Binalar da hasta olur değerli okurlar.

Hasta oldukları gibi, içindeki insanları hasta da ederler.

Çoğumuz böyle bir durumun varlığının farkında bile olmayız ve şikayetlerimizin sebebini aramak için doktor doktor dolaşırız.

Hangi binalar hastadır?

Havalandırması yetersiz olan binalar. Özellikle, kapalı devre klima sistemi ile soğutulup ısıtılan binalarda bu risk fazladır. Alışveriş merkezleri, hastaneler, şirket binaları, okullar bunlar arasındadır.

Kapalı devre klima sisteminde, içeriye taze hava verilirken, bu havanın belirli bir ısıda ve nemde olması önemlidir. Ayrıca, taze havanın da, fitrelerden geçerek bazı partikülleri ve mikroorganizmaları tutuyor olması da gerekir. Tabii, genellikle bu durum bu şekilde olmayıp, ya taze hava doğrudan içeriye aktarılmakta ya da içerideki hava tekrar tekrar sirküle edilmekte.

Diğer taraftan, yerleri laminat parke ile kaplı olan, dizayn sırasında kimyasallarla fazlaca muameleye tutulmuş dekor malzemelerinin kullanıldığı binalar da ‘’hasta’’ olabilmektedir.

Binalar neden hasta oluyor?

Virüsler, bakteriler, küfler, mantarla bozulmuş hava ve nem dengesine bağlı olarak daha fazla ürüyorlar. Adeta, bulunduğumuz ortamı bizden çok onlar kullanır hale geliyor. Buna, bina içerisindeki cihazların gürültüsü, dışarıdan gelen kirli hava da eklendiğinde, binalar insanlar için birer sığınma yeri olmaktan çok, hastalık kaynakları haline dönüşüveriyorlar.

Hasta bina sendromunun belirtileri nelerdir?

Kişiler sıklıkla, halsizlik, yorgunluk şikayetlerinden muzdarip oluyor.

Anlamsız baş ağrıları, kas ve iskelet sistemi ağrıları, baş dönmesi, mide bulantıları bunlara eşlik edebiliyor.

İsteksizlik, enerji düşüklüğü, konsantrasyonda azalma gibi sanki depresyondaymış gibi şikayetler de yaşanabiliyor.

Kişiler sık sık, sık sık alerjik solunum yolları şikayetlerinden, nefes darlıkları, öksürük, gözlerde ve boğazda tahriş gibi şikayetlerden yakınıyor.

Hatta bazılarında, deride de sanki alerjiymiş gibi bazı döküntüler ortaya çıkabiliyor.

Bina deyip geçmemek gerekiyor değerli okurlar.

Dünya Sağlık Örgütü, 1984 yılında yayınladığı bir raporda, yeni veya tadilattan geçirilmiş binaların %30’unun, hasta bina belirtileri gösterdiğini belirtmiş.

Az bir oran değil.

Gelin bir de bunu, coğrafyamıza uyarlayalım.

Yılda en az dört defa çöl tozuna maruz kaldığımızı, ani ısı ve nem değişiklikleri yaşadıklarımızı, klimalarımızın bakımlarının verimli bir şekilde yapılmadığını, bina denetiminin hiç olmadığı ülkemizde, her iki binadan birinin hasta bina sendromu riski ile karşı karşıya olduğunu söylersek abartmış sayılmayız.

Üstelik, biliyoruz ki, kime sorsak, halsizlik, isteksizlik, yorgunluk, anlamsız baş ağrıları gibi şikayetlerden mutlaka birkaçının kendisinde olduğunu ifade edecektir.

Üzerine bir de, doğru düzgün mücadele bile edemediğimiz vektörleri, ki özellikle de pek sevgili sivri sineklerimizi dahil edecek olursak, hasta olmamamız neredeyse mucizeyle eşdeğer bir durum!

Peki ne yapmalı?

Bina iklimlendirmelerine devlet tarafından standartlar getirilmeli.

Binaların nem, ısı durumları belirli aralıklarla kontrol eden sistemler geliştirilmeli.

Bölgemize özgü vektör kaynaklı hastalıklar, disiplinli ve ciddi bir şekilde kayıt altına alınarak, dağılımları incelenmeli, erekli mücadele planları yapılmalı.

Ülkemizin iklim özelliklerine göre binaların yapılması,

Binaların ısıtma ve soğutma sistemlerinin sağlıklı ve verimli çalışması,

Vektörle mücadele,

Hasta bina sendromu ile ilgili öne çıkan önemli konulardır.

İnsanların hastalanma nedenlerini insanlarda ararken,

Binaların da hastalığa önemli katkıda bulunduğu unutulmamalıdır.

H. İlker İpekdal

0542 852 98 99