Siyaset kurumunun gündeminden düşmeyen tek şey seçimler ve yeni Hükümet modelleri ile senaryolar.

Toplum da, siyaset kurumunun sorunlara çare üretmeyen kısır gündeminin içerisine çekilmekte.

Ne Covid-19 salgını ne de salgın sonrası ülkenin ekonomisinin geleceği umurunda, siyaset kurumunun öznesi olan seçilmişlerin.

Varsa yoksa yeniden seçilme hesapları, Hükümet modelleri ve senaryoları içerisinde rol kapma kavgası.

UBP-HP Hükümetinin ortaya koyduğu fotoğraf ise pandemi hastanesinin hala yapılmamış olmasından ve geçen sürede küçücük bir adım bile atılmamasından kimseciklerin rahatsızlık duymaması.

En azından toplumun gördüğü fotoğraf bu yönde.

Sloganlardan öteye yol alamıyor, UBP-HP Hükümeti.

Hükümet de muhalefet de görevini yapmıyor aslında.

Siyaset kurumunun öznesi olan tüm kesimlerin aklında ki tek şey Cumhurbaşkanlığı seçimleri ve sonrasındaki siyasi hesaplar.

Pandemi hastanesinin adı ilk kez mart ayının başından duyan Kıbrıs Türk toplumu, ikinci kez pandemi hastanesinin adını ise fahiş fiyata bir özel hastanenin Devlete peşkeş çekilmeye çalışılması ile duyarken Devlet kaynaklarının eş dost yandaş yoldaş için nasıl har vurup harman savrulabileceğine de bir kez daha kahrolarak tanık oldu.

Pandemi hastanesi yapılmasına yetecek kadar bir tutarın nasıl bir kalemde silinerek Devletin  alacağı borçtan vazgeçerek enkaz binaları kambur olarak üzerine almasının acısını ve bedelini Kıbrıs Türk’üne ödetenlerin de tek dertlerinin siyaset olduğu ortada.

Ve yine Vakıflar İdaresinde dönen dolaplar ile yine milyonlarca liranın borç kalemlerinden ne için, kim için ve ne uğruna silinmesinin de bedelini Kıbrıs Türk’ü ödemenin arifesinde.

Tüm yaşananlar ile birlikte toplum vicdanı derin yaralar alırken pandemi hastanesinin bilmeceye dönmesi ise ekonomide derin yaralar açmaya davetiye çıkarmakta.

Pandemi hastanesinin olmadığı bir ülkeye turist ve öğrencinin niye gelmeyeceğini düşünen de ve böylesi bir olgunun yaratacağı olası kaotik sorunların toplumu derinden nasıl sarsacağını da sorgulayan, yok denecek kadar az, siyaset kurumu içerisinde.

Ekonominin tüm kurallarına inat taşıma su ile değirmenin döneceğine inanan da çok.

Özellikle de UBP-HP Hükümeti içerisinde.

Ancak tek gailesi siyaset olan bir siyaset kurumunun yarattığı kaygan zeminlerin sonuçlarının da mağduru ne yazık ki sadece ve sadece Kıbrıs Türk’ü olmakta.

Covid-19 salgını ile birlikte kritik Cumhurbaşkanlığı seçimleri ikinci plana alınma idi.

Alınmadı, alınamadı.

Siyaset kurumu ve seçilmişlerin tümünün, olağanüstü zamanlarda bile bir süreliğine de olsa siyasetin dolaba kaldırılmasını sağlayamadığı gün gibi ortada.

Sorunlara dair politika üretmek ise kaldırıldığı dolapta hatırlanmayı beklemekte.

Herkes siyaset peşinde veya kendi siyasetinin ardında.

Akıllarda hep siyaset yapmak.

Tek ortak yanları ise koro halinde dillerinde düşürmedikleri o meşhur cümle ;

“Şimdi siyaset zamanı değil.”

Politika üretme ile siyaset yapmayı eş eylem olarak gören bir kötü ezberin egemenliğinde, Kıbrıs Türk siyaseti.

Covid-19 salgını karşısında toplumsal mücadelenin başladığı günden bugüne siyasetin yapılmadığı bir güne tanık olmadı, Kıbrıs Türk’ü.

Cumhurbaşkanlığı seçimleri, Hükümet ve kabine içi rekabet, partilerin iç dengeleri ve seçim sonrasında mevzi kapma hamlelerine  yönelik hummalı çalışmaların zerresi ortaya konmadı, pandemi sonrasında toplumsal fayda için atılması gereken adımlarda.

Covid-19 salgını ile mücadele görüntüsü altında siyaset yapmaktan bir an bile geri durmayan seçilmişlerin, tek dertlerinin sadece ve sadece seçimler ve yeniden seçilebilmek olduğu bir kez daha ortaya çıkarken Covid-19 salgınına dair her açıklama seçimlere yönelik slogandan ibaret olmaktan da öteye gidemedi.

Ve Kıbrıs Türk’ü siyaset yapılmasından, sorunlara kalıcı çözüm bulunmamasından ve üretmeyen kısır siyasetçilere karşı artık sabrı kalmadı.

Ve toplumun beklediği tek bir şey var aslında, Hükümeti ve muhalefeti ile birlikte tüm siyaset kurumundan.

İstikrar.

Kıbrıs Türk’ü, Devlet yönetiminde siyaset yerine artık istikrar görmek istiyor.