Kıbrıs’ın kuzeyinde Devleti ele geçiren bir “statüko”nun varlığı yok sayılamaz.

Elbette “statüko”yu Devletin varlığı olarak algılamak veya kabullenmek geçmişe ve geleceğe ihanet etmek ile eşanlamlı.

Ancak Devletin yönetim ve idare mekanizmalarını ele geçiren ve ana besin kaynağı siyaset kurumu olan bürokratik statüko, Kuzey Kıbrıs’ın acı gerçeklerinden biri.

Hükümet ve muhalefet, ahtapot’un ayakları gibi statüko’dan beslenmekte.

Muhalefette iken söylenenler de unutulmuyor.

Çünkü unutulacak bir şey yok, söylenen hiç bir şey olmadığından.

Böylesi paradoksal bir anlaşmalı oyunun aktörleri Hükümet olanlar ile muhalefette kalanlar aslında.

Oyunu bozmak için kükreyen babayiğitlerin de “statüko”nun dümen suyunda nasıl kayboldukları veya dümen suyuna girdikleri de diğer bir gerçek.

Devleti içten içe ele geçiren ve devlet çarklarının dönmesini engelleyerek içten içe çürümesine neden olan statüko’dan diğer bir ifade ile yılların kötü ve popülist siyasi yönetimleri ile sonuçlarından herkes şikayetçi ancak ahtapot’un ayaklarını kesme niyetinde samimi ve cesur olan da yok.

Seçimden seçime statüko’dan dem vuranlar, seçim sonrası eylemsizlikleri ile birer statüko bekçisi olmakta.

Kuzey Kıbrıs siyasetinin özgün yapılarından biri aslında yaşanan paradoksal siyaset.

Muhalefete düşen de, Hükümet görevini yürüten de, statükonun yıkılmasından yana samimi bir eylemsizlik içerisinde siyaset yapmakta.

Hükümeti, muhalefeti, sağcısı ve solcusu ile birlikte adı konmamış, imzası atılmamış bir mutabakat hali içerisinde, Kıbrıs Türk siyaseti.

Muhalefet neden sürekli sessiz?

Birkaç kez konuştuktan sonra “Hükümet dinlemiyor” serzenişin ardından yedi uyurlar uykusuna dalmak da neyin nesi?

Ya da derin uykuda beyaz atlı prensini bekleyen pamuk prenses sendromunda mı , muhalefet?

Muhalefetin karakterinin değişmesi ve esas görevini yerine getirmeye başlaması ile bu toprakların kaderi değişir.

Sahi, muhalefetin görevi, Hükümeti toplum adına denetlemek ve kamusal fayda adına icraat ortaya koyması için yönlendirmek veya zorlamak değil midir?

Peki, politika biliminde eylemleri açıkça belli olan muhalefete dair, Kuzey Kıbrıs nasibini neden alamıyor?

Geleceğimizi şekillendiren sorunun temel dayanağı ise Hükümetleri ve muhalefetleri ile birlikte siyaset kurumunun “statüko”dan nemalanmasından başka bir şey değil.

Hükümeti ve muhalefeti ile birlikte, tüm aktörler ahtapotun ya beyni ya da ayakları konumunda.

Seçim sonuçlarına göre sadece yer değiştirmekte, ahtapotun uzuvları.

Ve bu topraklarda, özellikle 2005 sonrasında muhalefetin misyonu, ne yazık ki statükonun çimentosu olmaktan öte gidemedi.

Yeni bir Hükümet ve Devlet anlayışı ile birlikte yeni bir muhalefet anlayışının da siyaset kurumuna yön vermesi toplumsal bir ödev ve tarihsel bir sorumluluk.

Olağanüstü dönemlerden geçmekte olan Kıbrıs Türk toplumunun en fazla ihtiyacı olan şey, vizyon sahibi sorumlu muhalefetten başka bir şey değil.

Meclisin açılışından ana muhalefet partisi Tufan Erhürman ile bir önceki Hükümetin Başbakan yardımcısı Kudret Özersay’ın nisap sorununun aşılmasında ortaya koydukları sorumlu muhalefet anlayışı bir dönüm noktası ve yeni bir muhalefetin ilk adımı olmalı.

Muhalefet önünde iki seçenek durmakta.

Ya statükonun çarklarına uyarak misyon sahibi olarak üretmeyen eylemsiz muhalefet geleneğini sürdürecekler ya da sorumlu muhalefet anlayışı ile Devlet ve kamu çıkarı için tüm ezberleri bozarak ortaya vizyon sahibi sorumlu bir muhalif duruş koyacaklar.

Ya statükonun çimentosu olmaya devam edecekler ya da statükonun yıkılması için ilk tuğlayı çekip çıkaracaklar.

Hangi Erhürman ve hangi Özersay sorularının cevabı ise hangi muhalefet sorusunun cevabını da içerisinde barındıran hassas bir denge aslında.

Ve “statüko”nun esiri ve çimentosu olan bir muhalefet anlayışı Kıbrıs Türk’ünün artık kaderi olmamalı.