Hükümet içerisinde, Covid-19 salgın mücadelesinde sürekli bir “elma dersem çık, armut dersem çıkma” halleri egemen.

Armut’un suçu “çıkma” olumsuz kodlamasında mıdır bilinmez ama saklambaç oyununda ebeyi alt etmek için zafer parolası konumundaki elma’nın daha çok sevildiği de bir gerçek.

“Elma” arzulanan, beklenen, kulağa hoş gelen, güzel olandan yana alırken kısmetini, “Armut” çirkin, olumsuz, yakalanma endişesi ve panik.

Zaten “armut”un iyisini de hep başkaları yerken, “elma” ise Havva ile Adem’i kandıracak kadar da cezp edici.

Atasözüdür işte, söz de meclis’ten dışarı.

Elma ve Armut’un da işi zor.

Kimim elinde kalacakları belli değil.

Meyve olduklarını unuttular bu aralar.

Covid-19 salgın mücadelesinde, ellerde oyuncak olmak bugünlerde kaderleri.

Başbakan Ersin Tatar, sürekli “elma” diye avazı çıktığı kadar bağırmaya hevesli iken,  birileri de sürekli “armut” demenin peşinde.

Sahi, elma mı armut mu?

Hangisi, Covid-19 salgınında gelinen son nokta?

Elma’dan yana olanların etrafında sürekli dönenlerin de “yağ satarım bal satarım, ustam öldü ben satarım” nidaları yeri göğü inletmekte.

Mangal yanacaksa ama mutlaka “armut.”

Ne gören olsun ne de duyan.

Yansın mangallar, tütsün dumanlar, aç kalanın da canı çıksın.

Ne de olsa Turizm’de bütün sorunlar çözülmedi mi?

Turistlere ne yatak yetecek, ne de yastık.

Yak mangalı, et şişler ile pirzolaları da çevirirken 2-3 tane de yardım paketçiği verdin mi, sen sağ ben selamet halleri.

Mangal sönünce ama “elma” halleri yine.

Sahi, elma mı armut mu?

Hangisi, Covid-19 salgınında gelinen son nokta?

“Elma dersem çık, armut dersem çıkma” halleri ile bazı işyerleri ve işletmelerin kademeli açılması için Hükümet düğmeye basarken toplumsal endişeye kulak asan ise yok.

Elma diye bağırırken, dünyaya müjdeler verirken acele etmişsek diye düşünen ise hiç yok.

Elmanın cazibesinden kurtulup birazcık sokağın sesini vicdanı ile dinleyen de yok.

Hiç düşündünüz mü, kameralar önünde ve sosyal medyada “zafer” naraları atmak için acele etmişsek?

Kapalı kapılar ardında verilen bazı sözlerin tutulması uğruna aceleci mi davranıyoruz yoksa.

Yoksa, ekonominin çarklarının dönmeye başlaması için düğmeye erken basarak Hükümetin ömrünü uzatmak mı tek gayemiz?

Halbuki, toplum sağlığından daha önemli olmamalı yeniden seçilebilme gailesi, makamlarda oturmaya devam edebilme hırsları.

Ekonominin çarklarının dönmeye başlaması gerekliliği de elbette bir zorunluluk ama “elma” diye bağırmak içinde tedbiri elden bırakmamak gerek.

Tedbiri elden bırakarak, kapalı kapılar ardından verilen sözleri tutmak pahasına ve siyasi şovlarla süreci erken bitirmek, felakete davetiye çıkarmaktan başka bir şey değil.

Ve gün gelir, felakete davetiye çıkaranlardan da hesap sorulduğunda suçun “elma”ya ihale edileceği sanılmasın.

Sanılmasın ki, ekonomi çarkları için toplum sağlığını riske atanları “elma” kurtaracak.

Tedbiri elden bırakmak ve “bazı” kesimleri mutlu etmek için, zafer naraları atmak, intihar olur.

Akıl ve vicdan tutulması aslında tüm yaşananlar.

Kötü bir rüyadan uyanmak için çırpınırken sokak, fildişi kulelerde oturanlar  kabuslara davetiye çıkarmakta.

Masal diyarında yaşar gibi, bir çocuk oyununda eğlenir gibi böylesi bir acelecilik ne için, kim için, ey efendiler.

Ve bugünden sonra bir tane bile pozitif vakanın çıktığı takdirde “istifa etmeye” hazırız diye söz verme cesaretiniz var mı?

Var mı, böylesi bir yükü taşıyacak vicdanınız?

Yapmayın, etmeyin.

Unutun, kapalı kapılar ardında verilen sözleri.

Toplumsal vicdanı dinleyin.

Ve sokağın sesine kulak verin .

“Elma dersem de ÇIKMA, armut dersem de ÇIKMA.”