Bundan birkaç yıl önce Kanat T'de Dilek Kıncı'nın programına konuk olan Fırıncılar Birliği Başkanı Ömer Çıralı yaptığı açıklamada KKTC'deki fırınların yüzde 90'ının ekmek yapımında sağlığa uygun olmayan şebeke suyu kullandığını belirtmişti.

Gıda uzmanları ise şebeke suyunun ekmek yapımında kullanılmasının tehlikelerine işaret ederken, bu durumun önlenmesi için başta Gıda, Tarım ve Enerji Bakanlığı ile Sağlık Bakanlığını ve Belediyeleri göreve çağırmışlardı.

Peki aradan geçen zamanda ne oldu.

Tabii ki hiçbirşey.

Ekmek hergün su gibi en fazla tükettiğimiz gıdalardan biri.Bırakın ekmek yapımında sağlıksız şebeke suyu kullanımını Dedelerimizin döneminde ekmek yapan fırıncı un, su, tuz, mayadan başka herhangi bir malzeme kullanmazken şimdi onlarca katkı maddesi yalnız ekmek yapımında değil unlu gıdaların tümünde kullanılıyor.

Haftada bir ,ayda bir tükettiğiniz gıdalarda zararlı bir katkı maddesi olsada uzun aralıklarla tüketiğiniz için insan metabolizması büyük bir olasılıkla bunu tolere edebiliyor fakat hergün yiyip içtiklerinizin içerisinde zararlı kimyasalların olması vücudunuzda birikme ihtimalini artırıyor buda kansere ve diğer hastalıklara zemin hazırlar diye düşünüyorum.

Bu katkı maddeleri ekmeğin geç bayatlamasını sağladığı gibi su kaldırma oranını artırarak gramaj konusunda da hileye destek olmaktaymış. Ayrıca, olduğundan daha büyük göstermek amacıyla kabartılmasını da sağlamaktaymış.

Mesela LESİTİN/SOYA LESİTİNİ E322 varmış Hacim arttırıcı, bayatlamayı önleyici olarak kullanılmaktaymış. Soyadan elde edilmeyen lesitin; insan kılından, tavuk tüyünden, inek boynuzundan yapılıyormuş.

Sonra - KALSİYUM FOSFAT E341 varmış Unlardaki topaklanmayı engelliyormu. Çocuklarda kalsiyum yetmezliği büyüme geriliğine yol açarken yetişkinlerde kemik erimesi, osteoporoz yapmaktaymış.

POTASYUM BROMAT varmış Pişirme sürelerini azaltıyor, hamuru güçlendiriyor, ekmeği güzelleştiriyormuş .Fakat tiroid ve böbrek kanseri ile ilişkilendiriliyormuş.

Sonra AZODİKARBONAMİD E927a varmış Yumuşacık ekmeklerde, hamburger ve tost ekmeklerinde kullanılıyormuş. Özellikle solunum hastalıkları, alerjik astım yapıyormuş.

Tüm bunların yanında daha masum katkı maddeleri de var bunlar ekmekleri sadece beyazlatmak için değil bazen de rengini koyultmak için kullanılıyor. Yanmış şeker gibi. Ayrıca Nişasta Bazlı Şeker yani mısır şurubu, Diasetik tartarik asit E472e, Distile Monogliserit E471, Askorbik Asit E300, Sitrik Asit E330 gibi koruyucularda mevcut.

Bunları siz görmezsiniz yalnızca tüketirsiniz.

Öyle hemen yiyincede bir şey olmuyorsunuz .Uzun sürede sigara gibi alkol gibi etki gösteriyor.

Beyaz un ve tabii beyaz ekmek ile ilgili sağlıksız haberleri yaygınlaşınca beyaz ekmeğe talep azalıp, kepekli ve çavdar ekmeği diye satılan esmer ekmeğe talep arttı.

Market raflarında boy boy renk rengarenk ekmekler dizildiler.

Bu durum hileci üreticilerin beyaz ekmek ununa renklendirici maddeler ilave ederek esmer ekmek görüntüsüne sahip ekmek üretmelerine sebep oldu.

Bir kısım üreticiler, karamel, malt, kakao gibi değişik maddeleri beyaz ekmek ununa ilave ederek sadece ekmeğin rengini değiştirdi. Ürettiklerin ekmeğin sağlıksızlığı sabit kaldı.

Hatta ekmeğin kepekli olduğuna ikna edebilmek için pişirmeden önce yüzeyini kepekle kaplayan üreticiler bile var.

Bu da aldatma girişimi.

Tüm bu belirsizliklerden dolayıda su gibi ekmek konusunuda es geçemiyorum.

KKTC Sağlık Bakanlığı web sayfasında denetimler başlığı altındaki bölümde ekmek ve benzeri ürünler üreten yerlere kontroller diye ayrılan bölümde ilçelerde bu gıdaları üreten yerlerde yapılan tahliller paylaşılıyor.

Paylaşılıyor dediğim yanlış anlamayın 1 kez kontrol yapılmış ve oda web sitesinde yayınlanmış.Tarih falanda yok.

Hatırladığım kadarı ile bundan 8-9 ay öncesine ait.

Yanlışım varsa Temel sağlık hizmetleri beni düzeltsin.

Tuz oranları ve mikrobiyolojik tahliller veriliyor.

Limit değerleri aşanlarda var.

Onlarda veriliyor.

Neden?

Vatandaşın satın alıp tükettiği ekmek pasta pide vs gibi unlu gıdaların yapımında kullanılan su tuz maya hatta katkı maddelerinin vatandaşın tüketimine uygun olup olmadığı anlaşılsın diye.

Buna Neden gerek duyulmuş.

Çünkü tuz oranı fazla ise ve bunu tansiyon veya başka bir sağlık sorunu olanlar tüketiyorsa vücudlarında biriktirip rahatsızlanmasın aniden kalp krizi geçirip ölmesin diye.

Çünkü Mikrobiyolojik dediğimiz , vatandaşın satın alıp tükettiği ekmek pasta pide vs gibi unlu gıdaların yapımında kullanılan su tuz mayada mikrop olup olmadığı anlaşılsın vatandaş salmonellalı ekmek tüketmesin diye.

Görülen o ki Devletin bu kurumu bu denetleme işini yapmayı bırakmış.Sağlık Bakanlığımı .

Sayın Bakan mı.Sanırım haberi yok.

Yada baktı ki düzelme yok ‘’Ben fırıncılarlamı uğraşacağım be diyerek ne haliniz varsa görün’’ moduna girmiş.

Bu kadar felaketten bahsetmişken çözüm önerisinden bahsetmeyi de borç bilirim.

Ekmeğinizi temiz yollardan elde etmeniz pekâlâ mümkün.

Öncelikle güvenilir bir yerden tam buğday ununuzu temin edin. Buğdayın tohumunun GDO’suz olması mühim. Ardından bir miktar kaya tuzu, evde mayalanmış yoğurt, doğal-katkısız karbonat ve birazcık zeytinyağı ile nefis ekmekler yapabiliyorsunuz.

Şimdi anladınız mı neden kendi yağınızla kendi ciğerinizi kavurmanız gerektiğini.