Emirname tam bir memleket meselesine dönerken durum da tam bir keşmekeşten öte rezalet’e doğru gitmekte.

Her kafadan farklı bir ses.

Her ses’ten farklı bir yorum ve öneri.

Sonuç ne?

Tam bir bilinmezlik.

UBP-HP Hükümetinin yüzüne gözüne bulaştırdığı bir fiyasko olarak yakın tarihteki yerini aldı, Gazi Magosa-İskele,Yeni Boağziçi Emirnamesi.

Tek kaybeden ise, memleket dediğimiz vatan topraklarından ve bin bir bedel ödenerek kurulan Kıbrıs Türkleri’nin Devleti’nden bir başkası değil.

Herkesin tuzu’nun kuru olduğu bir kez daha anlaşılırken, emirname rezaletine dur diyen de yok.

Rezalet ifadesi ile emirname’nin içeriğinden öte başka bir nokta.

Emirname’nin içeriği ile ilgili olumsuz yorumlar veya düşüncelerden öte Hükümet krizi ile konunun memleket meselesine dönmesi ve Devlet erkini elinde tutanlar tarafından çözülmek yerine gün geçtikçe daha da karmaşık hale getirilerek iç siyasete malzeme yapılması ve üzerinden siyasi rant olmak üzere çıkar sağlamaya yönelik küçük hesaplar yapılmasıdır, Gazi Magosa-İskele,Yeni Boğaziçi Emirnamesini rezalete döndüren.

Tam bir beceriksizlik ve farkında olmadıkları – belki de farkında oldukları- tam bir ihanet içerisinde, UBP-HP Hükümeti.

Kıbrıs Türklerini özgürlüğe kavuşturan ve Devletin kurulmasını sağlayan şartları yaratan, Barış Harekatı’nın 46.yılının kutlandığı bu günlerde,  Gazi Magosa-İskele,Yeni Boğaziçi Emirnamesi üzerinden ortaya çıkar kaotik durumu adalet çerçevesinde çözme iradesini ortaya koyamamak, tek kelime ile Devleti doğru yönetememek değil de nedir?

Barış Harekatı’nın 46.yılında, Kıbrıslı Türkler vatan yaptıkları topraklarda, Devleti yönetenlerden Gazi Magosa-İskele,Yeni Boğaziçi Emirnamesi temelinde adalet bekliyorlar.

Elbette, plansız büyüme sürdürülebilir çevre için ne kadar tehdit ise hiç büyümeme daha teknik bir ifade ile yatırımların önünü tıkayarak “sıfır yatırım”a hizmet etmekte de tehdit’in bir diğer boyutu olarak ortada.

Şehirleşme ile ilgili ekonomik, sosyal ve doğal şartların olgunlaşması ile birlikte yatırım ikliminin doğması ve sonuçları da elbette ekonomik, sosyal ve doğal gelişiminin adalet içerisinde uyumu ile doğru bir zeminde ilerlemeli ve ilerletilmeli.

Ancak Gazi Magosa-İskele,Yeni Boğaziçi Emirnamesi’nin doğru bir temel üzerinden ve Devlet iradesinin ortaya konulmaması ile geldiği kaotik durumun özeti ise ilgili tüm kesimlerin amaçlarının her ne kadar farklı da olsa “üzüm yemek değil bağcıyı” dövmek olduğu ortada.

UBP-HP Hükümeti başta olmak üzere ilgili tüm kesimlerin meseleye Devletin çıkarları penceresinden bakmadığı da acı bir gerçek.

Kimisi siyasi rant, kimisi maddi rant peşinde koşarken kimisi de ideolojik körlük ile adını doğayı korumak koyarak Kıbrıs’ın güneyine bilerek veya bilmeyerek hizmet etmekte.

Ve kimsenin de kimseye gülecek ne hali var ne de eleştirecek bir yanı.

Ve tam bir traji komedya’ya dönen, daha doğru bir ifade ile UBP-HP Hükümeti tarafından döndürülen mesele ile bir kez daha Devlet’e olan güven ayaklar altına alınmasından kimseciklerin rahatsız olmaması da son derece düşündürücü ve vahim.

Sürdürülebilir  doğa ve tüm paydaşlar için adaletli bir Emirnameyi ortaya koyamama becerisinden yoksun bir Hükümetin bu topraklara ihaneti değil de nedir tüm yaşananlar.

Kendi insanının bile Devlet’e güvenmeyerek yatırım yapmadığı bir ülkeye, yabancı yatırımcı gelir mi?

Yabancı yatırımcının kendisini güvende hissetmediğinden gelmediği bir ülkenin gelişmesi ve kalkınması mümkün müdür?

Gelişmeyen ve kalkınmayan bir ülke ve Devleti’nin dışa bağımlılığı sona erer mi?

Dış’a bağımlılığı sona ermeyen bir Devlet’in olası yeni bir anlaşmada eşit siyasi ortaklığı müzakere etmedeki iradesi sürdürülebilir olabilir mi?

Ve benzeri soruları çoğaltmadan cevapları üzerinde kaygı duyan, gailesi olan da yok.

Barış Harekatı’nın 46.yılında tüm şehitlerimizden ve gazilerimizden bin özür borcumuz var aslında tüm yaşananlardan sonra.

Kurucu Cumhurbaşkanı merhum Rauf Raif Denktaş’ın vasiyetini de ilke olarak benimsemeyen bir siyaset kurumundan, Devlet’i yüceltmesini ve herkese adalet temelinde durmasını beklemek sadece ve sadece boş bir hayal ve boş’a kürek çekmek değil de nedir?

“Biz size bağımsız bir Cumhuriyet bıraktık. Koruyacaksınız ve kıymetlendireceksiniz” derken Rauf Denktaş’ın ne demek istediğini anlayan da anlasa bile önemseyen de yok.

Yüzümüze gözümüze bulaştırarak, bin bir acemilik ile hem vatan topraklarımızın değerini düşürüyor ve Kıbrıs Türk’ünün bile memleketine güvenmemesini ellerimiz le yaratıyoruz hem de Rum’un ekmeğine elimizle yağ ve bal sürüyoruz.

Yapamadık ve yapamıyoruz.