Bu kitaptan uzak durun! Yani; gözünüzü kapatın, korkun, gerçekleri atlayın, böyle de yaşanır ne de olsa. 'Yaklaşan İsyan' aşırı sağcı bir televizyoncunun anlamak istemediğini haykırıyor: ''Felaket gelmiyor, çoktan gelmişti zaten. Tarafımızı belirlemek zorunda olduğumuz bu gerçekliğin içinde felaket.''

Ünlü aşırı sağcı televizyoncu Glenn Beck, her zaman olduğu gibi ekranda birilerine, bir şeylere ateş püskürüyor. Bu defa hedefinde ise 'görünmez bir komite'nin yazdığı 'Yaklaşan İsyan' adlı kitap var. Kitaba gelmeden önce Glenn Beck'e kulak vermek gerek. Malum, kendisi çok mühim şeyler anlatıyor! Özellikle kullandığı dil bize çok şey söylüyor.

Öncelikle hakkını vermek lazım; korkulan materyali yok etme, yok sayma geleneği bizde hala devam ediyor. 'Rahatsız edici' olanı yasaklayarak hala vatanını, milletini koruduğunu sanan kalabalık bir güruh var. Beck ise korktuğu bu 'zararlı' kitabı televizyon başında onu heyecanla izleyen herkese gösteriyor. ''Bu kitabı yasaklayın demiyorum. Okumanız önemli'' diye buyuruyor. Çünkü yok saymanın bir işe yaramadığını düşünüyor. Medeniyet farkı olsa gerek!

McCharty döneminden çıkagelmiş gibi Beck. Komünist avı yetmemiş, anarşistler, komünistler hala tehlikeli onun için. Onları yok sayınca, yasaklayınca olmuyor artık, 'Sakın yok saymayın' diye altını çizerek de uyarıyor. Yasakçı zihniyete karşı kendince, bunun da altı çizilmeli.

Beck, 'Yaklaşan İsyan'dan bahsederken ucuz siyasi argümanları kullanıyor elbette; 'Haklarından mahrum kalan insanlar', 'İçimizdeki düşmanlar', 'Toplumun huzuru' ve türevleri... Ve cımbızlayarak seçtiği kelimeleri de sağ ideolojinin ezelden beri 'korktuğu' şablonlar içine yerleştirerek örnek gösteriyor. 'Çalışmanın reddi', 'Kollektif örgütlenme', 'anarşi' üzerine katıyor özenle seçtiklerini; 'hırsızlık', 'silah', 'sabotaj' gibi... İkisi-üçü zararlıysa hepsi zararlıdır mantığını sürdürüyor. Ve bir taşla birkaç kuş vurmaya çalışıyor; kitabı lanetlerken Demokrat partiye, solculara saldırmayı, sallamayı da ihmal etmiyor gururlu bir antikomünist olarak.

Konuşmayı dinlediğinizde yine 'korkunun' başrolde olduğunu anlamak zor değil, Beck'in saklamadığı hatta programlarının ana fikrini üzerine kurduğu bir şey bu. '11 Eylül'den sonra...' diye bir cümleye hiç girmeyelim, Beck ve muadillerinin ihtisas yapmış olduğu bir konu bu, geçmişten deneyimliler. Beck, ''Sınırların korunmasını sağlayın dediğim için beni ırkçı yaptılar'' diyor. İçimizdeki düşmanlar, anarşistler, 'ülke elden gidiyor'lar, anladık bunun adı vatan sevgisi!

Glenn Beck'in konuşmasında dikkat edilmesi gereken önemli noktalardan biri de eskisinin 'zararlı' görülen sözcüklerini aşırı sağcıların bile kendilerine göre yumuşatıp, devşirmesi. Örneğin; bu videoda olduğu gibi bir 'devrim'den bahsediliyor. Beck, Yaklaşan İsyan'ı eline alıyor ve kanlı isyanları işaret ederek ''bu devrimin kitabı'' diyor, hemen ardından diğer eliyle kendi kitabını gösteriyor ve ''Bu da barışçı devrimin kitabı'' diye gösteriyor. Bir yerlerden tanıdık geldi değil mi? Devrim öyle değil böyle yapılır!

Bu heyecanlı televizyoncunun dikkat çektiği 'Yaklaşan İsyan'a gelirsek: Fransa’da 11 Kasım 2008’de 9 kişiye açılan ‘terör’ davasının kanıtlarından biri bu kitaptı. Fransa İçişleri Bakanı’nın yazmakla suçladığı, ‘terörizmin el kitabı’ olarak gösterdiği kitap bizde de Sel Yayıncılık tarafından yayınlandı.

Kapitalizmin nefes aldırmadığı yerden doğan bir metin 'Yaklaşan İsyan'. ''İçinde bulunduğunmuz zaman bize bir çıkış yolu bırakmıyor'' cümlesiyle başlıyor. Politik temsil alanının sonun geldiğini söyleyen kitap, büyütülmesin, duyulmasın diye engellenen, her grubun kendine yonttuğu gerçekleri anlatma derdinde. Ve bir de yol sunuyor tabii ki. Yüzyıllardır tekrar eden argümanları bir kenara itiyor. ''Çünkü ortak dil diye bir şey yok''. Kitabı 'zararlı' gören bir cenah var ve olacaktır da, onlar Paris'te, Atina'da Orta Doğu'da yanan ateşi görmeyi tercih etmezler çünkü. O yüzden 'Yaklaşan İsyan'ı dünyada olup bitenle birlikte okuyamıyorsanız metni bomba olarak bile görebilirsiniz elbette.

 

 

İsyan sözcüğü nasıl okuduğunuza bağlı tabii ki. Bu kadar azınlık, işçi, öğrenci, adım başı şiddet görenler hayatlarından durup dururken şikayet etmiyor herhalde. Bu kadar özgürlük ihlali, adalet sözcüğünü rafa kaldıran dava, eşitsizlik, açlık, tahakküm altında yok edilen hayatlar karşısında rahatsız olmuyarsanız 'isyan' kelimesi tek başına bile zararlı gelir zaten.

*''Büyük devletlerin muharebeleri metropollerin kara deliklerinde vuku bulan bitmez tükenmez polis kampanyaları gibidir. ''İster Burkina Faso'da, Güney Bronx'ta, Kamagasaki'de, Chiapas'ta ister La Courneuva'da olsun. Bu müdahaleler zaferi, düzenin veya barışın yeniden tesisini amaçlamaz; tam aksine sürekli yürürlükte olan devasa güvenlik operasyonlarını devam ettirmek için uygulanır. Savaş, artık belirli bir zaman diliminde yapılan bir şey değil, onun yerine asker ve polis tarafında güvenliği sağlamak üzere yapılan bir dizi mikro operasyon halinde zaman yayılmış durumda.''

*''Son otuz yılın ''krizler''le geçmesine, işsiz kitlelere ve iyiden iyiyeyavaşlayan büyümeye rağmen hala ekonomiye inanmamızı bekliyorlar.''

*''Yeterince iş olmaması değil mesele, haddinden fazla iş var. Her şeyi göz önüne alırsak, bizi baskı altında tutan kriz değil büyüme.''

*''Bugünlerde küresel ısınmayla ilgili yeni bir kanıtın haberini verirken gazetecileri ve reklamcıları motive eden hastalıklı heyecan, 70'lerden beri oluşum halinde olan, yeni yüzyılın başında beklediğimiz halde bir türlü gelmeyen çevreci yeni kapitalizmin çelikten sırıtışını ortaya çıkartıyor. Buyurun işte geldi! Adı sürdürülebilirlik.''

*''Hangi açıdan bakarsanız bakın, içinde bulunduğumuz zaman bize bir çıkış yolu bırakmıyor. Sahip olduğu tek meziyet de bu değil. Her şeyden önce umudunu korumak isteyenlerin ayaklarının altındaki zemini çekiyor. Ellerinde bir çözüm olduğunu öne sürenlere karşı hemen itirazlar yükseliyor. Herkes işlerin ancak daha da kötüye gidebileceği noktasında birleşiyor. "Geleceğin bir geleceği yok" anlayışı, görünüşteki kusursuz normalliğe rağmen, ilk dönem punkçıların bilinç seviyesine ulaşmış bir çağın bilgeliğidir.''

*''Manevi danışmanlık teknolojileri sağ olsun, parçalanmış birey biçim olarak yaşamay devam ediyor.''

''Artık bir isyanın nasıl başlayabileceğini bile bilmiyoruz. (...) Ani bir saldırının, devrimin, nükleer kıyametin gerçekleşmesini veya toplumsal bir hareketin ortaya çıkmasını beklemenin hiçbir anlamı yok. Felaket gelmiyor, çoktan gelmişti zaten. Çöküş halindeki bir medeniyetin içinde çoktan yerimizi almış durumdayız. Tarafımızı belirlemek zorunda olduğumuz bu gerçekliğin içinde felaket''

'Yaklaşan İsyan' yasal ve örgütlü bir yol sunmuyor. Çünkü onlara göre, Paris ve Londra banliyöleri, Atina sokakları, Tahrir meydanına bakmak yaşadığımız dünyanın nasıl bir şey olduğunu anlamaya yeter. Bu isyanın kaçınılmaz olduğunu göstermeye de. 120 sayfalık metin 7 bölümde isyanın şemasını/şemasızlığını doldurarak çiziyor. Anlattıkları, önerdikleri küçük bir grubun sesi diye küçümsenmemeli keza kitap, emek, iş, özgürlük, hak üzerine olabildiğine yalın ve sert gerçekleri temel alıyor. Bilinen, bayatlamış argümanlardan uzakalaşan, harekete odaklı bir metin. En can alıcı tarafı da geleceğe dair bir öngörü, idealden bahsetmiyor. Tam şu anda, şimdi yaşadığımız dünyanın kendisiyle alakalı.

Not: Uzun uzun üzerine konuşulması, düşünülmesi gereken kitapla ilgili selyayincilik.blogspot.com'da yayınlanan Osman Şişman'ın 'Mahalleden Yükselen Sesler' başlıklı yazısı kitabın ve meselenin özünü gayet iyi anlıyor ve anlatıyor.