Dünyayı yeniden şekillendiren veya yeni bir dönemi başlatan Covid-19 salgınında ikinci dalga belirtileri yeni endişe kaynağı.

Beslenmeden, seyahat alışkanlıklarına, ekonomik faaliyetlerden tarımsal üretime hatta siyasete kadar birçok alanda ezberleri bozarak dünyayı yeni bir döneme sürükleyen Covid-19 salgınında beklenen ikinci dalga belirtileri ortaya çıkmaya başladı.

Japonya'nın kuzeyinde yer alan Hokkaido adasından ikinci dalganın başladığına yönelik işaretler gelmesi ile birlikte yeni bir panik havası da uzakdoğuya egemen olmaya başladı.

Japon uzmanlar, olağanüstü halin çok hızlı kaldırıldığını ve ikinci dalganın bundan başlamış olabileceğine yönelik analizleri ile Japon Hükümetinin ortaya koyduğu yanlış uygulama ve hatalara dikkat çekiyorlar.

Hokkaido’yu izlemek, Kuzey Kıbrıs için birincil örnek olmalı.

Neden mi?

Dünyanın bir ucundaki bir adacık ile Akdeniz doğusundaki diğer bir adacığın kaderi ortak olabilir mi diye sığ yorumların üzerinde bile düşünmeden Hokkaido’yu yakından izlemeliyiz.

İlk başta da Sağlık bakanlığı.

Sonra da Hükümet.

Birkaç hafta öncesine kadar Hokkaido adası, virüsün yayılımının nasıl kontrol altına alınabileceğine dair bir model olarak gösterilirken bugün Covid-19 salgınında ikinci dalganın adresi konumunda.

Uzmanlar, Hokkaido adasının sokağa çıkma kısıtlamalarının erken kaldırılmasının sonuçlarının neler olabileceğini gösteren acı bir örneğe dönüştüğü yönünde değerlendirmelerde bulunmaları genelde tüm dünyaya özelde ise Kuzey Kıbrıs’a bir mesaj ve uyarı niteliğinde.

Hokkaido adası ile birlikte tüm dünya ikinci salgın vakası olasılığını tartışmaya başlarken acaba Kuzey Kıbrıs’ta müjdeler verilmesi için Hükümet erken mi davranıyor diye sormadan edemiyor insan olan.

Elbette, ekonominin en az zarar ile süreci atlatması stratejik öneme sahip.

Ancak, sağlık alanındaki mücadelenin önceliği ekonomiye bırakması konusunda Hükümetin aceleci davranmaması gereken hassas bir döneme girilmekte.

Hokkaido adası örneği üzerinden uzman görüşleri bir yana ülkemizde de uzmanlar belirli tehlike ve risklere dikkat çekmeye devam ediyor.

Başbakanlık Koronavirüs Bilim Kurulu üyesi ve Yakın Doğu Üniversitesi Tıbbi Mikrobiyoloji ve Viroloji Uzmanı Profesör Doktor Tamer Şanlıdağ’ın uyarıları salgın ile mücadelede rehber niteliğinde.

Profesör Doktor Tamer Şanlıdağ’ın KKTC halkının salgınla ilgili başarılı bir sınav verdiğini ancak kimsenin rehavete kapılmaması gerektiğine dikkat çeken açıklamaları Hükümetin kulağına küpe olacak cinsten.

Peki ya, Dr. Burhan Nalbantoğlu Hastanesi eski başhekimlerinden Bülent Dizdarlı’nın açıklamaları yabana atılacak cinsten mi?

Ve tüm yaşananlar ile birlikte Kıbrıs Türk toplumunu oluşturan bireylere ve Kuzey Kıbrıs’ta yaşayan herkese önemli görevler düşmekte.

Hükümetin rehavete kapıldığı veya daha masum! bir ifade ile Covid-19 salgın riskinin azalmaya başlamasını siyasi bir şova döndürme eğilimi gerçeğinden hareketle Hükümetin yeni dönemde gerekli denetimi yapma noktasında eksik kalacağını söylemek için kahin olmaya gerek yok.

Hükümetten önce, artık görev toplumu oluşturan tüm bireylerin.

Ve Hükümetin aşırı iyimser açıklamaları ile uzmanların temkinli açıklamalarını da terazinin kefesine koyarak vicdanımız ile hareket etmemiz gereken günlerden geçtiğimiz de tüm çıplaklığı ile ortada.

Covid-19 salgın süreci ile birlikte müjdeli haberleri duymazdan gelerek tedbirli yaşamayı bir hayat felsefesi olarak kabul etmek artık bir zorunluluk ve toplumsal bir sorumluluk.

İkinci bir Hokkaido olmamak için, Hükümeti  bu yönde toplumsal baskı ile motive etmek de toplumsal bir ödev olmalı.

Sağlık alanındaki mücadelenin önceliği ekonomiye bırakması konusunda Hükümetin bir kez daha düşünmesi gerek.

Yarının geç kalma gibi bir alışkanlığı var çünkü.