Trafik kazalarında ölmeyi neredeyse kader olarak içselleştiren bir toplum haline geldik.

Doğrudur elde telefon araç kullananlarımız çok.Park kurallarına uymayan, yayaların yaşamını tehlikeye atan trafik teröristleride etrafta kol geziyor.

Ama yol yaptım diyerek vatandaştan seyrüsefer parası toplayıp bölünmüş yolun arasına bariyer koymayanlar ,ana yolun içinde meydana gelen çökmeyi görmezden gelenler ve bu yüzden hayatını kaybedenlerede kader demek açıkçası işin kolay yolunu seçmek derim.

Çok değil daha 1 hafta kadar önce bir vatandaşımızı bu yüzden kaybettik.

Lefkoşa - Gazimağusa Anayolu üzerinde, direksiyon hâkimiyetini kaybeden bir sürücü arada bariyer olmadığı için karşı

şeride geçerek karşı istikametten Lefkoşa istikametine doğru gelmekte olan araç ile çarpıştı. Tabii bu ilk değildi. Çok kısa

zaman önce yine aynı yerde 3 kişi daha hayatını kaybetmişti.

Ve Devlet gereken önlemi almadığından 2. Kaza ve ölümde gerçekleşmişti.

Avrupa insan hakları mahkemesinde buna benzer bir davada karar vermiş.

2008 yılında İzmirde meydana gelen kazada direksiyon hakimiyetini kaybeden 29 yaşındaki Fatih Çakır'ın aracı, metal

bariyerlere çarpmasına rağmen yol seviyesinden yaklaşık altı metre aşağıdaki şarampole savrulmuş.

Kazada Fatih Çakır'ın eşi Yeşim Çakır hayatını yitirmiş, henüz bir yaşındaki kızları Merve Nisa Çakır ise hafif yaralanmıştı.

Trafik polisinin kaza sonrası derlediği tutanakta, otomobilin kaza anında çarptığı metal bariyerlerin kaza öncesi hasarlı olduğu not edilmişti.

Fatih Çakır, eşinin ölümüne neden olduğunu savunduğu hasarlı bariyerleri onarmakla yükümlü İzmir Belediyesi'ne karşı Mayıs 2009'da İzmir İdare Mahkemesi'nde tazminat davası açmış.

Çakır dava başvurusunda kazanın meydana geldiği yolun durumu ve bu yolda bugüne kadar gerçekleşen trafik kazalarıyla ilgili ekspertiz talebinde bulundu.

Ancak mahkeme bu taleplerin hiçbirini dikkate almadı. Mahkeme 27 Mayıs 2010 tarihinde açıkladığı kararında Çakır'ı 'kazanın tek sorumlusu' olarak gösterdi ve belediyeye karşı davasını geri çevirdi.

Çakır'ın Danıştay'a yaptığı temyiz başvurusu da sonuçsuz kaldı.

Konuyu 2011 yılında AİHM gündemine taşıyan Fatih Çakır ve kızı, devlet makamlarının yol bakımını gerektiği gibi yapmayarak eşinin ölümüyle sonuçlanan kazanın bu şekilde gerçekleşmesine neden olduğu tezini savundu.

Bu durumun Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin yaşam hakkıyla ilgili 2. maddesine yani yaşama hakkına aykırı olduğunu öne sürdü.

Türk hükümeti, dava için Strasbourg'a gönderdiği savunmada sadece İzmir İdare Mahkemesi'nin kararını savunmakla kalmadı, 'kazaya aşırı hız neden oldu' iddiasını da ortaya attı.

Ancak AİHM, 'aşırı hız' tezinin Türkiye'de kazayla ilgili idari ve cezai hiçbir süreçte gündeme gelmediğini hatırlatıp, Türk hükümetinin bu tezini kabul edilemez buldu.

Gerekçeli kararda, yargının usulen hata yaparak bir kişinin yaşamını yitirmesine neden olan kazayla ilgili yeterli soruşturma gerçekleştirmediği, devletin de böylelikle vatandaşının hayatını koruma konusundaki 'pozitif yükümlülüğünü' yerine getirmediği belirtildi.

AİHM, bu tespitlerden yola çıkarak, AİHS'nin 2. maddesinin ihlaline hükmetti.

Ankara, karar gereği davacı baba kıza 10 bin euro manevi tazminat, 2 bin euro da mahkeme masrafı ödeyecek.

Diyeceğim o ki hak aramak için yargıya başvurmak artık yalnızca KKTC ile sınırlı değil.Ve bugün KKTC de Hükümet edenler belki vatandaşın haklı talebine cevap vermeyip seyrüsefere zam yapacaklar ve yine yolların bakımını yapmayacaklar ve yine devletin hatası yüzünden ölenleri görmezden gelecekler ama onlara diyeceğim şu ki bundan sonra iş o kadar kolay değil Çünkü vatandaş artık sokağa indi ve gerekirse AİHM’nin kapısına kadarda dayanacak.