Rum’un keyfini beklemek yerine insiyatif almalı ve yeni adımlar atmalıyız

Dünkü Rum basınında yer alan AKEL Polit Büro Kıbrıs Masası Şefi ve Rum müzakere heyeti eski üyesi Tumazos Çelebis’in açıklaması, hem Akıncı’nın verdiği tavizleri ifşa etmek bakımından hem de müzakerelerin kaldığı yeri göstermesi açısından önemlidir
ÇELEBİS NE DEDİ?
Çelebis açıklamalarında şöyle demiştir:
“ Crans - Montana’da, garantörlüğün ilk günden sona ermesi, Türk askerlerinin süratle çekilmesi ve geriye sadece; 950 Yunan ve 650 Türk askerinin kalması konusunun başbakanlar düzeyinde görüşülmesi yönünde mutabakat oldu. Genel Sekreter daha da ileri giderek, üç garantör gücün bu konularda işbirliği yaptığını savundu. Dolayısıyla, müzakereler yeniden başlarsa güvenlik konusunda ne olabilir? Ya Genel Sekreter Türkiye’nin işbirliği yaptığını teyit eder ve çözüm yönünde etkin bir adım atılmış olur veya Türkiye tamiri imkansız şekilde teşhir olur. Her iki durumda da bizim kaybedecek hiçbir şeyimiz yok”
***
Çelebis’in bu ifşaatı görüşmelerin kaldığı yerin GARANTÖRLÜK olduğunu ve eğer yeniden başlayacaksa, garantörlüğün iptalinin görüşülmesi noktasından başlayacağını ortaya koyuyor..
Anımsanacağı gibi o günlerde de basına yansıdığı gibi, Türk tarafı, anlaşmanın uygulandığının 2 dönem görülmesi halinde garantörlüğün iptali konusunun tezekkür edilmesi yönünde öneri yapmıştı.
Bilindiği gibi 2 dönemden iki Cumhurbaşkanlığı seçimi kastedilmektedir. Yine bilindiği gibi Akıncı’nın kabul ettiği dönüşümlü başkanlık modeline göre 4 yıl Rum, 2 yıl Türk başkan görev yapacaktı..Bir dönem 6 yıl olduğuna göre, Türk tarafı dönüşümlü başkanlık dahil diğer konuları da içeren hususların uygulandığını görmesi halinde 12 yıl sonra garantörlüğün iptalini ve adada kalacak 650 Türk askerinin de çekilmesini görüşmeyi kabul etmişti…
Oysa, Annan Planında bile bu süre 18 yıldı.. Yani Türk tarafınca sunulan bu öneri Annan Planı’nın bile gerisine gidildiğini göstermektedir.
Peki niye anlaşma olmadı?
Olmadı Çünkü, Rum-Yunan tarafı 12 yıl yerine, anlaşmanın imzalandığı andan itibaren sıfır asker-sıfır garanti talep etmekteydi… Yani anlaşmazlık prensipte değil, zaman-takvim konusundaydı…
Nitekim Guterres, taraflara sunduğu belgede, “Garantörlüğün çağdışı ve sürdürülemez olduğunu, bunun yerine başka bir güvenlik sistemi konulması gerektiğini” yazmış ve Türk tarafı bu belgeyi kabul ettiğini açıklamıştır…
Hatta Akıncı hızını alamamış, adaya döndükten bir süre sonra Anastasiadis’e “Guterres belgesini stratejik bir anlaşma olarak imzalamayı” önermiştir…
Özetle, Rum tarafının “ya hep ya hiç” politikası bizi yine kurtarmıştır
İşte şimdi Çelebis, Anastasiadis’e kızarak “o gün hata yaptın, bu öneriyi kabul etmedin, bari aynı hatayı sürdürme, Guterres belgesini kabul et, görüşmeler garantörlüğün müzakeresinden başlasın, Türk tarafı sunduğu öneriyi savunsa da vazgeçse de bizim lehimize olur. Çözümü engelleyen ülke olarak teşhir olur, bizim kaybedecek birşeyimiz yok” diyor…
SİYASİ EŞİTLİK KONUSU
Çelebis, açıklamasında siyasi eşitlik konusunda da şöyle diyor: 
“ Guterres’in Eylül 2017’de sunduğu rapor dikkatli okunduğunda siyasi eşitlik konusunda konferans sonuna doğru uzlaşma olduğu kolayca saptanabilir. Ancak bu konunun nasıl ve neden tekrar açıldığı şaşkınlık yaratıyor. Başkan Anastasiadis uzlaşılmış bir konu olan yürütme erkini yeniden açtı. Orada, 1960 Anayasası’nda var olan veto hakkının yerine Türklerin bir olumlu oy şartının olmasında uzlaşılmıştı. Yani karar alınabilmesi için 4 Türk bakandan sadece bir tanesinin oyunu almamız gerekecekti”. 
****
Görüldüğü gibi Çelebisin bu ifşaatı da bizi doğruluyor. 
Akıncı’nın 1960’da elde ettiğimiz veto ve ayrı oy çoğunluğu hakkımızdan vazgeçtiğini ve siyasi eşitliği bakanlar kurulunda 1 tek Türkün oyuna indirgediğini, egemen eşitliği ise hiçbir zaman savunmadığını kanıtlıyor
Bir yıldır her platformda söylediğim gibi, Akıncı’nın ısrar ettiği 1 olumlu oy siyasi eşitlik değildir. Akıncı siyasi eşitliğin içini boşaltmıştır. Ne ki kendini “eşitliği savunan kahraman” olarak takdim edip algı operasyonu yapmaktadır. 
Bu algı operasyonu halka gerçek durum anlatılarak çökertilmelidir. Çünkü iyi niyetli insanımız aldanmakta, onun dediğini doğru sanmakta, içinde ne olduğunu bilmemekte ve Akıncı eşitlik dedikçe "bravo AKINCIYA, eşitlikten taviz vermiyor" demektedir.
Bu vesileyle bir kez daha vurgulayım:
Akıncı, 1960 anlaşmalarında varolan ayrı oy çoğunluğu hakkımızdan vazgeçmeseydi, Bakanlar Kurulunda karar alınması için 3 Türkün ( Akıncı 1 Türkün oyunu yeterli görmüştür), alt Meclis’te karar alınması için 8 Türkün ( Akıncı 3 Türk oyunu yeterli görmüştür) üst Meclis’te karar alınması için 11 Türk’ün ( Akıncı 5 Türk’ün oyunu yeterli görmüştür) Rumlarla birlikte oy vermesi gerekecekti…
1960’da varolan Türk Cumhurbaşkan muavininin kararları VETO yetkisi ise Akıncı tarafından tümüyle kaldırılmıştır..
İşte şimdi Anastasiadis, bunca tavizi aldıktan sonra, daha önce kabul ettiği hükümetteki 1 tek Türk’ün oy vermesi şartına da karşı çıkarak çıtayı yükseltmiştir…
Bunu çok kurnazca bir taktik olarak planlamıştır…Diyor ki 1 tek Türk’ün oy şartını kabul etmem için garantörlükten vazgeçin…
Yani daha önce kabul ettiği bu konuyu, sırf garantörlükte istediğini almak için şimdi kabul etmez görünmektedir….
Niye böyle oldu?
Böyle oldu, çünkü, Akıncı, taviz haritasını, tüm uyarılara karşın, karşılığında bir şey almadan vermiştir ve garantörlüğü kabul ettirmek için elimizdeki tek kozu yok etmiştir… 
Anastasiadis toprağı karşılıksız cebe atınca, garantörlüğün devamına karşı bize vereceği bir şey kalmamıştır..O da daha önce kabul ettiği 1 oy şartından vaz geçmiş ve “bunu kabul etmem için garantörlükten vazgeçin” demeye başlamıştır…
İşte Akıncı’nın teslimiyetçi, beceriksiz, kendi aklına göre izlediği tek yanlı tavize dayalı politikasının sonucu budur…
GÖRÜŞMELER BAŞLAMAMALI 
Görüşmeler başlarsa Guterres belgesinde yer alan bu 2 konudan başlayacaktır…İlaveten belgede “verdiğiniz taviz haritası yetersizdir. Rumları memnun edecek yeni düzenleme yapın ( GÜZELYURTU DA TÜMÜYLE VERİN) denmektedir…
O nedenle her ne pahasına olursa olsun federasyon görüşmelerinin kaldığı yerden, yani Guterres belgesi temelinde yeniden başlamasını önlemek zorundayız. 
Bu arada süratle insiyatifi elimize alacak adımlar atarak Kıbrıs sorununda oyunun kurallarını biz koyarak durumumuzu geri dönülmez şekilde güçlendirmeliyiz. Bu amaçla 
1-Maraş’ı, bir inkişaf planı temelinde yatırıma ve yerleşime açmalıyız
2- Denizde Rum’un gasp ettiği hakkımız olan parsellerde sondaja başlamalıyız 3-KKTC'de bir deniz üssü inşa faaliyetine başlamalı ve Geçitkale üssünü Türk savaş uçaklarına açmalıyız.
Bu adımları atarsak, Rum masaya gelmeyeceği ve federasyon masası artık kurulamayacağı gibi, iki devletli çözüm yolu da açılacaktır.
Çünkü bu durumda Rum yönetimi kısa vadede hidro karbon yataklarını ve Maraş’ı kaybetmemek, uzun vadede ise, askeri, ekonomik, siyasi, demografik açılardan elindeki Kıbrıs Cumhuriyeti’nden de olmamak için anlaşmalı ayrılık-iki devletli çözüm konusunu görüşmek zorunda kalacaktır