Tecavüzcü babaya ibretlik ceza

Evrim Kamalı

Kıbrıs Manşet Özel Haber

Alayköy’de 15 yaşından 17 yaşına kadar öz kızına iki yıl boyunca tecavüz etmekten suçlu bulunan H.D, 30 yıl hapis cezası aldı. Şubat 2016 ile 6 Ekim 2018 tarihleri arasında sonradan KKTC vatandaşı olan zanlı H.D’nin özkızını, Alayköy’deki boş arazi ve ikametgahının yatak odasında birçok kez cinsel taciz ve cinsel tecavüz etmişti. Kız çocuğu telefonuna taciz anlarında kaydettiği ses kayıtları da emare alınmıştı.

Lefkoşa Ağır Ceza Mahkemesi Başkanı Fadıl Aksun, Kıdemli Yargıç Alev Ulunay Hüdaverdi ve Yargıç Temay Sağer’in huzurunda görüşülen davada KKTC Başsavcılığı adına savcı Attila Enver Etkin, hazır bulundu. Kararı okuyan Başkan Fadıl Aksun, sanığın işlediği suçların müebbet hapis cezası öngören çok ciddi ve vahim suçlardan olduğuna vurgu yaptı.

Başkan Fadıl Aksun, “Ceza hadlerini değerlendirdiğimizde kanun koyucunun bu suçları oldukça vahim talakki ettiğini ve ceza yasasındaki en ağır ceza olan ömür boyu hapislik ile cezalandırılabilmesi için mahkemeye yetki verdiğini görmekteyiz” dedi. Olgulara bakıldığında temelde, “Akraba ile cinsi münasebet yani ensest ilişki” ve “On altı yaşından küçük çocuğa cinsel tecavüz suçu” işlendiğini belirten Aksun, bu iki suçun tek başına olukça ağır niteliğe olduğuna ve malesef bu iki suçun bir arada görüldüğüne değindi.

Aksun, şöyle devam etti:

“Bu durum huzurumuzdaki suçun vehametini oldukça arttıran bir tablodur. Ensest kelimesinin Latince aslı incestus olup sıfat olarak "pis, kirlenmiş, temiz olmayan" anlamına gelmektedir. Ensest ilişki türü biyolojik, sosyolojik ve psikolojik boyutta kabul görmeyen, doğaya ve toplum yapısına aykırı olabilecek en sapkın ilişki türüdür. Huzurumuzdaki davada mağdurenin bu ilişkiye maruz kalmaya başladığı yaş 15'dir.Ceza Yasasına göre bu yaşta bir çocukla cinsel ilişkiye girme rıza aranmaksızın tecavüz suçunu oluşturmaktadır. Bunun sebebi küçüğün rıza gösterme ehliyetinin olmamasıdır. Buna rağmen huzurumuzdaki olgulardan sanığın mağdureyle cinsel ilişkiye girerken zorladığını da görmekteyiz ki bu durum kaçınılmaz şekilde sanığın aleyhine dikkate alınması gereken bir faktördür. Yukarıda belirttiğimiz gibi bu meselede ensest ve küçük çocuğa tecavüz suçu birlikte işlenmiş durumdadır. Küçüklerin korunması ve cinsel dokunulmazlıkları evrensel olarak koruyan insan haklarının başında gelmekte olup ülkemizce de kabul gören birçok sözleşmede çocukların bu hakların devletin garantisi altındadır. 15 yaşında bir çocuk ile cinsel ilişki kurma herhangi bir motiv veya insani duyguyla açıklanamayacak ölçüde iken bu fiilin çocuğuna doğal sevgi ve koruma içgüdüsü barındırması gereken baba tarafından gerçekleştirilmesi tam tabiri ile iğrenç bir durumdur.”

Başkan Fadıl Aksun, ebebeyinlerin dünyaya getirdikleri çocuklara bakmak ve onları korumak içgüdüsü ile donatıldıklarına değindi.

Aksun, şöyle devam etti:

“Çocuklar da başlarına gelebilecek tehlikeyi hep dışardan beklerler; hiçbir çocuk kendisine ailesi tarafindan zarar verilebileceğini düşünemez. Bu doğanın kanunudur. Böylelikle çocuk ebebeyinine doğal bir güven duyar ve onun kendisini herşeye ve herkese karşı koruyacağını düşünür. İnsanlık tarihi boyunca bu durum böyle seyir etmiştir. Huzurumuzdaki sanık ise kendi dünyaya getirdiği ve korumakla mükellef olduğu kendine tabi bir çocuğu cinsel istekleri için obje haline getirmiştir.” Dedi. Başkan Aksun, olgulara bakıldığında sanığın mağdureye karşı istismar ve tecavüz filinin 18 ayı aşan bir süreye yayıldığını ve bu sürede kendi ifadesine göre sanığın en az 30 defa öz kızı olan mağdureye tecavüz ettiğini belirtti. Aksun, suçun böylesi uzun bir süreye yayılmasını ve fillerinin değişik niteliklerde oluşunu sanık aleyhine değerlendirdklerini söyledi.

Aksun şöyle devam etti:

“Huzurumuzdaki olgulardan ve emare 13 doktor raporundan mağdurenin bu dan sonra psikolojisinin darmadağın olduğu ve kendisine zarar verme eğilimi içine girerek kollarını jiletle kestiğini görmekteyiz. Bu durumun mağdureye karşı işlenen suçun doğrudan sonucudur. Doğanın kabul etmediği böylesi bir iğrençliğe maruz kalan bir küçüğün sağlıklı bir birey gibi manevi sağlığını devam ettirmesi mümkün değildir. Sanık yaptığı filler ile adete mağdurenin manevi sağlığının katili olmuştur. Bu durumu sanık aleyhine dikkate alırız.

Yine Emare 13 doktor raporundan görülebileceği üzere mağdurenin idrak kabiliyeti tam olmakla birlikte zeka seviyesinin "sınır zeka" düzeyinde olduğunu görmekteyiz. Bu şekildeki zeka düzeyinde bulunan bir çocuktan faydalanmış olma durumu da sanık aleyhine dikkate alırız. İddia makamının yukarıda özetlediğimiz müracaatı ile mağdure mahkemeye gelip şahadet vermiş ve babasını affettiğini söylemiştir. Böylelikle mahkememiz mağdureyi yakından gözlemleme firsatını da edinmiştir. Şuan hala 17 yaşında olup reşit olmayan mağdure şahadeti sırasında oldukça gergin ve tedirgin durumda idi. Mahkemeye aktarılan olgulardan da anlaşılacağı üzere mağdure sanığın fiillerine maruz kaldığı andan itibaren konuyu polise aktarmayı düşünmüş ancak başta annesinin ülkeden atılmasından ve sonra da ailesinin zarar görmesinden endişelenerek bundan vazgeçmiştir. Yine sosyal hizmetler memurunun şahadetinden de anlaşılacağı üzere mağdurenin sanığın kardeşleri yani kendi amca ve halası ile de şahsi irtibatı mevcuttur. Bu durumu global şekilde değerlendirdiğimizde mağdurenin sanığı af beyanının gerisinde birçok farklı gerekçesinin olduğunu görmekteyiz. Kaldı ki hala reşit olmayan ve sınırda zeka düzeyindeki bir bireyin af beyanın da hukuken değerinin olmadığı kanaatine varır bu hususa herhangi bir değer vermeyiz. Bu suçta şikâyetçi olan küçüğün haklarını korumayı garanti altına alan ve sağlıklı birey ve aile yapısını anayasa ile güvence altına alan devlettir; ne ceza yargılaması hukuku nede kamu düzeni bu suçun takibinde insiyatifi küçüğe bırakmış değildir. Mahkememiz de bu bakış açısı ile bu suça karşı kamu yararını ön planda tutmaktadır. Suçun işleniş şekli itibari ile sanık lehine değerlendirebileceğimiz hiçbir hafifletici sebep olmadığı gibi sanığın bakmakla mükellef olduğu bir ailesinin varlığına da hiçbir hafifletici değer vermeyiz. Tam tersine böyle bir babanın ailesinin tüm bireylerinden uzak tutulması gerektiği kanaatinde olduğumuzun altını çizeriz.” Aksun, tüm bu gerçekler çerçevesinde sanığa verilebilecek en uygun ve adil cezanın uzun süreli hürriyeti bağlayıcı ceza olduğu kanaatine vardıklarını belirtti.

Aksun, son olarak şunları belirtti:

“Yukarıda değindiğimiz üzere, sadece insanlar değil doğadaki hiçbir canlı kendisini hayata getiren ebebeyininden kendisine bir zarar geleceğini düşünmez ve ona itimat eder. 15 yaşındaki kız çocuğuna doğal sevgi ve şefkat ile bakma mükellefiyeti bulunan bir babanın yaptiği fiile ceza verirken bu vahameti göz önüne almamiz gerekir.

Son olarak bu davayı dinlerken gözümüze çarpan bir hususa da değinmekte fayda görürüz. Sanık KKTC vatandaşı olmakla birlikte ülkemizde doğan mağdure ve ailesi KKTC vatandaşı değildir ve sosyal hizmetler görevlisi tarafından verilen şahadet ışığında bu ailenin vatandaşlık başvurusu vardır. Küçük mağdure de olgularda babasının hapse atılması halinde annesinin ülkemizden gönderileceği kaygısı ile polise şikayetçi olmada tereddüt etmektedir. Mağdure ve ailesinin mevzuat çerçevesinde vatandaşlık hakkının var olması halinde bunun erken bir zamanda gerçekleştirilerek vatandaşlığın bahşedilmesi ve aileye gerekli yardımın yapılması sosyal devlet olmanın gereğidir. Bu durumdaki bir gecikme ve ihmal zaten böylesi bir suça maruz kalmış ailenin sanığın fillerinden ötürü bir başka mağduriyete uğramalarına yol açacaktır. Kararımıza son verirken bu hususun da altını çizmeyi uygun buluruz.” Aksun, netice itibariyle, sanığın lehine ve aleyhine olan tüm hususları değerlendirip, sanığı mahkum edilen, "on altı yaşından küçük çocuğa cinsel tecavüz" ve "Akraba ile cinsi münasebet" suçlarından 30 yıl hapis cezasına çarptırdıklarını açıkladı.