“Kapalı Maraş” toplantısı bugünün habercisi idi, anlayanlar veya anlamak istemeyenler hala sığ tartışmalar ile politikacılık oynamakta.

Crans-Montana’da Rum tarafının masadan kaçması ile “tek çözüm modeli federasyon” olduğu mitinin de tarihe karıştığını bugün anlamak ve kabul etmek istemeyenler gibi.

Özellikle de Kıbrıs Türk solu.

Ve Kıbrıs Türk solu tek bir sorunun cevabını da artık vermek zorunda.

52 yıldır sonuçsuz devam eden Kıbrıs görüşmelerinde, Crans Montana sonrası yeni bir viraja girilirken geride bırakılan yarım asırlık görüşme maratonuna dair yaşananların çözümsüzlük sarmalında devam etmesinin nedeni değil midir,  tek bir çözüm modeli ve yönteminin tek çare olduğuna dair kör bir inanç ile diğer alternatifleri görmezden gelmek ve “tek çare” olduğuna inanılan modellerin esiri olmak.

Crans-Montana ve Berlin sonrasında yaşanan kırılma noktası ve ezber bozumu ile birlikte Kıbrıs Türk toplumu, anavatan Türkiye’nin kararlılığı ile haklarının korunduğunu bugün daha doğru okumakta ve “federasyon tezini” tarihin çöplüğüne atanın ise Rum tarafının 53 yıldır sürdürdüğü ve en yakın kanıtının Crans Montana olduğu “çözümsüzlük çözümdür” siyasetinin olduğunu bugün daha iyi anlamakta.

Dün Kapalı Maraş’ta ortaya konan irade ve kararlılık ise Kıbrıs sorununun çözümünde bir dönüm noktası olmaktan öte bugün Kıbrıslı Türklerin geleceklerini “çözüm ipoteğinden” kurtaracak tarihsel bir adım olarak da varlığını sürdürmekte.

Ezber bozan stratejik diplomatik hamleleri ile anavatan Türkiye, Kıbrıslı Türkleri devletleri ile birlikte tarih sahnesinde yerini alan bir özne olmaya hazırlarken Rumların 1968’den beridir sürdürdükleri “çözümsüzlük çözümdür” siyasetine “artık yeter” kararlılığı ile karşı çıkmakta.

Devlet başkanı ve Cumhurbaşkanı olarak Rauf Denktaş’ın 1977-79 Doruk Anlaşmalarına ile 1986 De Cuellar Belgesine ve Derviş Eroğlu’nun ise yine Cumhurbaşkanı olarak 11 Temmuz belgesine imza koyması, Kıbrıs sorununun adil çözümüne yönelik anavatan Türkiye ve Kıbrıs Türk sağının da ortaya irade koyduğunun en büyü kanıtı olması bir yana toplumlararası görüşmelerin Beyrut’da başlamasının üzerinden geçen 52 yıllık sürede Kıbrıs Rum tarafının sürekli masadan kaçtığı ve çözümsüzlük çözümdür siyasetini sürdürerek 1963 yılından beri işgal ettikleri Kıbrıs Cumhuriyeti’nin tek sahipleri gibi uluslar arası toplumda da kabul görmeleri ise artık çözüm modeli federasyona karşı alternatif çözüm önerilerinin de masada olmasını kaçınılmaz kılmakta.

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın “iki devletli çözüm tek yol” açıklaması, Kıbrıs Türk siyaset kurumu tarafından doğru analiz edilmesi gereken tarihsel bir ödev ve toplumsal bir sorumluluk.

Ve dünya, müzakere masasında kartların anavatan Türkiye Cumhuriyeti tarafından yeniden dağıtılacağı yeni döneme tanıklık etmeye hazırlanırken Kıbrıs Türk tarafı yeni döneme ne kadar hazır veya yeni döneme ait yol haritasından ne kadar haberdar ayrı bir tartışma ve merak konusu.

Ve Kıbrıs Türk kamuoyu tarafından merak edilen ve önceki dönemin yarattığı siyasal paradigma ve politik statükonun toplumsal hafızada yarattığı prangaların eseri olan bir soru daha var cevap arayan.

Kıbrıs Türk toplumunun vicdanı ve hafızasına pranga vuran sorudan önce iki küçük hatırlatma yapmak ise tarihsel bir sorumluluk.

Prof. Dr. Peter Pernthaler  “Kıbrıs Sorununa Federal veya Konfederal Bir Çözüm” başlıklı eserinde bilimsel ve farklı bir bakış ile ortaya koyarken “BM kararları dururken söz konusu kararlar dışında adım atmak mümkün değildir” cümleciğinin referans verdiği Kıbrıs ve Maraş ile ilgili Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi kararlarının sorgulanmayan, sorgusuz sualsiz  itaat  edilmesi gereken ilkeler olduğu mitini de yıkarken şu tespiti yapmakta :

“KKTC’yi tanımamaya yönelik 541/1983 ve 550/1984 sayılı kararlar, sadece siyasî nitelikli karardır ve yasal bağlayıcılığı yoktur. Kaldı ki bu kararlar, hukukî olarak çelişki arz etmektedirler. Çünkü en başta Kıbrıslı Rumların gerçekleştirdiği ve ayrı bir Türk devletinin kurulmasına neden olan gayri yasal eylemleri dikkate almamaktadır.”

Kıbrıs Türkü toplumunun vicdanı ve hafızasına pranga vuran ise “iki devletli çözüm mümkün mü veya BM kararları ve uluslar arası hukuk’a göre iki devletli çözüm ne kadar mümkün” sorusundan bir başkası değil.

Ve Kıbrıs Türk’ünün zihnine örülen prangalar anavatan Türkiye’nin kararlı duruşu ve Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın açıklamaları ve iradesi ile kırılmaya başlamasının psikolojik etkisi ise Rum tarafı ve Kıbrıs Türk solu üzerinde akıl karışıklığına neden olmakta.

Maraş açılımı ile başlayan yeni dönemin gerek Kıbrıs Türk toplumu gerekse Kıbrıs Rum toplumu üzerinde yarattığı psikolojik etki ve ezber bozmaların domino etkisi ile Kıbrıs sorunu müzakere masasında artık hiçbir şey eskisi gibi olmayacağının da ilanı aslında, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın “iki devletli çözüm tek yol” açıklaması.

Ve iki devletli çözüm siyaseti ile birlikte anavatan Türkiye’nin desteği ile şimdi “modern Devlet” olma ve “Devleti devlet gibi yönetme” zamanı.