Gün geçmiyor ki karayolları savaş alanına dönmesin.

Ya ölümlü trafik kazası ile uyanıyoruz güne, ya da gün boyunca yollarda olan sevdiklerimiz için endişe içerisinde günü yaşıyoruz.

Anne babaların gözüne uyku girmiyor, evlatlarının eve dönüşlerini duyana kadar.

Kıbrıs Türk’ünün artık kaderi olmamalı, yollarda ölmek.

Sürücü hatalarının trafik kazalarındaki payı elbette ortada.

Peki altyapı eksiklikleri, bozuk ve karanlık yollar, sürücü güvenliğinin sağlanamadığı otobanlar ve karayollarının varlığına, hayatımızın bir parçası olmasına ne demeli?

Ve dün yüksek perdeden ! ders verenlerin bugünkü hali, kamu vicdanındaki yarayı daha da derinleştiriyor.

Ve “…gerçekle yüzleşme zamanı gelmişken” elbette bilinmez “…defterin kimin için kapandığı” ve “…gereğinin de ne  olduğunun düşünülüp” düşünülmediği.

Ve dün “…bunun gereği istifadır” diyenlerin bugün “…istifa sorunları çözecek olsa düşünmezdim” demeleri toplum vicdanında sadece acı bir gülümsemeden ibaret.

Gelmiş geçmiş, başta Bayındırlık ve Ulaştırma Bakanları, Karayolları Müdürleri ve yürütmenin yani Devletin başı olan Başbakanların, ihmalden dolayı yaşanan her kazada sorumlulukları bulunmakta.

Kaynak yetersizlikleri, proje noksanlıkları, personel eksikliği ve benzer nedenlerin de yapılması gerekenler önünde engel olduğu da ortada.

Ama hayata dokunan, hayatı kurtaran küçük dokunuşları yapmaktan da aciz olmamalı, Devlet ve ilgili tüm kurumları.

Beton bariyerler tarlalarda kaderine terk edilmemeli mesela.

Mesela, anneler çocuklarının, çocuklar da annelerinin arkasından gözyaşı dökmesin diye 100 metrelik bariyer koyma becerisini gösterebilmeli Karayolları Dairesi.

Karayollarının ağır aksak ışık veren aydınlatmalarını düzeltilememesi meselesinde ilgili kurumlar yakar top misali konuyu birbirlerine atmamalı mesela.

Mesela, delik deşik yollarda canı avucunda yolculuk yapmamalı artık, Kıbrıs Türk’ü.

Ve Kıbrıs Türk’ünün artık kaderi olmamalı, yollarda ölmek.

Giden canların telafisi yok çünkü.

Çünkü artık o yastık hep boş kalacak.

Ve bir anne, bir baba, bir evlat belki bir sevgili, kokladıkça o yastığı yaşarken ölecek, sövecek, kızacak, bağıracak, küsecek.

Belki o yastık artık hiç yıkanmayacak gidenin kokusu kalsın diye.

Kıbrıs Türk’ünün kaderinin değişmesinin zamanı geldi, artık.

Ve bir şeyin daha zamanı geldi.

Nasıl ki milli mücadele yıllarındaki dış tehdit karşısında “bir” olmayı becerebildik, şimdi de Devlet gibi Devlet olabilme yolunda toplumsal seferberlik ilan etme yönünde ortaya irade koymalı, Kıbrıs Türk’ü.

Ve toplumsal seferberliği, altyapıdan, karanlık yollardan, karayollarından ve trafikten başlatacak kararlılığı göstermeli, Kıbrıs Türk’ü.

Göstermeli ki, insanımızın kaderi yollarda ölmek olmasın.

Devlet erkini elinde tutan Hükümetler, sivil toplum örgütleri, üniversiteler, sendikalar, meslek örgütleri, spor kulüpleri ve bizler, toplumun bir ferdi olarak Kıbrıslı Türkler, yollarda artık insanlarımızın, “bizim insanlarımızın” can vermemesi için trafik seferberliğini başlatmalı.

Ve emin olun ki yazılı olmayan bir toplumsal sözleşme gibi, her bir fert, trafikte toplumsal seferberlik için söz vermekten geri durmayacak.

Ve Devlet artık yollarda olmalı.

Yüksek perdeden, sosyal medya siyaseti ve sloganlar üzerinden kurgulanan politik güzel cümleciklere artık Kıbrıs Türk’ünün karnının tok olduğunu da unutmadan, cevap verin, Hükümet edenler.

Var mısınız yok musunuz?