Bir yıl boyunca Covid-19’u konuştuk.

Bundan sonra da yaşamaya ve konuşmaya devam edeceğiz.

İlk geldiğinde yaşantımızdaki anormallik olan Koronavirüs -belki de farklı virüslerle birlikte- bundan sonraki senelerde normalimiz olacak.

O zaman, Covid-19 pandemisinin geçtiğimiz koca bir senenin ardından bizlere neler bıraktığını, bizlere neler öğrettiğini de sorgulamakta fayda olacak.

Sorgulayalım ki önümüzü görelim…

Sorgulayalım ki gören gözlerimizi bile isteye kör etmeyelim, düşünen beyinlerimizi başkalarına emanet etmeyelim…

Ülkemizde ilk vaka tespit edildiğinde, canımızın ne kadar değerli olduğunu öğrendik.

İlk vakadan itibaren istatistik hesaplarına sarılarak ölen, kalan hesaplarına başladık; rakamları tutturamadığımızı öğrendik.

Doktorların tek bir ağızdan değil, hep bir ağızdan konuşmayı tercih ettiklerini, konuşurken de pandemi mücadelesi değil, pandemi siyaseti yaptıklarını öğrendik.

Kurulan bilim ve danışma kurullarının, siyasi ve makamsal at yarışına dönüştürüldüğünü, halkımızın sağlık kaygıları üzerinden korku politikası ile toplum mühendisliği yapıldığını öğrendik.

Sağlık kaygısı ile ekonomik kaygı arasındaki dengenin, emekli ve devler memurları leyhine kapanmak demek olduğunu öğrendik.

Sağlık için evde kalın derken, bazı şeyleri abarttığımızı, haftalarca sıfır vakalı günlerin hem sağlığımızdan hem de cebimizden, çocuklarımızın geleceklerinden ve rızkından çaldığını öğrendik.

Açılmaması için uğraştığımız, geriye sayma politikası ile yapılma süreci boyunca alay ettiğimiz Acil Durum Hastanesi’ne ne kadar muhtaç olduğumuzu öğrendik.

PCR testlerinin, vaka tespitinde önemli olduğunu öğrenirken, sağlığın başındakiler de bunun bir rant kapısı olduğunu öğreniverdi. Edindikleri ganimetlerle, şimdilerde denize nazır villalar yaptıklarını öğrendik.

Testlerin hem doğru hem yanlış sonuçlar verebileceğini, manipülasyona çok yatkın olduğunu öğrendik. Pozitiflerin yanındakilere ne kadar PCR yapılırsa yapılsın, hep negatif çıkabileceklerini öğrendik.

Devletin DNA laboratuvarının denetlenemeyeceğini, meclisle DNA laboratuvarı arasında bir gölge köprünün olduğunu öğrendik.

Dr. Burhan Nalbantoğlu Devlet Hastanesi DNA laboratuvarının pandeminin kalesi olduğunu öğrendik.

Filyasyon ekibinin kimlerden oluştuğunu tam olarak öğrenemesek de, pandeminin en dokunulmazları olduklarını öğrendik. Aynı ekibin, karantinaya sokma ve karantinadan muaf tutma kritelerinin hikmetinden sual olunamayacağını da öğrendik!

Sosyal medyada pandemi reklamşörlüğü yaparken, gerçekte hastaneye bile uğramayan bazı sağlıkçıların olduğunu öğrendik.

Sağlıkla uzaktan yapından ilgisi olmayanların, sosyal medyada pandemi grupları kurup örgütlenerek, halkımızı diledikleri istikamette yönlendirmek adına pandemi mühendisliğine soyunduklarını öğrendik.

Aramızda sözüne itibar ettiğimiz bazılarımızın, Güney’den gelen testlerin ve aşıların hakkımız olduğunu söyleseler de geldiklerinde nimet, Türkiye’den gelen aşıları eleştirse de geldiğinde de beğenmeme dürtülerinin olduğunu öğrendik.

Yaptıkları yardımların pandemi reklamı olarak kullanılabileceğini keşfedenlerle, yardım yaptıklarını gizleyen yüce gönüllü insanlarımızın olduğunu da öğrendik.

Bulaşıcı Hastalıklar Üst Komitesi kararlarını sanki Bakanlar Kurulu’na gönderilen vahiy niteliğinde kutsarken, üyelerinden bazılarının günlük yaşantılarında pandemi kaçkınlığına soyunduklarını öğrendik.

Sayıları sınırlı ama sağlıkta söz sahibi bazı kamu hekimlerinin, pandemi ganimetlerine çomak sokulmaması adına, devletin sağlıkla ilgili herhangi bir birimine pandemiye destek amaçlı özelden doktor alınmaması için çabaladıklarını öğrendik.

Sağlık sisteminin duayeninin, doktorlar arasında uyum ve ahengi sağlayacak gönlü geniş, tecrübeli, sözlerine her daim itimat edilen bir sağlık ombudsmanımızın ya da hekimlerin harcı bir büyüğümüzün olmadığını öğrendik.

Üniversitelerimizin pandemi ile ilgili akademik çalışma yaptıklarını iddia eden pandemi akademisyenlerinin, neredeyse tamamının anket ve test sonuçlarını açıklamaktan ibaret olduğunu, bunun için Cumhurbaşkanlığı makamının bile kullanılabileceğini öğrendik.

Ek mesailer ve on üçüncü maaşlarını kuruşuna kadar alanların, aşılarını bir şekilde yaptırmayı başaranların pandemiden muaf olduklarını öğrendik.

‘’Çin işi’’ diye bazılarının alay ettiği Coronovac’ı, ülkemize gelir gelmez mRNAaşısına tercih edenlerin olduğunu öğrendik.

Karantina otellerine verilen, o otellere gönderilen öğünlere paralar ile batmaktan kurtulan bazı pandemi şanslılarının olduğunu öğrendik.

Pandemi boyunca yapılan testleri, verilen tedavileri sorgulayanların bazılarının ruh hastası ilan eden pandemi psikologlarının olduğunu öğrendik.

Genlerimizin güvenliğinin aslında bir devlet sırrı kadar önemli olduğunu öğrendik.

……

Ailemizin, sevdiklerimizin, doğanın, ne kadar değerli olduğunu bildiğimiz halde, yaşayarak yeniden öğrendik.

Dünyanın hiçbir zaman eski dünya olamayacağını da öğrendik.

……

Geçen bir yıl bizlere çok daha fazlasını öğretti.

Peki bundan sonra ne yapmalıyız?

Değişimin kapısının çoktan açıldığı yeni süreçte, bilime ve devletimize sahip çıkmalıyız.

Çocuklarımızı ve neslimizi, bize öğretilenlerle değil, kendi sorguladıklarımızla, kendi tecrübe ettiklerimizle ve kendi öğrendiklerimizle yetiştirmeliyiz.

İletişim: 0542-8529899