Rum yönetimi, FATİH’e yaptığı tehdidi ileri götürürse belasını bulacaktır

KKTC’nin ve Türkiye’nin toprak-hava-deniz egemenliğine göz diken Rum yönetimi, cami duvarına işediğinin farkında değildir…Veya farkındadır da arkasına sığındığı ABD, İsrail, Fransa, Mısır ve AB’a güvenerek efelenmektedir…
Rum yönetimi ve destekçileri o nedenle Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın, Anavatan Dışişleri Bakanı Çavuşoğlu’nun, Milli Savunma Bakanı Akar’ın geçmişten bugüne yaptıkları açıklamaları doğru okumalıdır..
Tüm Anavatan yetkilileri Doğu Akdeniz’deki MEB alanlarımızda sondaja başlanacağını defalarca açıklamış ve bu alanlarımız içinde Rum yönetiminin verdiği yetkiyle sondaj yapmaya hazırlanan yabancı şirketleri uyarırken, Rum yönetimine de “sorumsuz adımlar atma” ikazını yapmıştır..
Rum yönetimi ise ikide birde, “ Türkiye’nin tehdit ve şantajlarına boyun eğmeyeceğiz, egemenlik haklarımızdan taviz vermeyeceğiz, asla gerilemeyeceğiz, enerji programımızı aynen uygulayacağız, Türkiye gidip ABD gemilerini mi vuracak?” şeklinde atıp tutmuştur.
Türkiye’nin kendilerine yanıt olarak aynı bölgeler için ihale açmasından, TPAO’ya aynı bölgede araştırma izni vermesinden, araştırmalara başlamasından, Türk savaş gemilerinin görev alanlarının genişletilmesinden, donanmanın bölgede bayrak göstermesinden, Rum araştırma gemilerinin ve sondaja gelen ENİ şirketi gemisinin engellenmesinden belli ki gerekli dersleri çıkarmadılar…
Türkiye’nin bir şekilde ABD, İngiltere, Mısır, İsrail, Yunanistan veya tam üyelik sürecini baskı olarak kullanacak olan AB tarafından durdurulacağını sandılar..
İşte FATİH gemisi sondaj yapmak üzere geldi…
Nerede bu güçler?
Onlar sadece Rum yönetimini daha da kışkırtmak için destek bildirileri yayınlıyorlar…
Rum yönetimi de buna kanarak FATİH personeli hakkında tutuklama kararı çıkaracağı tehditleri savuruyor….
Bu gelişme, Rum yönetiminin emperyalist ülkelerin desteğiyle krizi tırmandırmaya kararlı olduğunu ve önümüzdeki ayların çok sıcak geçeceğini göstermektedir... 
Irkçı Rum yönetimine göre, kendileri tüm Kıbrıs’ın tek meşru-egemen otoritesi oldukları için, KKTC dahil, tüm adanın toprakları, hava sahası ve denizlerinde kontrol ve söz hakkı kendilerinde olmalıdır. Bu çerçevede, ilgili konularda başka ülkelerle ikili anlaşmalar imzalama hak ve yetkisine sahiptirler ve bunu kimseyle müzakere etmeyecekleri bir egemenlik meselesi olarak görmektedirler...

NELER YAPTILAR?
Nitekim, önce, 12 mil kıta sahanlığı olan Rum yönetimi, KKTC denizlerini de içine alacak şekilde, 165 km’lik deniz sahasında, “Kıbrıs münhasır ekonomik bölgesi”ni ilan etmiştir...
Ardından bir Norveç şirketi ile denizde petrol ve doğal gaz arama anlaşması imzalamış ve deniz yataklarında bulunan petrol rezervlerini belirlemiştir...
Bu araştırmalar sonucu Kıbrıs deniz yataklarında 400 milyar dolar değerinde 8 milyar varillik petrol rezervi olduğu belirlenmiştir... 
Bu çalışmalar yapılırken, Türkiye ve KKTC birçok kez Rum yönetimini uyararak bu girişimlerinden vaz geçmesini istemiş, söz konusu münhasır ekonomik bölgede Türkiye ve KKTC’nin de hak ve çıkarları olduğunu vurgulamıştır...
Bu uyarıları dikkate almayan Rum yönetimi, petrol ve doğal gazı birlikte çıkarmayı amaçlayan bir anlaşmayı Mısır’la imzalamıştır...
Mısır, Türkiye’nin yaptığı uyarıları dikkate almamıştır
Rum yönetimi ardından Suriye ile benzer bir anlaşma imzalamak istemiş, ancak Türkiye’nin baskısı altındaki Suriye, son anda bundan vazgeçmiştir...
Ve son olarak, Türkiye’nin baskılarını dikkate almayan Lübnan ve İsrail ile benzer bir anlaşma imzalamıştır.. 
Bu arada iki etap halinde uluslar arası ihaleler açmış ABD, İtalya ve Fransa şirketlerine sondaj yetkisi vermiştir. Ardından Amerikan Nobel ve Exxon sondajlar yapmıştır…İtalyan ENİ’nin sondajı Türkiye tarafından önlenmiştir
Ve şimdi Baf’ın 60 km açığında Türk Kıta Sahanlığı içinde FATİH sondaja başlayacaktır…

ROLANDİS NE DEMİŞTİ?
Güney’de tek akılcı yaklaşım bundan 6-7 yıl öne eski Dışişleri Bakanı Nikos Rolandis’ten gelmiştir.
Rolandis, ihale süreci başladığı zaman yaptığı açıklamada, konu ile ilgili olarak 4 yıl kadar önce yazdığı bir başka yazıyı anımsatarak, Rum tarafının adanın doğal kaynaklarını tek başına gasp etme hakkı bulunmadığını, mantık ve hukuk açısından Türk Halkının da bu zenginliklerde hakkı olduğunu, dolayısı ile konunun Türk tarafı ile müzakere edilmesi gerektiğini, çözümden sonra kullanılmak üzere bir fon oluşturularak Türk Halkının payının bu fona yatırılması gerektiğini, eğer tutulan yanlış yolda gidilirse Türkiye’nin savaş gemilerini gönderip çalışmaları engelleyeceğini söylemiştir...
Ne ki, Rum yönetimi Rolandis’in uyarılarını dikkate almak yerine tepki göstermiş ve Türklerle hiçbirşeyi paylaşmayacaklarını açıklamıştır...
Böylece bir kez daha burnunun dikine giderek, dev Türkiye’ye meydan okuyarak, bela aradığını göstermiştir...
Rum yönetimi bu cüretkarlığı ile, “eceline susayan köpek cami duvarına işer” deyişine uygun olarak, petrol kuyuları ile birlikte kendi kuyusunu da kazmaya başlamıştır...
Nitekim Türkiye Dışişleri Bakanlığı değişik zamanlarda yaptığı açıklamalarda ve son olarak dün ABD’tepkisine verdiği yanıtta, “Rum tarafının gasp etmeye çalıştığı alanların Türkiye’nin Kıta Sahanlığı ve Münhasır Ekonomik Bölgesi içinde olduğunu, bunun BM’ye de kaydedildiğini belirtmiş, Rum yönetimini tuttuğu yanlış yoldan vazgeçmeye çağırmış ve AB ile ABD’nin Rum yönetimine verdiği destek için yaptıkları açıklamaları reddetmiştir. 
Rum yönetimi bu uyarılardan gerekli mesajları almaz da ittifak yaptığı emperyalistlere güvenerek gaspçı, düşmanca, kışkırtıcı tutumuna devam ederse, elbette belasını bulacaktır…