Kıbrıs Türk’ünün tek bir gailesi var; memleket ve gelecek.

Ve artık ideolojik duruş farklılıklarının da ötesine geçen bir gaile toplumsal zihne egemen olmuş durumda.

Kuzey Kıbrıs, siyasi partilerin adaylarının veya oy pusulası üzerindeki ifade kadar bağımsız olan adayların seçmen tarafından takım tutar gibi desteklenmeyeceği çok bilinmeyenli bir seçime gidiyor.

Farklı hayat tarzları ve hayata karşı farklı duruşlarına rağmen memleket gailesi ile bir arada kalabilmeyi başararak kendi tarihini kendi yazarak küllerinden yeniden doğan ve o günden beridir de var olma mücadelesini sürdüren Kıbrıs Türk toplumu kendi geleceğini doğrudan ilgilendiren seçimlere yönelik kafa karışıklığını geride bırakmış noktada.

Annan planı döneminden sonra belki ilk kez yine bir kırılmanın yaşanmasına gebe seçimler için Kıbrıs Türk’ü kaderini belirleyeceği sandıkların başına Cumhurbaşkanını bir diğer deyişle Kıbrıs müzakerelerinde toplumun tümünü yani kendisini temsil edecek lideri seçmek için gidecek.

2004 Annan planı referandum döneminde toplumsal düşünceye egemen olan Avrupa Birliği (AB) üyesi bir ülkede yeni bir anlaşma ile varılmış genç bir Federasyon çatısı altında Kıbrıslı Rumlar ile birlikte yaşamamanın dünyanın sonu olduğu fikri, geçen sürede toplum nazarında desteğini yitirmiş olsa da “kırmızı çizgiler”den taviz vermeden yeni bir anlaşmanın olması gerekliliği Kıbrıs Türk’ünün büyük çoğunluğu tarafından kabul görmekte.

Akdeniz suları ısınırken toplumsal istençler ve Kıbrıs Türk’ünden uzaklaşmayarak , Kıbrıs Türkünün geleceğini tek çözüm modelleri ile ipotek altına almayan “herkesin Cumhurbaşkanı olmayı” başaracak olan adaylar arasında  seçim yarışının geçeceği ise şimdiden belli.

Tam da bu noktada toplum tarafından Cumhurbaşkanı Mustafa Akıncı’nın kişiliğine duyulan saygı karşısında Kıbrıs Türk’ünün hatırı sayılır bir kesimi tarafından da çözüme dair ortaya konan tek modelli motivasyon ve Türkiye ile mesafeli ilişki, Cumhurbaşkanı Mustafa Akıncı’nın özellikle siyasi yelpazenin sağ kesimindeki seçmenden oy almasını zorlaştıran en önemli etkenlerin başında gelmekte.

Böylesi bir toplumsal algının oluşmasında ise Cumhurbaşkanı Mustafa Akıncı’nın gerek Kıbrıslı Rumları masada tutma hamlesi ile diplomatik nezakete fazla bağlılık göstermesi gerekse ortaya koyacağı duruş ile de siyasi yelpazenin sağ’ına kayma görüntüsü vermek istememesinden başka bir nedeni olmasa gerek.

Ancak diğer bir gerçek var ki, Kıbrıs Türk’ü Kıbrıs sorununa dair “yeni şey”ler duymak istiyor.

Ülke ve Devlet yönetimini dair de “yeni şey”ler görmek istiyor, Kıbrıs Türkü.

Ve Kıbrıs Türkü, yeni bir geleceğin de gerek Türkiye ile ilişkilerde gerekse Kıbrıs sorunu müzakerelerinde ve gerekse de Devletin doğru yönetilmesine dair iç politikada kırılma noktaları yaşanmadan gerçekleşmeyeceğinin de bilincinde.

Ve böylesi bir bilinç ile sandığa gitmeye hazırlanan Kıbrıs Türkü, gerek Kıbrıs sorununa gerek Devlet yönetimine ve gerekse Türkiye ile ilişkilere dair “ortak akıl”ın  gücüne inanmakta.

Toplumsal dokunun ve toplum karakterinin “kırmız çizgileri”ne saygı göstermeyen adayların ise seçimlerden yenilgi ile çıkacağı şüphe kaldırmaz bir gerçek.

Diğer tüm adayların aksine Cumhurbaşkanı Mustafa Akıncı’nın yükü toplum lideri olması sıfatıyla daha fazla.

Ve “herkesin Cumhurbaşkanı” olma noktasında mahalle baskısına inat daha samimi ve güçlü bir duruş ortaya koymak zorunda, Cumhurbaşkanı Mustafa Akıncı.