Ne olup bittiğini konuşmak yerine nelerin yapılması gerektiğini konuşmalıyız!



Bu memlekette siyaset olması gereken yere değil çok farklı mecralara sürüklenmiştir.

Özellikle son on yılda hani o ‘atkılar ve kurdeleler’ sonrasında tabiri caizse tam bir dibe vuruş söz konusudur.

Aşağıdan yukarıya veya soldan sağa nereden istersek ele alalım sonuç bizi bugüngü ‘mevcut duruma’ getirecektir.

Geriye dönüp baktığımda belki de yerel seçimlerle birlikte gerçekleşen Anayasa Referandumuna müteakip, yani dört partinin hazırlamış olduğu referanduma halkın ‘Hayır’ demesinden sonra doğrudan meclisin istifası hem siyasetin hem de halkın önünün açılması bakımından belki en hayırlısı olacaktı.



Referandumun reddedilmesi siyasilerin gerekli mesajı almasına yetmedi.

Ardından bir Cumhurbaşkanlığı seçimi yaşandı ve yine eski geleneklerle ve büyük bir bölümün nefret ettiği içi boş sloganlarla bir seçim atlatıldı.

Bu memlekette ‘birinci parti’ ve ‘ikinci parti’ konumundaki siyasi partilerin desteklediği adaylar seçimi kaybederken milletvekili desteği açısından en minimum düzeyde destek alan adaylardan Sn.Mustafa Akıncı seçilerek 4.Cumhurbaşkanı oldu.



Cumhurbaşkanlığı seçimleri sonrasında artık hiç bir şeyin eskisi gibi olamayacağını halk belli etti.

Lakin siyasi partiler açsından tam olarak bunu söylemek mümkün değil.

CTP-BG ve DP-UG işlerin iyi gitmediği öz eleştirisi ile başbakanın kurultayda parti başkanlığına aday olmayacağını açıklaması ve başbakan yardımcısının görevinden istifası ile yeni bir başlangıç sinyalleri vermiştir.

UBP ise dikkatleri tüzük değişikliği noktasına çekerek bir çalışma başlatmıştır.



Kıbrıs Türk siyaseti açısından önümüzdeki süreç çok şeylere gebedir.

Sorun çözmeyen ve sorunları neden çözemediğine dair mazeret bulan iktidarlardan da bol keseden atıp tutan lakin iş başına geldiğinde vermiş olduğu vaatlerin nasıl ve hangi ekiplerle yapılabileceğini ortaya koymayan muhalefetlerden bıktık.

Sorunları çözme iddiasıyla halkın oyunu talep eden mekanizmalar bugün kaşımızda kendileri sorun olmuş vaziyettedir.

Yaşamın her alanında var olan sıkıntılar üst üstüde katlanarak büyürken bunların nasıl ve ne şekilde çözüleceğini hiç birimiz bilmiyoruz.



Öte yandan baş döndüren bir hızla gündeme oturan Kıbrıs konusunun çözümü süreci memnuniyet verici bir gelişme olarak değerlendirilirken bir yandan da partilerin mevcut yapısıyla bu süreçteki yerini önemle sorguluyorum.

Halka heyecan vermeyen, umutların yitirildiği, küflenmiş, insanlarımızın yüzde kırka yakın bir kısmının ‘sandığa gitmeğe bile değmez’ dediği bir siyaset....

İşte bu aşamada yapılması gereken daha çok ne olup bittiğini konuşmak yerine neleri yapmamız gerektiğini konuşmaktır.

Hepimizi ilgilendiren bu konu yani ‘siyasetin evrensel değerler temeline’ yükseltilmesi ve sorunlara efektif çözümler üreten, katılımcı demokratik anlayışla, iş yapabilen ekiplerin projelerle geleceğimizi inşaa etme sürecini başlatmamız gerekir.

Bu sürecin içinde veya dışında kalmak mevcut siyasal partilerin keyfine kalmıştır lakin halkın bu lüksü yoktur.