Bu yılın belki de en çok konuşulan, etkisi en uzun soluklu filmi Kaybedenler Kulübü olurken filmle birlikte ismini markalaştıran ise yönetmen Tolga Örnek oldu. Kaybedenler Kulübü'nün rüzgarı hala esmeye devam ederken o bir sürpriz yaptı ve ‘yeni filmim geliyor’ dedi.

 

İki film arasında sadece 9 ay var. ‘Gölgedeki insanların hikayesi’ dediği, Mardin -İstanbul - Frankfurt hattında geçen sokak ağzıyla ‘ekşın’ dolu film; ‘Labirent’ 23 Aralık’ta vizyonda.

 

Filmi konuşmak için eski Movieplex Sineması, yeni 8mm Filimcilik’te ses miksajı sırasında buluştuk. ‘Devrim Arabaları’ için yaptığımız röportajdakinden daha karalı, daha kendine güvenen bir Tolga Örnek var karşımda. Samimi, sıcak ve her zamanki mütevazılığıyla Örnek, yeni filmi Labirent’i hürriyet.com.tr okuyucularına anlattı...

 

Bu arada röportaj sırasında filmin kısa bir bölümünü izledim. Çok sıkı bir aksiyon filminin sinemaseverleri beklediğinin garantisini verebilirim.

 

‘AKILLI AKSİYON YAPMAYA ÇALIŞTIK’

 

Labirent’in seyirciyle buluşmasına çok kısa bir süre kaldı. Merakla bekleyenler için nasıl bir film çıkacak karşımıza?

Labirent’te aksiyon, gerilim, politik ve duygusallık var. Çok mekânlı, bol karakterli, olayların iç içe geçtiği örgüler var. Aslında akıllı aksiyon yapmaya çalıştık. Bir de aksiyon filmlerinde duygusallık hep arka tarafta kalır. Ama Labirent’te daha ön planda tutmak istedik.

 

Akıllı aksiyon filmi nasıl oluyor?

Aksiyon filmleri son zamanlarda saçmalamaya, video oyunlarına dönmeye başladı. Karakterler, süper güçlü kahramanlar gibi karşımıza çıkarıldı.

Labirentte her şeyi gerçekçi tutmaya, ayakları yere basan, daha çok kafalarıyla düşünen karakterlerin olduğu bir film yapmaya çalıştık. Karakterlerin aralarındaki ilişkilere de çok önem verdik.

 

Aynı zamanda politik olaylara, Türkiye’nin Ortadoğu’daki konumuna, batıyla doğu arasındaki kritik yapısına parmak basmak istedik. İki tarafın da bir tarafa çekmek istemesi, Türkiye’nin de kendi başına var olma mücadelesi... Hepsini anlatmaya çalıştık bu filmde.

 

Ama Labirent’te bunları hep insan odaklı yapmaya çalıştık.

 

Genelde hikayelerin ağır bastığı filmler izlediğimizi düşünürsek, Labirent’te karakterler bu sefer hikâyenin önüne mi geçiyor?


Aslında dengeli bir film oldu. Labirent’in öteki filmlerden daha somut bir giriş gelişme ve sonuç hikâyesi var. Daha akıcı. Aslında karakterlerin arasındaki ilişki, hikâyeyi çok etkiliyor. Hikâyeden de çok etkileniyorlar.

 

Gündemimizin en önemli konu ve sorunlarından biri terör. Labirent’te farklı bir bakış açısı mı yoksa yaşanmışlığı olan bir olaydan mı bahsediyorsunuz?

 

Labirent’te terörün ideolojisine ve felsefesine girmiyoruz. Daha çok kedi fare oyununu ve mücadeleyi konu etmeye çalıştık. Ve tabi bu mücadeledeki tarafları ve taraf değiştirenleri de…

 

Beni rahatsız eden şu; uluslararası filmlerde, özellikle istihbarat ve terör konulu filmlerde hiç kimse olaylara bizim coğrafyamızın gözünden bakmıyor. 

Biz hep ya yardımcı adamlar ya da kötü adamlar oluyoruz. Hiç kimse bizim mücadelemiz bakmıyor. Terörden en çok zarar gören ülkelerin başında geliyoruz biz. Biraz bu taraftan bakmaya çalıştık bu filmde.

 

‘LABİRENT’İN SONUNDA SÜPRİZLERE HAZIR OLUN’

 

Türk aksiyon filmlerinde genelde izleyici, film sonunda hayal kırıklığına uğruyor. Labirent, bu genellemeye bir son verecek mi?

Labirent’in sonu çok sürprizli. Seyirciye ne hissedeceğini şimdiden söylemek ayıp olur ama dramatik yapısı çok güçlü ve sönük bitmeyen bir film.

 

Timuçin Esen ve Meltem Cumbul’un Gönül Yarası’ndaki performansı çok beğenildi. Bu ikiliyi 7 yedi yıl sonra nasıl bir araya getirdiniz? 


İkisini de senaryo cezbetti. İlk önce Timuçin ile görüştüm. Timuçin ve Meltem senaryoyu hemen hemen aynı zamanlarda okudu. İki gün arayla da kabul ettiklerini söylediler.

 

Timuçin Esen’i daha önce başka bir projede polis olarak izlemiştik ama Meltem Cumbul’u ilk kez izleyeceğiz. 

Timuçin ile çalışmak benim için çok önemliydi. Filmde inanılmaz bir karakteri büyük bir başarıyla canlandırdı. 

Meltem için ise çok iddialı konuşabilirim, Labirent’i izleyen herkesi çok şaşırtacak. Hem bir anne hem bir ajan hem adam döven, silah kullanabilen, diğer taraftan da çok duygusal tarafı olan bir kadını canlandırdı. 

İlk defa çok yönlü kadın aksiyon karakteri oynadı ve çok çok iyi oynadı.

JEREMY IRONS’I OYNATMAK İSTERDİM

Ünlü yabancı aktörlerle çalışmak çok moda oldu. Labirent’te hangi ünlü yabancı oyuncuyu oynatmak isterdiniz?


İmkânım olsa Labirent’te Jeremy Irons oynatmak çok isterdim. Irons’ı oynatmadık ama İngiltere’de çok ünlü olan Martin Turner’la çalıştık. Çok tecrübeli bir oyuncu. Timuçin’le de sahneleri var. Filmi de çok yükselttiğini düşünüyorum. Ve bizim hikâyemize edebileceği en büyük hizmeti etti.

 

Kaybedenler Kulübü’nün film müzikleri çok ses getirdi. Labirent’in soundtrack’inden de iddialı mısınız?

 

Aynı ekip Labirent’in film müziklerini de yapıyor. Ama bu sefer ağırlık Cavit Ergün’de… Cavit mütevazı olduğu için iddialı değil. Ama ben onun adına çok iddialıyım.

 

‘KAYBEDENLER KULÜBÜ’NDEN ÇOK DAHA BÜYÜK BİR PROJE’

 

Bir önceki filminizle Labirent arasında dokuz ay gibi çok kısa bir süre var. Filmin senaryosu ne zaman hazırdı?

Üç yıl önce yazmaya başlamıştım.

 

O zaman Kaybedenler Kulübü’nden önce mi senaryosu hazırdı?

Evet, Labirent’in senaryosu çok önce bitmişti.

 

Peki, neden araya Kaybedenler Kulübü girdi?

Labirent’i ‘Kaybedenler’i çektiğimiz sene çekmek istiyorduk. Ama Labirent için tam olarak hazırlanamadık. Zamana ihtiyacımız vardı, aceleye gelsin istemedim. Çünkü çok büyük bir projeydi Labirent.

 

Kaybedenler Kulübü’nden daha büyük proje mi?

Kesinlikle çok daha büyük bir proje. Üç katı çekim süresi, kast ve bütçesi...

Kaybedenler Kulübü’nün başarısı arkasından gelecek projelerin, ne kadar başarılı olacağına dair endişeleriniz var mı?

Bir film çok başarılı olup ses getirince ve bu senin üzerine yapışınca, o seni bir sonraki işi yapmakta geciktirebiliyor. Ama benim için önemli olan şey sevdiğim insanlarla film çekmek. 

Kaybedenler Kulübü’nün rüzgârıyla bir sonraki filme başlıyor olmak beni biraz daha güçlendirdi. O yüzden de çok geciktirmek istemedim.

 

Yönetmenlik aslında biraz sporculuk gibi. Antrenmanlı olduğun zaman daha iyi çekiyorsun. Labirent, vizyona çıktığında iki film arasında dokuz ay olmuş olacak. Tecrübeler tazeyken yeni bir projeye adım atmak daha kolay oluyor. Algın daha açık olduğu için yeni filme daha iyi hazırlanıyorsun. Ama bundan sonra ara vermek şart.

 

Yani dokuz ay sonra sizden yeni bir film daha beklemeyelim mi?

Aslında yeni bir proje daha var. Labirent’in gişedeki gidişatına göre… Bakarsın kısa zamanda yeni bir film daha gelebilir. Yani Labirent parasını çıkartırsa, bir sonraki filmi yapacak olanağı da bana sağlarsa, kesinlikle yaparım.

 

‘KAYBEDENLER KULÜBÜ'NDEN ÇOK PARA KAZANMADIM’

 

Kaybedenler Kulübü’nden çok para kazandın mı?

Çok değil ama film kar etti.

 

Tolga Örnek komedi filmi ya da müzikal çeker mi ?

Bundan sonra bir romantik komedi filmi çekeceğim. 

Senaryosu başkası tarafından yazılan bir filmi yönetir misiniz? 

Herhalde çekebilirim ama bir şekilde filmi sahiplenmem lazım. Hatta senaristin bir şekilde senaryoya benim de katkıda bulunmama izin vermesi gerekir. Çünkü karakterin ve hikâyenin sahibi her zaman senaristler oluyor. O yüzden senaryo aşamasında olmak benim filme olan bağlılığımı ve hâkimiyetimi güçlendiriyor. 
Aslında başkasının senaryosunu çekmem için tecrübelenmem lazım galiba.

 

Devrim Arabaları için röportaj yaptığımızda, ‘belgesel yönetmeni’ kimliğimden kurtulmak istiyorum, diyordunuz. Arkasından çektiğiniz film Kaybedenler Kulübü kimlik sorunundan kurtulabildiniz mi?

Fazlasıyla kurtuldum diyebilirim. Eşim fragmanın sonunda çıkan ismimi gördükten sonra hala inanamadığını söyledi. Eşimi bile şaşırtmış olmak çok önemli bir etki. Aslında insanları her filmde şaşırtabilmek çok güzel bir şey.