Cumhurbaşkanlığı seçimleri uğruna iç siyaseti ve iç huzuru allak bullak ettik.

Aslında iç siyasetin karnesi, ömürleri ortalama bir yıl süren hükümetlerden de belliydi.

Sistem tartışmaları ile tabiri caizse halkımızın ağzına bir parmak bal çalınırken, ‘’partili’’ olmaktan nemalanma virüsü içimizden de hiç çıkmadı.

Geldiğimiz son noktada da iç siyaset, tıkanma noktasına doğru gidiyor.

Cumhuriyetçi Türk Partisi’nin statiko savunucularının, Cumhurbaşkanı adayı Erhüman’ı sırtından hançerlemesi, bir önceki Cumhurbaşkanı adayları Dr. Sibel Siber’e yaşattıklarından hiç de farklı değildi. Şimdilerde ise dışarıya yansıtmamaya çalışılsa da, içten içe ideoloji çatışmaları yaşanıyor. Böyle giderse, partinin bölünmesini kimsenin yadırgamaması da gerekiyor.

Halkın Partisi, pusulasını şaşırmış gemi gibi kayalıklara doğru sürükleniyor. İçerisinde siyasete kazandırdığı güçlü isimlerin, batmadan önceki son çırpınışları, kaptansız gemiyi kurtaracak mı hep birlikte göreceğiz.

Ulusal Birlik Partisi, kemikleşmiş tabanı ile hala en güçlü parti olarak ön plana çıksa da, önümüzdeki aylarda veya birkaç yıl içerisinde, alternatif arayanların bu tabandan kopmayacaklarını kimse garanti edemez.

Yeniden Doğuş Partisi, kadro sıkıntısına eklediği beklenmedik çıkışları ile, iniş çıkışlı görüntüsüne hapsettiği sürece, bu ülkenin partisi olmaktan çok uzakta görünüyor. Haliyle de sıkışık bir yüzdelik dilimde varlığını sürdürmekle yetiniyor.

Demokrat Parti’nin ise eski günlerine kavuşması olanaksız. Siyasete Serdar Denktaş’ı kazandıran bu parti, yine Serdar Denktaş’ın istifasıyla siyaset sahnesini kapatacak günlerini sayıyor gibi görünüyor.

Toplumcu Kurtuluş Partisi, Cumhurbaşkanlığı seçimlerinden sonra olası bir başkanlık tazelemesi ile, KKTC solunun yeni lokomotifi olma yolunda ilerliyor.

Ve Cumhurbaşkanlığı seçimlerinden sonra kendisini daha da belli edecek iç siyasetin kaotik ortamında, yaptığı son açıklamaları ile, Dr. Sibel Siber’in adı ön plana çıkıyor.

Bugüne kadar hep davet edilen, görev verilen,verilen görevleri toplumsal sorumluluk bilinci ile kabul edip isminin önüne polemikleri değil, Başbakanlığı, Meclis Başkanlığı dönemlerindeki icraatlarını ekleyen bir kimlik olarak karşımıza çıkıyor.

Pandemi döneminde devletin sorumlu makamları Cumhurbaşkanlığı seçimlerine odaklanmışken, davet edildiği Bilim Konseyi’ne başkanlık ettiği sürece bilimden milim sapmayışı, halkımızı bilgilendirici, bilinçlendirici açıklamaları ile, doktorluk mesleği ile siyaseti ayrı tutmayı başarmış bir isim olarak da karşımıza çıkıyor.

Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde, tüm telkinlere rağmen aday olmayışındaki isabetli tutumu, KKTC siyasetinin geleceğini okuması yönünden anlam ifade ediyor.

Çözüm üretmeksizin sistemi eleştirmeyi siyaset yapmak bilenlerin, başarısızlığa mazeret üretenlerin, çözüm üretirmiş gibi görünüp halkı kutuplaştıranların arasında, sistemin önünü açma yönündeki önerileri ile belki de özlenen ve beklenen siyasetçi profilini sergiliyor.

Bana kadar gelen bilgiler, Dr. Sibel Siber’i birçok farklı kişilerin ve kesimlerin, kendisini yeniden siyasette görmek istedikleri yönünde.

Üstelik bu istekler, bir hareket ya da bir oluşumla değil, doğrudan bir parti ile halkımızı yanına alması yönünde.

Daha da ileri gidecek olursak, kurulacak bir partiye her zamanki gibi davet edilmek suretiyle değil, bizzat parti kurarak ülkesinin ve toplumun kaderine doğrudan ortak olma yönünde bir talep bu.

Cumhurbaşkanlığı seçimleri bitecek, halkımız Cumhurbaşkanı’na kavuşacak.

Ama içteki sorunlarımız değişmeyecek hatta artacak!

Dr. Sibel Siber parti kuracaksa geç kalmadan kurmalı.

Doktor kimliği ile pandemiyi organize etmeli.

Kadın kimliği ile ülkenin kronikleşmiş sorunlara çeki düzen vermeli.

Nitelikli siyasetçi kimliği ile toplumsal kalkınmayı başlatmalı.

Kıbrıs Türk Toplumu’nun bağrından bir kadın lider çıkabileceğini de tüm dünyaya göstermeli…

İletişim: 0542-8529899