makamlarını “babadan kalma miras” gibi gören seçilmişlerin artık Kıbrıs Türk’üne ve bin bir bedel ödeyerek var edilen Devleti’ne verecek hiçbir şeyleri yok.

Teknokrat Hükümetlerin üzerinde en çok tartışılması gereken ve belki de tek olumsuz yanı ise en nitelikli ancak en etkisiz Hükümet ve İktidar olma ihtimalini ruhunda ve karakterinde yaşatması.

Teknokrat hükümetler içerisinde gailesi vatan ve daha iyi bir ülke olan, ülkesine yabancılaşmayan ve insanını küçük görmeyen, Devlet kaynaklarını toplumsal fayda ve kamu menfaati için harcanmasının “bekçiliğini” yapacak kanaat önderlerinin olması ise olmazsa olmaz.

Sadece özgeçmişine bakılarak göreve getirilen ancak uygulamada kurumları geriye götüren atanmışlardan da Kıbrıs Türk’ünün öz kurumlarının neler çektiği asla unutulmamalı.

“Kasaba politikacılığından” ötesini göremeyen ve Devlet ile makamlarını “babasının malı” gibi gören siyasetçiler artık bu ülkeyi yönetmemeli.

Ve sadece yeniden seçilmeyi düşünmekten başka bir amacı da olmayan seçilmişler de Kıbrıs Türkü’nün kaderi artık olmamalı.

Devletin ve Kıbrıs Türk’ünün geleceği için tek kurtuluş, statükolar ile savaşacak eski’ye başkaldıracak teknokrat bir hükümet.