Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı Yardımcısı Fuat Oktay’ın iki günlük resmi ziyaretinde verilen mesajlar ve ortaya konan kararlılık ile anavatan Türkiye bir kez daha Kıbrıs Türk’ünün yanında olmaktan asla vazgeçmeyeceğini cümle aleme gösterdi.

Anavatan Türkiye yüreğimize yine su serpti.

Artık “bu kadar yakın olup bu kadar uzak olmanın sonu geldi” mesajı ise hem içeride hem de dışarıda taahhütlü mektup gibi adrese teslim edildi.

Dört önemli anlaşma imzalanarak yeni döneme ilişkin ilk adım atılmış oldu.

Cumhurbaşkanlığı Dijital Dönüşüm Ofisi ile KKTC Başbakanlığı arasında E- Devlet Mutabakat Zaptı, Türkiye Cumhuriyeti Ulaştırma ve Altyapı Bakanlığı ile Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti Bayındırlık ve Ulaştırma Bakanlığı arasında Karayolu Master Planı 2021- 2022 Uygulama Protokolü,  Ankara Sosyal Bilimler Üniversitesi'nin KKTC'de Eğitim ve Araştırma Yerleşkesi Kurmasıyla İlgili Çerçeve Anlaşması ile Türkiye Belediyeler Birliği ve Kıbrıs Türk Belediyeler Birliği Arasında İşbirliği Anlaşmalarının imzalanması ile birlikte yeni döneme ilişkin ilk adım atılmış olmasından rahatsızlık duyan “malum koro”nun ise bu kez sesinin fazla çıkmamasının en büyük nedeni ise “doğru bilinenden” Devlet ciddiyeti ve kararlılık temelinde dönülmemesidir.

Ülkemiz Hükümetlerinin kronik hastalığı olan “aman kimseyi karşımıza almayalım” hastalığının bu sefer sergilenmemesinin nedeni ise Ankara’nın “kararlılığından” başka bir şey değildi.

Ziyaret öncesinde Kıbrıs Türk Belediyeler Birliği’nin meşruluğunun tartışmaya açma yarışına girenler ve Belediyeler Birliğinin ikiye bölüneceğine dair dolaylı tehdit ve korku yaymaya çalışanların oyunları ziyaretin gölgesinde kaldı.

Keza, kendi bakanlığı döneminde Kıbrıs Sosyal Bilimler Üniversitesi adı altında eğitim vermiyormuş gibi Ankara Sosyal Bilimler Üniversitesine sanki yeni kurulan bir üniversite muamelesi yaparak manipülatif algı operasyonlarına soyunanların da sesine pek kulak asmadı, Kıbrıs Türkü.

Kıbrıs Türkü, imzalanacak anlaşmaları sabote etmeye yönelik algı operasyonlarının hedefinde yine toplum çıkarının olduğu ve irrasyonel ideolojik çıkarlara toplumun her defasında kurban edildiğini bugün daha iyi okuyor. 

Benzer anlaşmaların önemsizleştirilmesi ve yürürlüğe girmesinin engellemesinin mağdurunun da her zaman kendisi olduğunu artık daha iyi anlıyor, Kıbrıs Türkü.

Ve bugüne kadar süregelen ideolojik statükonun bir diğeri mağduru ise hep Devlet oldu.

Çünkü “bilinçli eylemsizlik çağı” ile toplum nazarında Devletin otoritesi de saygınlığı da hep erozyona uğratıldı.

Ve Devlete en çok sahip çıkması gerekenler de lanet olası “karma oy” sisteminden dolayı “bilinçli eylemsizlik çağına” ayak uydurdular.

İrade ve kararlılık ile her art niyetli ve toplum ile Devlet karşıtı eylemlerin nasıl kendi kendini yok ettiğini bir kez daha göstermesi bakımından da Ankara’nın kararlı duruşu UBP-YDP-DP Hükümetine de Devlet yönetiminin şifrelerini göstermekte.

Ancak,  anavatan Türkiye yüreğimize su serperken Kıbrıs Türkü’nün de üzerinde düşünmesi gereken konular yok değil.

KKTC’yi modern bir devlete dönüştürme vizyonu ile Ankara iradesini ortaya koyarken “mutfağımızı temizle” kararlılığını da UBP-YDP-DP Hükümetinin ortaya koyması gerekli.

Hem TC hem KKTC'li yöneticilerin  “ihya olma tam zamanı” açıklamaları ile tezat oluşturan Devletin hazinesinin “tam takır kuru bakır” durumu ile işe başlamalı, Başbakan Ersan Saner ve kabinesi.

Devlet hazinesi ve kamu maliyesinin istikrara kavuşması için anavatan Türkiye ile birlikte kısa, orta ve uzun vadeli yeni kalkınma programlarının hayata geçirilmesi elzem.

Kamu maaşlarının ve Devlet borçlarının ödenmesi için Devletin özel bankalardan borçlanma dönemlerinin artık sona ermesi Devleti koruma adına artık bir zorunluluk olmak zorunda.

Devletin borçlanarak varlığını sürdürmesi ve Devlet çarklarının yavaşlamasının en büyük tehlikesi ise “sivil itaatsizlik” çağrılarının toplum içerisinde Kovid-19 salgının yarattığı sıkıntılı dönemlerin de itici gücü ile vücut bulmasından başka bir şey değil.

UBP-YDP-DP Hükümeti, Devlet otoritesinin ve saygınlığının daha fazla sarsılmaması ve erozyona uğramaması adına özel sektör içerisinde daha çok duyulmaya başlanan “sivil itaatsizlik” çağrılarını duymazdan gelmemeli.

Ve fotoğrafın büyüğüne de baktığında UBP-YDP-DP Hükümeti, anavatan Türkiye’nin yeni KKTC için ortaya koyduğu kararlılığı kırmak isteyen kesimlerinde “sivil itaatsizlik” çağrılarını zemin olarak kullanmaktan geri durmayacağını görmesi gerek.

Devlet otoritesinin bugüne kadar gelmiş geçmiş Hükümetlerce “7 yedi kocalı Hürmüz’e” döndürülmesinin de artık sonu gelmeli.

Devleti “devlet gibi yönetme” ise yeni dönemin karakteri ve ruhu olmalı.