Biz eskiden çok fazla şeyi olan bir toplum değildik. Arabalarımız mütevaziydi. Doğum günlerinde teyzeler bir araya gelir zeytinli, hellimli yapardı. Üstünde kırmızı gül olan hazır pasta doğum günün en büyük lüksüydü.

Rumların geride bırakmak zorunda kaldığı evler alışık olduğumuzdan büyük evlerdi ki misafir odası kapalı pekili dururken aile, yakın akrabalar veya yakın aile dostları sokak kapının açıldığı küçük alan olan sofada (sündürmede) otururdu. Kış geceleri o küçücük alanda köşede duran gaz sobasının üstüne konan gabiralıkta kestane pişirilirdi.

Herşey azdı ama ilişkiler sıcaktı. Paylaşımlar derin. Okul pikniği olduğunda babam bana Girne çarşıdan sandviç alırdı. Sandviççi amca çocukları çok severdi. O güzel sandviçleri nasıl yaptığını gösterirdi. Gözleri hep gülümserdi çocuklarla konuşurken. Benim sandviçlerim hep “kıyaktı”. Özenerek kağıda sarar, “hellimci” olduğum için ekstra koyardı ekmeğin arasına.

Daha az şanslı çocukların da karnını doyururdu sandviççi amca. Herkes alabilirken alamayanları da kendi doyururdu. Dayanışma ruhu daha adını koymadan soluduğunuz birşeydi.

Yumurtayı bakkaldan almak yerine yaşlı yan komşunuzdanalırdınız. Tavukların sesi rahatsızlık değildi, oralarda yaşamaları pislik diye düşünülmezdi. Yıllar sonra tavuklar gitti. Onlarla beraber bizim bahçede o tavukların koşuşturdukları alana sarkan kıpkırmızı Çin Gülü de gitti. O arazinin üstüne apartman diken adam Çin Gülünün “pisliğinden” ve alanını ihlal etmesinden dolayı “hakkını korumak için” dibine döktüğü birşeylerle kurutmuştu ağacı. Nenemin mahallesinde çocukların arkasından koşan kazlardan ürken çocuklara büyüklerin “oyun oynuyorlar sizinle, zarar vermezler” dedikleri çocukluğumdan koparıldığım bir gündür o Çin Gülünün katledildiği gün.

Ama sadece çocukluğumuzdan koparılmıyoruz yaşadığımız gidişle. Değişim değil bizim içinden geçtiğimiz. Yeni bir gerçeklik yazıyoruz adayarısında.

İnsanların maaş sormanın kabalık olduğunu düşündükleri bir yapıdan, kaç para maaş aldıkları üzerinden saygıyı ölçmeye başladığımız bir yeni değerler dizisi yazıyoruz. Bilgiye saygı yerine adına diploma dediğimiz kağıt parçalarına saygıyı telkin ediyoruz çocuklarımıza. Bilenleri cezalandırdığımız, bilmeden statü ve parayla bir yerlere çıkanları toplum önüne model olarak çıkardığımız bir gerçeklik yazıyoruz. İnsanların temiz, dürüst, sevecen yaklaşımları ile değil, kullandıkları araba, satın aldıkları mobilya, çocuklarına kaç paralık doğum günü partileri yaptıkları ile kararlaştırıyoruz arkadaşlıkları.

Çocuklara gülümseyen gözlerle sevgi katarak sandviç hazırlayan sandviççilerden, çocukları dikili taşın çevresindeki güvercinlerden daha değersiz gören ve dükkanından kovalayan esnaf, fakir göçmen çocukların aynı sıralarda çocukları ile okumasını, arkadaşlık etmesini istemeyen aileler, okul haklarını savunmayı rolü görmeyen eğitim sendikaları artık temel kurgumuz haline geliyor.

Vekillerin asgari ücretten altı kat fazla maaşlarını ve yüksek harcırahlarının “gerekliliğini”düğüne cenazeye çiçek göndermesiyle açıklayan,asgari ücretli yerine vekilin harcamalarına hayıflanan ve gelir uçurumlarını normalleştiren bir seçmen ordusu yaratıyoruz. Vekillerin tacize uğrayan kadının davasına destek olmak için para vermesini, bir çocuk okutmasını, engellilere destek olmasını beklemek yerine, oy için, oy kaybetmemek için düğün çiçeğine para vermesini normal gören bir şekilciliği norm olarak kabul ediyoruz.

Sahte diplomasıyla psikolog yetiştirenlerin “işini kaybetmesine” ağlamayı vazife bilen bir organik aydınlar ordusu yaratıyoruz. İstihdam edilmek için el pençe divan dururken, kendini, yakınlarını istihdam ederken “istihdamdan başka bir beklentileri yok” diye halkı küçümseyen, kendilerinden olmayanlara kapıları kapatan bir organik aydınlar grubu değerlerimizi yeniden üretiyor ve yeniden yazıyor.

Sandviççi amcaya selam gönderdim geçen gün kız kardeşimle. Yüreğim el vermedi haber etmeye. Bir kuru selamla bıraktım. Ama meğerse sevginin, dayanışmanın, insansı değerlerin tadıymış o sandviçlerden aldığım tat. Şimdi artık pek çok şey pahalı, gösterişli, plastik. Tatsız. Satılık.

Sandviççi amcanın sandviçlerinden, gülümsemesinden, açla paylaşmasından oluşan dünya artık bir istisnadan ibaret. Sandviççi amca emekli olmuş, onun sembolü olduğu değerlerle berber...