Bir meslektaşım tarafından muayene için bana yönlendirilmişti.

Elinde MR tetkiki ile geldi.

Şikayetlerini anlatmaya başladı.

Beli, kolları, bacakları ağrıyormuş, bacaklarında bazı yerleri uyuşuyormuş.

Popüler soruyu sordu. ‘’Hocam fıtık var mı?’’ ‘’Yok dedim’’

Muayenesinde de elle tutulur bir bulgu yoktu.

Sorularımı derinleştirdim.

İşi ağırmış. Atık yağ sektöründe çalışıyormuş.

Ağır kaldırmak zorunda kalıyor, araçtan adeta hiç inmiyor sürekli oradan oraya direksiyon sallıyormuş.

Mekanik bel ağrısı diye düşünürken, yağ konusu dikkatimi çekti.

Kullanılmış, yanmış sanayi yağları.

Biraz daha anlatmasını söyledim.

Kullanılmış sanayi yağlarını topluyormuş.

Elleri sürekli yağa temas halinde, yağın buharlaşan kimyasallarına da yine her gün maruz kalmakta.

Ailesini sorduğumda, abisinin böbrek yetmezliğinden kaybettiğini söyledi.

Önce böbrekleri randımanlı çalışmamış, sonra diyaliz süreçleri başlamış, sonra böbrek nakli olmuş, sonra vücut böbreği reddetmiş ve sonrası malum…

Abisi de tıpkı kendisi gibi atık yağ sektöründe yıllarca çalışmış.

Atık yağ konusunu biraz araştırdığımda, sinir sistemi, karaciğer, böbrek ve kalp üzerinde toksik etkilerinin kanıtlanmış olduğunu öğrendim.

Konu bu kadar net aslında!

Yağın özelliğine göre değişmekle birlikte, Molibden, Bakır, Çinko, Kurşun, Selenyum, Berilyum, Kobalt, Gümüş gibi elementleri içeriyor.

Vücudumuza, sular, temas, solunum, besinler yolu ile kolaylıkla giriyor ve vücudumuzun farklı yerlerinde birikiyor.

Girmeleri ile birlikte de birçok reaksiyon basamaklarını bozabiliyor.

Sonrasında ne oluyor?

Kaynağını bilemediğimiz anlamsız şikayetler, karaciğer enzim yükseklikleri, kolesterol ve yağ metabolizması bozuklukları, otoimmün hastalıklarda (tiroid, Tip-1 diyabet, romatizma) artış, birçok nörolojik hastalıklar kapımıza dayanıyor!

Hastamla konuştukça, ben de o da hayretler içerisinde kalıyoruz.

Sohbetimizin en önemli cümlesini söylüyor.

‘’Atık yağ işinde çalışanlar arasında 70 yaşını geçen yoktur.’’ diyor.

Doğruluğunun araştırılması gerekse de, haklı olduğunu düşünüyorum.

Anlaşılan o ki, kendi işi onu sessiz sessiz zehirliyor.

Ama bu ülkede, bunu tespit edecek, tezlerimizi doğrulayacak hiçbir merci bulunmuyor…

İş yerleri kontrolsüz, işçiler sahipsiz.

İşçi sağlığı konusu siyasilerin vicdanımsı hislerine emanet!

İşçilerimiz bu ülkede, sessiz sessiz zehirleniyor.

İnşaattan düşmüyor sadece, sessiz sessiz de ölüyor

Çevremiz, doğamız, geleceğimiz kontrolsüz, insanlarımız sahipsiz.

Su, gıda, çevre konusu siyasilerin vicdanımsı hislerine emanet!

İnsanlarımız bu ülkede, sessiz sessiz zehirleniyor.

Ecelleriyle, trafik kazalarıyla kaybetmiyoruz sadece, sessiz sessiz de ölüyor

Dr. H. İlker İpekdal

İletişim: 0542-8529899