Son zamanlarda gündemin neredeyse birinci maddesi olan ve gittikçe artan kadına yönelik şiddeti, yönetmen İsmail Güneş 9 Mart’ta vizyona girecek “Ateşin Düştüğü Yer” adlı son filminde ele aldı.

Filmin öyküsü, bir gazetenin 3. sayfasına düşen haberle doğdu ve etrafımızda her gün yaşanan öykülerden ilham alınarak kurgulandı.

Başrollerini Hakan Karahan, Yeşim Ceren Bozoğluve Elifcan Ongurlar’ın paylaştığı Ateşin Düştüğü Yer filminde duygu dolu bir baba kız öyküsü işleniyor. Evlilik dışı hamile kalan kızına aile büyükleri tarafından verilecek ceza ile babalık duygusu arasında sıkışıp kalan bir adamın, eşsiz görüntüler eşliğinde anlatılan hikayesi izleyicilere, töreye, kimliğe, kültüre ve geleneğe dair soru işaretleri bırakıyor.

Çekimlerinin Muğla Fethiye, Ölüdeniz, AntalyaKaş, Kalkan, Toros yaylaları ve Bolu Kartalkaya’da yapıldığı Ateşin Düştüğü Yer filminin senaristliğini ve yönetmenliğini İsmail Güneş, yapımcılığını Baran Seyhan ve Aynur Güneş, dağıtımını ise Pinema üstleniyor. Gerçek bir hikâyeden yola çıkılarak beyaz perdeye aktarılan Ateşin Düştüğü Yer filmi 9 Mart 2012’de Türkiye’de izleyicisiyle buluşuyor.

Filmin Oyuncuları Neler Söyledi?

Hakan Karahan: Senaryoyu aldığımda, “Biraz anlatır mısın?” dedim yönetmenimize, “Oku, sonra konuşuruz.” dedi. İşlerim vardı o gün, sağa sola koşturdum, geç girdim eve. Gece yarısı başladım okumaya. Yavaş yavaş, sindire sindire.. İki saatte bitirdim. Ağladım, uyuyamadım sabaha kadar. İnce ince örülmüş. Satır aralarında insanı düşünmeye sevk ediyor. Tüm karakterlere ilaveten, bir kayanın, arabanın renginin, yolun, mekânların ve mevsimlerin bile bilinçli bir ustalıkla işlendiği harika ve hazin bir hikâye Ateşin Düştüğü Yer. Bir o kadar da gerçek.

Yeşim Ceren Bozoğlu: Burası Türkiye! Burası benim canımdan çok sevdiğim toprağım. Ancak yaşadığımız, yaşatılan bu kör bıçak hadiselere dayanmıyor yüreğim. O yüzden içim dışıma çıktı. Ağlamaktan ruhum acıdı oynarken. Burası bizim ülkemiz. Burası Türkiye. Yıl 2012. Ve bu coğrafyada hala kadın olmakla, “insan” olmakla ilgili bir soru var. Bu film işte bu sorunun hikâyesidir.

Elifcan Ongurlar: Ben İzmir’de doğdum, büyüdüm. Töre bana çok uzak bir şeydi. Kendimi bildim bileli babamla her şeyi paylaşmış, dertleşmiş biri olarak babasına uzak, çekinen birini oynamak da ayrıca zorlayacaktı beni. İlk oyunculuk deneyimimde omuzlarımda bu kadar yük olması, rolün harika olmasının yanındaki zorluğu hem heyecanlandırmış hem de korkutmuştu ilk başlarda. Ama sete gittiğim ilk gün her şeyi unuttum. Yalnızca rolümü yaptım ve oynadım inanılmaz bir keyif alarak.

İşte Filme Konu Olan O Haber

Müslüm Ç. eşi Fatma ve dördü kız beş çocuğuyla Antalya'nın Solak köyüne yerleşmiş, derme çatma çadırda yaşamaya başlamıştı. Aile, tarlalarda çalışarak geçimini sağlıyordu. Ç.’ailesinin 17 yaşındaki kızı Ayşegül, 2003 Eylül ayında aniden rahatsızlandı. Akdeniz Üniversitesi Tıp FakültesiHastanesi'ne kaldırılan genç kızın, kalbinde kist olduğu belirlendi. Yeşil kartla ameliyat olan genç kızın tedavisi sırasında 3,5 aylık hamile olduğu da ortaya çıktı.

Ç. çifti, hamile kızlarının 'infaz'ına kararı verdi. Baba Müslüm Ç. "Konya'daki dayının yanına götüreceğim" sonra kızına 'ölüm ikramında bulundu. Öfkeli baba, dikiz aynasından arka koltukta oturan kızının ölüme gidişini izliyordu. Kızının başı öne düşünce aracı durdurup, cesedini yol kenarına bıraktı ve hızla uzaklaştı.

Evlat katili Ç, olayın ardından köye dönüp hayatına devam ederken, talihsiz kızın cesedi 26 Eylül 2003'te vatandaşların ihbarı üzerine Mersin'in Aydıncık ilçesi yakınlarında bulundu. Otopsi raporunda hamile olduğu ve bir süre önce kalp ameliyatı geçirdiği belirlendi. Taşıdığı ceninden DNA örneği alındıktan sonra Aydıncık'ta kimsesizler mezarlığında toprağa verildi.

Soruşturma derinleştirilince Ç. ‘töre cinayeti’ni itiraf etti. Pişmanlık duymadığını belirten Ç. ‘Olay bir daha başıma gelse yine aynı şeyi yaparım. Diğer kızım da aynı şeyi yapsa onu da öldürürüm. Namusumu temizledim’ dedi.

Yönetmenin Filme Bakışı

2003 yılının son aylarında bir gazete haberini okuduğumda baba Müslüm Ç.’ın duygusunu anlamaya çalışmıştım.

Ergenlik çağına gelene kadar dizinde büyüten, hastalanınca yaşasın diye bütün varlığını adayan baba bir yanlışından dolayı o çocuğuna nasıl birden düşman bir yabancı gibi davranmaya başlayabilir ve onu nasıl kendi elleriyle vahşice öldürebilir? Bir baba kızını öldürmeye kendini nasıl ikna edebilir? Bu duyguyu daha iyi anlayabilmek ve anlatabilmek için hikâyeyi değiştirmek istedim.

Ergenlikten bu yana hiç yalnız kalmamış ve neredeyse konuşmamış baba ile kızı birlikte yolculuğa çıkarmak ve tekrar birbirlerini sevdirmek bana ilginç geldi. Bundan dolayı hikâyeyi üçe böldüm. Birinci bölümde hastalığını fark ettikten sonra kızını yaşatmak için varını yoğunu harcayan babanın çırpınışı... İkinci bölümde ise aşk yaşayarak -biraz da kandırılarak- hamile kaldığını öğrendiği kızını töre diyerek öldürme kararı veren ve uygulamaya koyan babanın yaman çelişkisi… Üçüncü bölümde ise yolculuk sırasında kızını keşfeden ve pişman olan babanın onu tekrar hayata döndürebilmek umuduyla çaresiz kıvranışı… Kızını zehirleyip sonrasında pişman olan Baba’nın dramı bana ilginç bir film konusu geldi.

Bu pişmanlığı anlatırken ülkenin sadece belli bölgelerinde yaşanan ve bir türlü engellenemeyen “töre cinayeti” olgusunun temel nedenlerini de sorgulamaya çalışıyorum.
Evlilik dışı ilişki yaşayan kıza toplumun bakışı, ilişki sonucu doğacak olan çocuğu toplumun nasıl karşılayacağı, bu kızın yakınlarına, özellikle de erkek kardeşlerine arkadaşlarının nasıl davranacağı, derinlemesine irdelenmeye çalıştığım duygusal boyutlardır.

Doğum ve ölümün, aydınlık ile karanlığın, sevgi ile sevgisizliğin iç içe geçtiği bir trajedidir.

KÜNYE
Yönetmen İSMAİL GÜNEŞ
Yapım İGF / SARMAŞIK SANATLAR
Yapımcı BARAN SEYHAN / AYNUR GÜNEŞ
Senaryo İSMAİL GÜNEŞ
Müzik SAKİ ÇİMEN
Kurgu MEVLÜT KOÇAK
Görüntü Yönetmeni ERCAN YILMAZ
Sanat Yönetmeni AYHAN CEM MUTLU
Oyuncular HAKAN KARAHAN, ELİFCAN ONGURLAR, YEŞİM CEREN BOZOĞLU, ABDULAH ŞEKEROĞLU, KATHARİNA WEITHALER, DEAN BAYKAN, SERHAN SÜSLER, OĞUZHAN ŞEKEROĞLU, ÖZLEM BALCI
35 mm / 105 Dakika / 1:2.35 / Dolby Digital