Nikos Anastasiadis veya üniter Rum devleti ve dolaylı “ENOSİS” hayalinden vazgeçmeyen herhangi başka bir Rum liderden medet ummak anlaşılabilir bir gaflet değil.

 “Ortak vatan” ve “memleketin nasıl yeniden birleşeceğine bakılmasının tartışılması gerekli” açıklamaları ile “güvercin” edasında siyaset yapan Rum liderliğinin “şahin” duruşu ile uzlaşmaz politikasını sürdürdüğünü görmekten veya kabul etmekten aciz olmak da anlaşılabilir bir gaflet değil.

KIBRIS MANŞET olarak soruyoruz;

Crans Montana’da anlaşmaya varılan noktaları imzalamaktan kaçan taraf Kıbrıs Rum liderliği ve Nikos Anastasiadis değil miydi?

Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın iradesi ve desteği ile Türk Dışişleri Crans Montana sürecini imza aşamasına gelmesinde irade ortaya koyan taraf değil miydi?

Kıbrıs sorununun çözümüne en fazla yaklaşıldığı dönemi uzlaşmaz tutumu ve masadan kaçarak bertaraf eden Nikos Anastasiadis ve Rum tarafı değil miydi?

1968 yılından beri devam eden Kıbrıs müzakerelerinin çözüme en yakın ve en kritik noktası olan Crans Montana görüşmelerinde dönemin Yunan Başbakanı Alexis Çipras'ın imza için konferansa gelmek için yola çıkması Türk tarafının yapıcı önerisi üzerine değil miydi?

Kıbrıs sorununun çözümüne çok yaklaşıldığı hatta bazı iddialara göre Crans Montana’da çözülen Kıbrıs sorununun Nikos Anastasiadis’in uzlaşı masasını sabote etmesi ile ilan edilemediği ve tarihi bir fırsatın Rum tarafının uzlaşmaz tutumu ile kaçırılmış olmasının ardından bile 3’lü veya 5’li görüşmeler ile sürecin devamını sağlayan taraf anavatan Türkiye ve Kıbrıs Türk değil miydi?

Tarihi gerçekleri görmezden gelerek Nikos Anastasiadis ve temsil ettiği zihniyetinden medet ummak Kıbrıs sorununun çözümünde hangi tarafın uzlaşmaz olduğunu görmek istememek kime ve neye hizmet etmekte?

Cumhurbaşkanı Ersin Tatar’ın şahsını Rum liderliğine şikayet etmek ise Kıbrıs Türk’üne ihanet etmek ve tarihi gerçekleri yok saymak değil de nedir?

KTÖS ve diğer sendikaların yıllardır sürdürdükleri Türkiye düşmanlığı üzerinden kurguladıkları duruş’a karşı Kıbrıs Türk’ünün artık yeter demesinin vakti geldi de geçiyor.

Kıbrıs Türk’ü Rum liderliğinden medet uman yaklaşımların Kıbrıslı Türklerin çıkarlarına hizmet etmediğinin de farkında.

Siyasi düşüncesi her ne olursa olsun KTÖS ve benzer düşüncedeki sendikaların tarihsel gerçekleri yok sayarak sürdürdükleri politikaların Kıbrıs sorununun çözümüne katkı sağlamadığını daha iyi okumaya başladı Kıbrıs Türk’ü.

Cumhurbaşkanı Ersin Tatar’a karşı başlatılan linç kampanyası için kimlerin düğmeye bastığı ve benzer saldırıların aslında çözümsüzlüğe hizmet ettiğini de siyasi görüşü her ne olursa olsun bugün daha iyi anlıyor, Kıbrıs Türk’ü.

Kıbrıs sorununun çözümsüzlüğünde ana aktör olarak anavatan Türkiye ve Kıbrıs Türk tarafını göstermek KTÖS ve benzer sendikaların saplantısı olmuş durumda.

Ve aslında beslendikleri saplantının ise en büyük açmaz ve çıkmazları olduğunun da farkında olan KTÖS ve ardılı sendikalar marjinalleşerek ve tarihsel gerçekleri Kıbrıs Türk’ünün gözünden kaçırarak çözümsüzlüğe hizmet etmekte.

Anavatan Türkiye ve Cumhurbaşkanı Ersin Tatar’a saldırarak Kıbrıs sorununun çözümüne de Kıbrıs Türk halkına da hizmet etmediklerinin ve fayda sağlamadıklarının anlamak zorunda artık KTÖS ve benzer çizgideki tüm sendikalar.

İster adı “barış” savunuculuğu konsun isterse adına “çözüm”e destek denilsin Kıbrıslı Türklerin toplum liderliğini ve Cumhurbaşkanlığı makamını temsil eden seçilmiş liderini Rum tarafına şikayet etmekten medet ummak bir gaflet ve hiçbir açıklaması olmayan hadsizlik.

Çözüme engel olan Rum liderliğinin şımarıklığı gibi KTÖS ve benzer çizgideki sendikaların da demokrasi adı altında yaptıkları hadsizliğin de artık sonu gelmeli.

Ve toplum vicdanında bir yara daha açan talihsiz açıklamalar sadece bir tek şeyi Kıbrıs Türküne göstermekte.

Anavatan Türkiye ve Cumhurbaşkanı Ersin Tatar’ın ortaya koyduğu irade ve siyasi yol haritası doğru yolda.

Gerisini ise Nikos Anastasiadis ve Rum liderliğinden medet umanlar düşünsün.