Kıbrıs tarihinin utanç günlerinden ve insan haklarının bir kez daha tecavüze uğradığı tarihlerden biridir, 14 Ağustos 1974.

Tek suçu Türk olmak ve Rumlar ile birlikte Kıbrıs adasında eşit haklar ile yaşamak isteyen Kıbrıslı Türklere uygulanan sistematik soykırımın kanıtlarından biridir, o kara günde Atlılar, Muratağa ve Sandallar köylerinde yaşananlar.

Kıbrıs adasının ve dünya insanlık tarihine “utanç vesikası” olarak geçen o “kara günde” EOKA-B mensubu Kıbrıslı Rumlarca, en küçüğü 16 günlük, en yaşlısı ise 95 yaşında 126 Kıbrıslı Türk katledilerek toplu mezarlara gömülmesini unutmak da unutturmak da mümkün değil.

Emine Rüstem Akansoy 36 yaşındaydı.

Evlatları Sezin 15, Mustafa 13, Erbay 12 ve Sibel ise 8 yaşındaydı, katledildikleri o kara günde.

83 yaşındaki babaanneleri Raziye Rüstem Akansoy ise torunları ile ayni kaderi paylaşarak Türk olmanın cezasını hayatı ile ödemişti.

Katledilen çocuklarımızın ilkokul önünde çekilen siyah beyaz sınıf fotoğrafı hala vicdanımızda yara, insanlık tarihinde bir utanç olmaya devam etmekte ve edecek.

Katliam çukurunda üst üste yatan 7’si kız, 7’si erkek toplam 14 şehit çocuk ise bugün kimlikleri tespit edilerek ayrı mezarlarda diğer tüm şehitlerimiz gibi huzur içerisinde uyumayı beklemekte.

Ve o “kara günde” tek suçu Türk olduğu için katledilen Akansoy ailesinin fertleri bugün kısır tartışmaların öznesi haline getirilerek “şehitler” üzerinden siyaset malzemesi yapılmaya çalışılması toplum vicdanında bir diğer kanayan yaraya dönmek üzere.

Akansoy ailesinin şehit fertlerinin Devlet töreni ile defnedilmemesinin ne kabul edilebilir ne de anlaşılır bir yanı yoktur…

Kıbrıslı Türklerin varoluş mücadelesinin sembolü olan şehitlerimizin tarihe ait olduğu da unutulmamalı.

Ve bugün Akansoy ailesinin şehit fertlerini siyasete alet ederek, Kıbrıs Türk solu ezber bozmuştur.

Rum barbarlığından söz etmeyerek şehitlerimizin “barış siyasetine” özne yapılmasının Kıbrıs Türküne kazandıracağı hiçbir şey yoktur.

Devletin ve Cumhurbaşkanlığının Devlet töreni talebinden ise bazı kesimlerin rahatsızlık duymasının açıklanabilir bir yanı yok.

Kıbrıs Türk solu, Kıbrıs tarihinin “utanç vesikaları” ile “tarihsel gerçeklerini” toplumsal hafızada bulanıklaştırma çabaları ise olası “sürdürülebilir ve kalıcı yeni bir ortaklık” için katkı sağlamadığını farkına varmak zorunda.

Kıbrıs tarihinin utanç vesikaları olarak Kıbrıslı Türklerin uğradığı sistematik soykırım ve benzer saldırıların toplumsal hafızada bulanıklaştırma eğilimi üzerinden inşa edilecek politikaların ise Kıbrıs Türküne fayda sağlamayacağı ise ortada.

Ve “ideolojik kişisel” duruşlar ile “şehitlerimiz” üzerinden başlatılan tartışmaları ise katliamların sorumluluğunu taşıyan Kıbrıslı Rumların ve Rum liderliği tarafından “memnuniyet ve iyimserlik” ile karşılandığını da unutmaması gerek, Kıbrıs Türk solu.

Ve Kıbrıs Türk solu unutmamalı ki, Kıbrıs Türkünün tarihini ve yaşadıklarını kabul etmek ne solculuktan bir şey kaybettirir ne de sürdürülebilir olası yeni bir anlaşmaya dair umudu azaltır.

Ve bilmeli ki Kıbrıs Türk solu, vatan dediğimiz toprakların geçmişi ve tarihine, milli kimlik ve kültürüne sahip çıkmak Kıbrıs Türkünü kalıcı ve sürdürülebilir yeni bir ortaklığa daha çok yakınlaştırır.

Kıbrıs Türk soluna egemen olan zihniyetin ise bireysel duruşlar ile “şehitlerimiz” üzerinden barış siyaseti yapma eğiliminden toplumsal barış ve vicdan adına vazgeçmesi gerek.

Çünkü, katliamlar kadar gerçek olan bir şey daha varsa, “Şehitlerimiz Hepimizindir.”