(KKTC’nin bağımsız bir devlet olarak yaşatılması ve tanınmasının sağlanması milli hedef olmalıdır.. “Siyasi eşitlik-egemen eşitlik temelinde çözüm-federasyon” artık hedef olmaktan çıkarılmalıdır)

Liderimiz rahmetli Denktaş, Atatürk’ün “egemenliğe dayanmayan eşitlik, eşitlik değildir” dediğine atıf yaparak varılacak anlaşmanın mutlaka iki bağımsız devlete dayanması gerektiğini vurgulamaktaydı…
1983’de KKTC’yi bunun için kurdu…
KKTC, Rum devletine denk, bağımsız, egemen bir devlet olarak ilan edildi ve iki bağımsız, egemen devletin yan yana yaşayıp işbirliği yapacağı bir antlaşmanın alt yapısı hazırlandı…
O’nun “2 bağımsız, egemen devlete dayalı anlaşma” ısrarı, Rum yönetimi, destekçisi emperyalist güçler ve içimizdeki işbirlikçileri tarafından “Mr. No – çözüm karşıtı” olarak ilan edilmesine neden oldu…
Şu veciz sözler Denktaş’a aittir:

- “ EGEMENLİĞE DAYANMAYAN EŞİTLİK, EŞİTLİK DEĞİLDİR, BUZ ÜZERİNE YAZILMIŞ YAZI GİBİDİR… EGEMENLİKTEN KAYNAKLANMAYAN HAK, HAK DEĞİLDİR; EGEMENLİKTEN KAYNAKLANMAYAN EŞİTLİK DE EŞİTLİK DEĞİLDİR. KENDİMİZE GELELİM. YENİDEN KANMAYALIM!”

Bir kez daha vurgulayayım:
- Denktaş “egemenlik” derken, kastettiği, “siyasi eşitliğe sahip Türk Toplumu” değil, EGEMENLİĞE SAHİP BAĞIMSIZ DEVLETTİR...
O nedenle “egemenliği savunuyorum” deyip de BAĞIMSIZ KKTC’nin yaşamasını savunmayanlar ne dediklerini, ne savunduklarını bilmemektedirler, büyük bir kafa karışıklığı içinde bulunmaktadırlar…
Bu kafa karışıklığı içinde olanlar Atatürk’ü ve Denktaş’ı anlamamıştır…

KONFEDERASYON…

Rahmetli liderimiz Denktaş, buradan hareketle, Ağustos 1998’de dönemin Dışişleri Bakanı rahmetli İsmail Cem ile, “çözümün, birisi KKTC olacak olan iki bağımsız egemen devlete dayalı KONFEDERASYON” olması gerektiği konusunda ortak bir deklarasyon yayınladılar…
Ne yazık ki bu doğru hedef 2002’de Türkiye’de iktidar değişikliğiyle rafa kaldırıldı ve eski “iki toplumlu, iki bölgeli, iki toplumun siyasi eşitliğine dayalı federasyon” siyasetine dönüldü…
Federasyoncu Talat ve Akıncı, yaptıkları yemini çiğneyerek, iki bağımsız egemen devlete dayalı bir anlaşmayı değil, KKTC’nin, egemenliği olmayan bir eyalete dönüştürülmesini ve iki eyaletli (2 constituent state) federasyon kurulmasını kabul ettiler…
Bu çerçevede, bağımsız KKTC’yi ortadan kaldırıp, Rum ağırlıklı birleşik Kıbrıs’ın Kuzey’deki karma nüfuslu eyaleti durumuna düşürecek olan Annan Planı kabul edildi…
Plana karşı çıkan KKTC’yi kuran, bağımsızlık kahramanı, milli mücadele lideri Denktaş, emperyalist güçler ve işbirlikçiler tarafından tasfiye edildi… Teslimiyetçi CTP inanmadığı KKTC’nin hükümetine, CTP Başkanı Talat ise inanmadığı KKTC’nin Cumhurbaşkanlığına getirildi.
Meclis Başkanı, Başbakan, hükümet, Cumhurbaşkanı, AKEL’in yoldaşlarından oluştu…
Verilebilecek en korkunç tavizler masada verildi…

TARİHİ FIRSAT KAÇIRILDI

Ne ki, son anda Güney’de, Rum komünist partisi AKEL, “devletimizden taviz vermeyiz” diyerek, CTP’ye kazık attı, HAYIR’cılar safına geçti, felaketin eşiğinden döndük…
Rumların yüzde 75’i, bırakın egemenliği olmayan iki topluma-iki eyalete dayalı ortaklığı, ortak devlette bize en küçük söz hakkı vermeyi bile istemedikleri için Annan Planı’na HAYIR dediler…
İşte o an federasyon dosyasını kapatarak bağımsız KKTC’nin TANINMASI yoluna çıkmak için muazzam bir konjonktür yakalandı…
Öyle ya, Rumlar federasyon istemediklerini ortaya koyduklarına göre, artık iki bağımsız egemen devletin yan yana iyi komşular olarak yaşaması modelini savunmanın tam zamanıydı…
Ne yazık ki, Rum-Yunan ikilisinin ve içimizdeki KKTC karşıtı işbirlikçi teslimiyetçilerin “federasyon istiyoruz” demeye devam etmeleri ve ABD-AB emperyalizminin Türkiye hükümetine telkinleri sonucu, TANINMA yoluna çıkılmadı… Böylece bu tarihi fırsat heba edildi…

TALAT PES ETTİ

Talat-Hristofyas görüşmeleri yıllarca sürdü…
Sonuçta Talat, “ Ellerinde olsa nefes almamızı bile engelleyecekler, daha ne yapayım, Sarayönü Meydanı’nda kendimi mi asayım?” diyerek pes etti…
Oyuna getirilerek binbir sahte vaat ve yalan-dolanla aldatılan, “Anavatana vefa borcunuzu ödeyeceksiniz, AB yolunu açacaksınız” denerek, Anavatan sevgisi istismar edilen ve Anavatanın gösterdiği yoldan giderek “EVET” dedirtilen halkımız, bu kez Anavatana rağmen affetmedi…
Türkiye hükümetinin desteklediği Talat’ı sandıkta cezalandırarak, torun bakmaya gönderdi…
Derviş Eroğlu “bağımsız KKTC” sloganıyla, Türkiye hükümetine rağmen seçimi kazandı ama, ABD-AB ve Ahmet Davutoğlu’nun dayatmasıyla “tek egemenliğe dayalı, iki toplumlu-iki bölgeli, siyasi eşitliğe dayalı federasyonu” görüşmeye devam etmek zorunda kaldı…
Yine bir yere varılamadı…
Daha sonra ABD-AB destekli Akıncı geldi ve federasyon için Talat’ın verdiklerinden daha korkunç tavizler verdi…
Ne ki, Rum tarafı bu kez de, egemenliği ve bağımsız KKTC’yi içermemesine karşın ve “iki toplumun eşitliği” çok sulandırılmış olmasına rağmen, zafer kazanmış taraf tavrıyla, “siyasi eşitlikten ve garantörlükten de vazgeçeceksiniz” diyerek, Crans Monatana’da federasyon arayışlarını çökertti.
2018-2019 döneminde, Akıncı ve Anastasiadis’in, “siyasi eşitlik, etkin katılım, takvim” konularında ön anlaşma olmadan seçim hesabıyla görüşmeleri yeniden başlatma senaryosu da başarısız oldu…
Ve nihayet Dışişleri Bakanı Çavuşoğlu, KKTC’ye geldi ve “egemen eşitliğe” dayalı yeni bir modelden söz ederek şöyle dedi:

- “ RUM TARAFI SİYASİ EŞİTLİK TEMELİNDE BİR ORTAKLIK YAPAMAM DİYORSA, O ZAMAN EGEMEN EŞİTLİK TEMELİNDE BİR ORTAKLIK KURULMAYA ÇALIŞILIR”

Daha sonra Cumhurbaşkan yardımcısı Fuat Oktay da ilk kez 20 Eylül 2019’da Anakara’da Türkiye Barolar Birliği tarafından düzenlenen Kıbrıs sempozyumunda “siyasi eşitlik olmazsa egemen eşitlik konuşulmalı” dedi…
Geçtiğimiz hafta Maraş’ta yapılan toplantıda da aynı ifadeleri kullandı
Ne ki, Sn. Oktay ve Sn. Çavuşoğlu, “egemen eşitliğe dayalı ortaklık” kavramından ne kastettiklerini ortaya koymadılar…
Konuşmaların bütününe baktığımız zaman, BM parametrelerinde belirtilen, “siyasi eşitlik temelinde çözüm” kavramının, “federasyonu oluşturacak olan iki toplumun, bir Türk’ün oyuna ve (4 yıl Rum 2 yıl Türk esasında) dönüşümlü başkanlığa dayalı federal çözüm” anlamında kullanıldığı görülüyor..
Rum’un önceden, bu anlamda bir siyasi eşitliği kabul etmesi halinde, 5’li konferansın toplanacağı ve garantörlük-harita konusunun görüşmesine geçileceği ifade ediliyor..
Bunu kabul etmemesi halinde ise, alternatif olarak “egemen eşitlik” temelinde bir çözümün görüşülebileceği belirtiliyor…
Bu kavramın ise, “federasyonu oluşturacak iki kurucu devletin (founding state) egemen olmaları” anlamında kullanıldığı anlaşılmaktadır…

BUNLAR ESKİDİ

Daha önce başka yazılarımda da vurguladığım gibi 50 yıllık federasyon arayışlarının iflas etmesi karşısında ve Doğu Akdeniz’de meydana gelen Jeopolitik-Jeostratejik gelişmeler ışığında, bu modeller, bu kavramlar artık eskimiştir, geçersizdir, hedef olmaktan çıkarılmalıdır, kullanılmamalıdır..
Artık söylenmesi gereken, milli hedefimizin BAĞIMSIZ KKTC DEVLETİNİN YAŞATILMASI, TANINMASI olduğudur…
Çözümün-anlaşmanın da ancak bu temelde olacağı ilan edilmelidir…
Bu çerçevede Rum tarafıyla ancak, “ANLAŞMALI AYRILIK, MÜZAKERE EDİLMİŞ AYRILIK, KADİFE AYRILIK” müzakere edilmelidir…
Bu sağlandıktan sonra bağımsız KKTC Devleti ile, Rum devleti; yan yana, iyi komşular olarak yaşamayı, aynı adada yaşamaktan kaynaklanan ortak sağlık, çevre, yasadışı göç, adli olaylar, serbest dolaşım, ticaret, kaçakçılık, kara para aklama, suçluların iadesi, doğal afetler, su paylaşımı, elektrik, doğal gaz vb konularda nasıl işbirliği yapacaklarını müzakere etmelidir…
Artık, Türkiye ve KKTC’nin değişmez MİLLİ POLİTİKASI ve Rum devletiyle ilişkilerinin yeni yönü bu olmalıdır.
Bu bağlamda TBMM ve KKTC Meclisleri alacakları kararlarla bu hedefi MİLLİ POLİTİKA haline getirmelidir…
Devamla, bir gurup dost ülkenin toplu olarak KKTC’yi tanımaları sağlanmalıdır…
Herkesin farklı şey anladığı veya kimin ne anladığı belli olmayan “siyasi eşitlik temelinde çözüm, egemen-eşitliğe dayalı çözüm” söylemlerine artık son verilmesi, milli güç unsurlarının Bağımsız KKTC’nin tanıtılması için seferber edilmesi zamanı gelmiştir, hatta geçmektedir…