Gün geçmiyor ki, akıl ve vicdan tutulmasının yaşandığına dair olaylar karşımıza çıkmasın, siyasi kulislerde ve toplum vicdanında konuşulmasın.

En acısı da, en katlanılmaz olanı da, Kovit-19 salgınının bile siyasete alet edilmesi, koronavirüs tehditi üzerinden bile siyasi çıkarlar uğruna oyunlar oynanması değil de nedir?

Dünyanın, koronavirüs karşısında ne kadar ciddi bir tehdit ile karşı karşıya olduğu gün geçtikçe daha iyi anlaşılıyor.

Siyaset ve yaklaşan kritik Cumhurbaşkanlığı seçimleri toplum vicdanında geriye düşerken, bazı siyasi kanaat önderlerinin iç siyaseti ve Cumhurbaşkanlığı seçimlerini her şeye rağmen hala ilk sırada düşündükleri gün gibi ortada.

Kovit-19 salgını ve tehditi üzerinden Cumhurbaşkanlığı seçimlerine yönelik siyasi çıkar sağlama güdüsü ile hareket edenler de yok değil.

Yazık, hem de çok.

Ve kamuoyunun gözü ve kulağı önünde tüm yaşananlardan sonra, siyasi hırsların nasıl toplum çıkarının önüne geçebileceğine de tanıklık ediyor, Kıbrıs Türk toplumu.

Tüm yaşananlar, ister istemez şeytanın avukatlığını yapmayı zorunlu kılıyor.

Ve tüm sorular, Cumhurbaşkanı Mustafa Akıncı’nın üzerinde düğümleniyor.

Mustafa Akıncı’nın Kovit-19 ile mücadelede “OHAL” de neden ısrar ettiğinin cevabı daha çok sorgulanmaya başlanıyor, yaşanan süreçte.

Ve bugünlerde, salgın karşısında ilk günlerde sergilenen duyarlılık ve tehditin büyüklüğü karşısında ortaya konan önerilere, başka bir açıdan da bakmak gerekli.

Sormak gerek, sorgulamak zorunlu.

Cumhurbaşkanlığı tarafından “OHAL” ısrarı ve toplumsal paniği körükleyen birtakım verilerin ortaya atılmasının amacı ne idi?

Hükümet üzerinde toplumsal baskı yaratarak “OHAL” ilan edilmesi ile birlikte ülke yönetimine dair tüm yetkinin Cumhurbaşkanlığında toplanması mı amaçlandı?

Cumhurbaşkanlığı neden “OHAL” talebi ile ilgili yeni bir açıklama gereği duydu?

Cumhurbaşkanı Mustafa Akıncı’nın, kendi sağlık danışma kurulunu oluşturmasının da şifreleri iyi analiz edilmeli.

Toplumsal zihin ve vicdanda, ülke sağlık sistemi ve resmi otoritelerine karşı bir güvensizlik yaratarak Kovit-19 tehditi ile mücadelede iki başlılık yaratmak, komitelerin birbiri ile çelişen açıklamaları sonucunda toplumsal zihinde karışıklıklara neden olmak kime ne kazandırır?

Cumhurbaşkanı Mustafa Akıncı’nın, Anayasanın Cumhurbaşkanının Yetki ve Görevlerini düzenleyen 102.nci maddesinin birinci fıkrasında yer alan “Cumhurbaşkanı Devletin başıdır.  Bu sıfatla, Devletin ve toplumun birliğini ve bütünlüğünü temsil eder.” ilkesi ile çelişen bir eğilim içerisinde hareket etmeye başladığını söylemek çok da yanlış bir yorum olmamaya doğru gitmekte.

Başbakanlık bünyesinde oluşturulan ve tamamen tıp insanlarından oluşan bilim kurulunu yok sayarak toplum nezdinde bir güven krizi yaratmaktan kim ne medet umar?

Ve üzerinde tüm yönleri ile tartışılması gereken diğer bir nokta ise, Cumhurbaşkanlığı seçimlerinin ertelenmesi önerisi ve sonrasında yaşananlar.

En kritik soru ise, tüm partilerin konsensusu ile Cumhurbaşkanlığı seçimlerinin ertelenmesi sonucunda 26 Nisan 2020 sonrasında Mustafa Akıncı, Cumhurbaşkanlığı makamını boşaltmak zorunda olup olmayacağı.

Daha basit bir ifade ile kritik Cumhurbaşkanlığı seçimlerinin ertelenmesi neticesinde görev ve yetkilerini kullanmayacak olan Mustafa Akıncı’nın, Cumhurbaşkanlığı makamında oturmaya devam etmek için kaos stratejisi ile “OHAL” ilanında ısrar ettiği olasılığı da toplumsal vicdanda şimdiden yerini almış durumda.

Kaos stratejisinin de bir ürünü olarak Cumhurbaşkanlığı bünyesinde sağlık danışma kurulunun oluşturulma hamlesi de toplumsal zihinde karışıklığa neden olmakta.

Ve artık Mustafa Akıncı’nın Kovit-19 ile mücadelede “OHAL” de neden ısrar ettiğinin cevabı daha çok ve farklı bir bakış açısı ile sorgulanmalı.

Ve bugünün en önemli ve tek sorunu, Cumhurbaşkanlığı seçimlerinden öte Kovit-19 salgının toplumsal ve ekonomik alanlarda yarattığı tahribat ile mücadele olmalı.