Yanlışların doğru, doğruların ise yanlış kabul edildiği bir coğrafyanın, Covid-19 ile mücadelesine tanık oluyoruz.

Denetimsizliğin, özgürlük ve demokrasi olarak anlaşıldığı ender ülkelerden biri, Kuzey Kıbrıs.

Denetimsizlik düzenin temel direği haline gelmiş.

Yapanın yanına kaldığı bir düzen.

Nasıl olsa denetim yok, sorgulayan yok, nasıl olsa unutulacak.

Covid-19 salgını ile ilgili alınan tedbirler kapsamında yasaklara uymayan işletmeler gibi.

Yaptırım yok.

Denetim var mı ki yaptırım olsun, ayrı mesele.

Ağalanacak halimize gülmekten öte övünüyoruz denetimsizliğin yarattığı zavallı halimiz ve kelle koltukta yaşama tarzımız ile.

Kuralları ve yasaları uygulamak yerine sulandırmak ve yerine getirmemek, toplumsal kurumların en çok da siyaset kurumunun karakteri olmuş.

Siyaset kurumunun, Hükümeti ve muhalefeti ile birlikte denetlenmekten haz etmediği ortada.

Denetlenmekten haz etmeyen bir siyaset kurumunun yeri geldiğinde denetleme ile yaptırım mekanizmasını hayata geçirmesini beklemek, güzel bir rüyadan başka bir şey değil.

Ve Covid-19 salgın mücadelesinin farklı bir sürece girmesi ile birlikte ülkede yeni bir dönem başlamakta.

Ekonomiye nefes aldırma hamlesi ile işyerlerinin yüzde 90 yakını hizmet vermeye başladı.

Öncesinde uyarılar ile birlikte genelgeler ve kurallar silsilesi de açıklandı.

Ve dananın kuyruğunun koptuğu yer de tam burası.

Kim denetleyecek?

Denetleme ve yaptırımın karakterinde olmadığı bir siyaset kurumunun hangi denetlemeyi yapacağı ve nasıl yaptırım uygulayacağı yeni dönemdeki en büyük sorunlardan biri.

Öylesi bir sorun ki, denetim ve yaptırım alanında bırakılacak boşluk, toplum sağlığını birinci dereceden tehdit eder boyutta.

Ekonomi de önemli ve stratejik bir alan ancak Covid-19 salgını ile mücadelede sağlık alanı önceliğini kaybetmemeli.

Ve denetim açmazı ile yaptırım çıkmazı arasına sıkışıp kalan Kuzey Kıbrıs, kaderine terk edilmişliğin kıyısında.

Kamusal fayda ve toplumsal çıkarın savunulmasının suç muamelesi gördüğü bir ülke, Kuzey Kıbrıs.

Varsa yoksa bireysel çıkarlar.

Ve bireysel çıkarların şekillendirdiği bir siyaset kurumunun da ana karakteri doğal olarak denetim zafiyeti ve yaptırım noksanlığı.

Hükümet kanadından yeni süreç ile ilgili denetleme konusunda herhangi bir açıklama yok.

Muhalefette bu konuda sağır sultanı oynuyor.

Ne de olsa bir sonraki seçim kapılar çalınacak, destek dilenilecek.

Belediyeler şikayetçi.

Yol haritası yok.

Denetleme meselesi tam bir muamma.

Hükümet, yine dostlar alışverişte görsün pozunda.

Uzmanlar uyarmakta.

Rehavete kapılmanın sonu olası yeni bir trajedi ve daha büyük yıkım.

Bireysel farkındalık ve sorumluluktan birlikte yeni dönemde rehavete kapılmamayı sağlayacak ana unsur, Devlet otoritesi.

Devletin otoritesinin toplum sağlığını ve tüm kurumları ile birlikte toplumsal yapıyı korumak adına hissedilmesi gereken bir döneme girmekte, Kuzey Kıbrıs.

Ve yeni dönemde Devlet otoritesini hissettirecek iki temel bacak ise, denetim ve yaptırım.

Hükümetin, Covid-19 salgını ile mücadelede başarılı bir sınav verdiği de bir gerçek ancak rehavete kapılma ile birlikte yaşanmaya devam edecek olan denetimsizlik ve yaptırım noksanlığı ise intihar olur.

 “Bir musibet bin nasihatten iyidir” misali Covid-19 salgınının dayattığı zoraki uygulamalardan hareketle yeni dönem, denetim zafiyeti ve yaptırım noksanlığının Devletin ana karakteri olmaktan çıkarılması için bir fırsat.

Ana görev Hükümeti ve muhalefeti ile birlikte siyaset kurumunun tümünün.

Covid-19 salgınının öğrettiği en önemli şeylerden biri de, önce siyaset kurumunun sonra da Devletin karakterinin artık değişmesi zorunluluğu.

Temel soru ise, toplum sağlığı ve toplumsal fayda adına kim denetleyecekten öte kim denetleyebilecek ve yaptırım uygulayabilecek?