PEKİ "DEĞİŞİM" NEDİR?

Uzun yıllar boyu sahneden inmeyen müzikaller vardır, dünyaca tanınmış, değerli romanlardan eserlerden esinlenilmiştir, "Les Misérables" (Sefiller) gibi. Otuz yıl kadar kesintisiz süregelen gösteriler sürecinde sahne biraz daha geliştirilmiş uyarlanmış gibi olsa da temelde herşey aynıdır. Değişenler aktörler ve seyircilerdir.

Böylesine güzel ve gerçekte inanılmaz potansiyele sahip bir ülkede yaşayıp kendimizi yıllardır aynı sahne kurgusunda yaşadığımız bir tiyatroda hissetmek ne acı.

21.yy da olup bu kadar çok üniversite mezununa sahip, yabancı dil bilen, çocuklarına yurtdışında en iyi eğitimi veren, dünyanın dört bir yanına yolculuk yapan bir ülkede yaşıyoruz. Ama bırakın ilerlemeyi yerimizde sayarak aslında gelişen dünyanın daha da gerisine düşmüş olduğumuzun yıkıcı etkisini ve yarattığı acıyı gerçekte kaçımız samimi olarak yüreğinde, boğazında düğümlenen hıçkırıkta , akıtmadığı göz yaşında hisseder?

Zira değişim istemek içinde bulunduğumuz şartlardan acı duymak dolaysıyla farklı bir bakış açısı getirebilmek, dünyalı olma isteği ile evrensel değerleri toplumumuza uyarlamaya çaba göstermeyi gerektirir.
Herşeyin sözcüklerle başlayıp sözcüklerle bittiği bir ortamda bu "sefiller" oynu da maalesef burada devam edecek gibi. Bir "çözüm" olsa bile toplum birbirine kenetlenmediği, birlik beraberlik oluşturmadığı sürece bireysel çıkarlar için bireysel kurtuluş kültürü devam eder, hayati sorunlar sadece boyut değiştirir.

Değişim istemek içinde bulunulan durumdan sürekli şikayet etmek değildir.
Hastahaneye yolumuz düşünce karşılaştıklarımızı görüp Allah düşürmesin demek değişim istemek değildir,

Çocuklarımızın daha ufak yaşlardan kendi öğretmenlerinden saati 100 tl den ders almaya muhtaç edip İngilizce bilmeyen eğitimcinin yabancı dile verilmesine, eğitim sistemine sövmek değişim istemek değildir.

Yollara çukurlara düşüp parçalandığımızda , düz yolda içkili arabalar bize çarptığında, kırmızı ışıktan geçmenin normalleştiği yollarda sağ kaldık diye adak adamak ta değişim istemek değildir .

Daha biri bitmeden diğeri başlayan seçimler ve beraberinde gelen düzensizlik, günlük ciddi sorunların hasıraltı edilmesi , trübünlere oynamak için gerekli yasa ve yaptırımların sürekli askıya alınması, seçim yasakları ile dondurulan işlemler...
Şimdi birde kendi parti çıkarları için gittikçe artan bir bencillik ve egositlikle kendi iç hesaplaşmaları, kendi koltuklarını kazanmak için ve niye kazanamadıklarının hesaplaşması için inanılmaz derecede kabul edilemez ve ülke şartlarında etik dışı olarak tanımlanacak para ve zaman harcayanlara kızmak ta değişim istemek değildir .

Yani seçim biter ama hizmet başlamaz. "Hesaplaşmalar" devam ederken hizmete soyunanlar da sanki uzaydan ışınlanmış gibi sorunları yeniden keşfeder. Bu arada ülkenin ciddi sorunları mevcut, eğitim sağlık ve özellikle ekonomi ciddi yaralar almış durumda. Var olan kaynaklar, gelen kaynaklar, fonlar belli ki gereken yerlerde ve şekillerde etkin kullanılmamış ve kullanılmamakta.

Evet bir Kıbrıs sorunu yıllar yılı devam ederken bir "çözüm" olmadan kaynaklarımızı, insan sağlığını, güvenliği,eğitimi ekonomiyi düzenliyici kalıcı değişimleri yapmamızı engelleyen mi var? Evrensel değerleri, hasta haklarını , azınlık haklarını kamu reformunu hayata geçirmeyin diye elimizi kolumuzu mu bağladılar? Uluslararası standartlarda iş yapmamızı, üretmemizi engelleyen mi oldu?

Değişim halka rağmen halk için değil halkla ile birlikte halk için noktasında başlar.