Ülkeler büyük çaplı sıcak savaşları terk edeli çok oldu.

Bunu yerine silahlı örgütler kullanmayı tercih ediyorlar. Bazen de kısa süreli bölgesel sıcak temaslar gündeme geliyor.

Soğuk savaş adı verilen, uluslararası siyasi ve askeri gerginlikler, 1947 yılından 1991 yılına kadar, ABD ve Rusya tarafından dünya siyaset literatürüne kazandırılmıştı.

Kan akıtılmayan bu savaşta, güç dengelerinin belirleyicileri, askeri donanım, ekonomi, bilim ve teknoloji gibi unsurlardı.

Gerek sıcak savaşların gerekse soğuk savaşların malzemesi ise İNSANLAR VE İNSANLIK idi.

Teknolojinin hızı inanılmaz.

Her yeni sabaha uyandığımızda, farklı bir buluş ya da bilimsel gelişmeden haberdar oluyoruz. Bilim ve teknoloji, laboratuvarlarda doğup ilerlerken, ürünleri ise günlük yaşantımıza hemen girmiyor. Laboratuvarları kontrol altında tutanların planları dahilinde bilimin bizlere sundukları nimetlerden yine bizlere sundukları ölçütlerde faydalanabiliyoruz.

Dolayısıyla, laboratuvardaki bilim ile günlük yaşantımızdaki bilim arasındaki fark her geçen gün daha da açılıyor.

İnsanlık Covid-19 pandemisi ile tanışalı yaklaşık bir yıl oldu.

Bill Gates gibi bunu tahmin edenler için ise altı yıl.

Bazıları yeni tip Koronavirüs’ün laboratuvar üretimi olduğunu ileri sürse de bunu ispatlamak ne kadar mümkün tartışılır. Ancak, bilinen bir gerçek de şudur ki, pandemiyi beş yıl öncesinden tahmin eden bilim ve buna sahip beyinler, pandemi sürecinde dünya genelinde neler yaşanabileceğine, hangi yöntemler ile pandeminin kontrol altına alınabileceğine de çalışmış olmalıdırlar.

Bazı bilgileri alt alta sıraladığınızda, bu yoruma hak verenlerin sayısı artacaktır.

Gelin önce, yakın tarihimizdeki bazı bilimsel gelişmelere ve olaylara bir göz atalım:

Tarih, 2012.CRISPR tekniği ile genlerdedeğişiklik yapılabileceği dünyaya duyuruldu. Bu teknik, 2015 yılında dünyada yılın atılımı olarak kabul edildi.

Tarih, 2015.İnsan Aşı Projesi başlatıldı. Misyonu insanların bağışıklık sistemi cevabının kodlarını çözerek aşı geliştirilmesinde ve bazı önemli hastalıkların tedavisinde kullanmaktı. Projenin üç temel ayağı vardı:

1) İnsanların bağışıklık sisteminin gen ve protein haritasını çıkarmak.

2) Aşıların koruyuculuklarına ve etkinlik sürelerine çalışmak.

3) Evrensel Influenza Aşı İnisiyatifi ile, influenzaya (Koronavirüs de bunlardan birisidir) karşı bağışıklama amacıyla yapılan deneysel klinik çalışmaların etkilerinin araştırılmasını sağlamak.

Tarih, Nisan 2018. Bill Gates bir gazeteye verdiği demeçte, CRISPR tekniği ile genlerin değiştirilerek hastalıkların tedavi edilmesi gerektiğini söyledi. Bu teknolojiyi kaçırmanın büyük bir trajedi olacağını da sözlerine eklemişti.

Dünyada birçok genetik firma, çok ucuza ya da ücretsiz gen analizleri yapmaya devam ediyor.

Toplanan bu genetik bilgileri, ilaç firmalarına milyonlarca dolar karşılığında satıyorlar.

Bill ve Melinda Gates Vakfı, dünyada 100’ün üzerinde gen laboratuvarının ve yine 100’ün üzerinde aşı araştırmasının finansal desteğini sağlıyor.

Aynı Vakıf, Dünya Sağlık Örgütü, Dünya Bankası, UNICEF gibi kurumlarla ortaklık içerisinde. GAVI (Global Aşı İttifakı), İnsan Aşı Projesi gibi projelerin içerisinde de aktif olarak yer alıyor.

Ve gelelim pandemi ve gen ilişkisine.

Bill Gates, ilk defa 24 Nisan’da kendi kaleme aldığı yazısında, Koronavirüs ile mücadele edilecekse, bunun aşı ile olması gerektiğini, aşının da klasik aşılardan farklı olarak bir gen aşısı olabileceğini vurgulamıştı.

BioNTech’in CEO’su Uğur Şahin, geçtiğimiz hafta Alman medyasına verdiği bir mülakatta, Koronavirüs’e karşı hangi gen aşısının hazırlanabileceğini Ocak ayının sonunda belirlediğini ifade etmişti.

Hatırlayacak olursak, Dünya Sağlık Örgütü ise Covid-19’un bir pandemi olduğunu ise Mart 2020’de açıklayabilmişti!

PAndemi konusunda geldiğimiz son noktada, gen aşıları Amerika, İngiltere, Rusya ve Almanya tarafından rekor hızda üretildi ve dünyanın birçok yerinde de uygulanmaya başlandı. Çin ise, zayıflatılmış virüs aşısı ile sahneye çıkmış olsa da her an bir sürpriz de yapabilme potansiyeline sahip. Hepsi de soğuk savaş ülkesi!

Aşının teknolojisine baktığımızda bazı konular dikkati çekiyor.

Biri ve en önemlisi, 2012 yılında dünyaya tanıtılan, ünlü yazılımcı Bill Gates’in de üzerinde dikkatle durduğu CRISPR gen işleme teknolojisi bu gen aşılarının üretiminde kullanılıyor.

Bir diğeri, bu aşılar önce sanal ortamda hazırlanıyor ve daha sonrasında tıpkı çıktı alır gibi, DNA yazıcılarına gönderilerek somut hale getiriliyor, yani üretiliyor.

Bu aşıların içerdiği gen, biraz modifiye bir gen, yani işlenmiş bir gen. İçerdiği bir baz, vücudumuzda normalde olmayan bir baz. Amaç, vücudumuzun bu aşıyı elimine etmesini engellemek. Aşıda, normalde bulunması gereken doğal Urasil (U) bazı yerine ona benzer başka bir baz (Ψ ile temsil edilen 1-methyl-3’-pseudouridylyl) kullanılıyor.

Yani, bu gen aşısı aslında modifiye edilmiş bir RNA aşısı (Ψ-modified RNA) olarak karşımıza çıkıyor.

Konu gerçekten gen aşısı mı? Biraz evet, biraz hayır.

Bu pandemi sayesinde, aslında bizler, tüm dünya, yeni bir teknoloji ile tanıştırılıyoruz.

Gen teknolojisi.

Gen aşıları ile başlayan serüvenimiz ilerleyen aylar ve yıllar içerisinde farklı gen işleme süreçlerine de girecek gibi görünüyor.

Bildiğimiz tıbbi yaklaşımların çoğu, önümüzdeki yıllarda yerini genetik tabanlı teknolojilere bırakacağa benziyor.

Aşılar ise sadece bir başlangıç olarak nitelendirilebilir.

Aşılarla birlikte gündemimize, aşı sertifikaları ve aşıların dijital takiplerinin de ekleneceği herkes tarafından biliniyor artık.

Aşıların etki ve yan etkilerinin takipleri de uzun soluklu olacak.

Bu sırada yine genetik araştırmalar tüm hızıyla devam edecek.

Elde edilen gen verileri, yapay zeka bilgisayarlar sayesinde daha hızlı işlenecek.

Buradan elde edilen veriler ise, belki de ülkelerin karşısına yeni silahlar olarak çıkacak: Gen silahları!

Bu gen silahları ile insanlığın DNA’sı ile oynamak mümkün olabilecek. Gen teknolojisi güçlü olan ülke, hastalıklara da müdahale edebilecek, insanların yaşam sürelerine de. Belki de şu an laboratuvarlarda geliştirilen yöntemler ile, Elon Musk’ın ortaya attığı, şimdilerde ‘’ütopik’’ olarak nitelendirilen, insan beyni ile bilgiyasar bağlantısı da pekala mümkün olabilecek!

Peki bizler neler yapmalıyız?

Bireysel olarak yapabileceğimiz pek bir şey yok aslında.

Bilim, sahadan çok laboratuvarlarda ilerliyor artık.

Nanoteknoloji, yazılım ve gen, devletlerin yeni silahları olmaya başladı bile.

Bunların güvenliğinin sorumlusu elbette ki hükümetler olacaktır.

Ülkemiz küçük bir ülke olsa da, bu gelişmelerden mutlaka etkilenecektir.

İşte böyle bir dönemeçte, KKTC Devleti’nin, Hükümetin ve Cumhuriyet Meclisi’nin hangi ülkelerle ve kimlerle hareket edeceğide geleceğine yön verici olacaktır.

Burada, Türkiye ile işbirliği kesinlikle önemlidir. Temennim odur ki, Türkiye’nin kendi gen laboratuvarları güçlendirilsin, gen teknolojisine önem verilsin, kendi aşısını güvenli bir şekilde üretir hale gelebilsin.

(Unutmayalım:Bilgisayarlar kodlardan oluşan yazılım ile yaşam bulup fonksiyon gösterir; canlılar da hücre çekirdeklerindeki genetik kodları ile.)

İletişim: 0542-8529899