Geldi ve kapandık.

İyi de yaptık.

Dünyaya örnek olacak hızda kapandık.

Ve virüs ilk şaşkınlığını yaşadı!

Testler yapmaya başladık. Olanı gösteremedik, olmayana ‘’var’’ dedik.

Test yapmayı da yolda öğrendik…

Virüse karşı ‘’bilimsel’’ saldırılar yapmak amacıyla kurullar, komisyonlar, komiteler kurduk. Virüs neye uğradığını şaşırdı. Tam da bir bilimsel kurulun önerisine karşı taktik geliştirmişken, diğer kurulun önerisi karşısında dondu kaldı. Taktikler havada uçuşurken, virüs de ne yapacağını şaşırdı. Uğrayama çalıştığı mutasyonlar boşa gitti(!).

Virüsü izole etmeden, UV-C’nin virüse etkisini gösteren yayın yaptık. Sadece virüsü değil, Dünya Sağlık Örgütü’nü bile şaşkına çevirdik.

Virüse etkili olduğu iddia edilen ilacın yüzlerce kutusunun ortadan kaybolduğunu görünce havalara girdi, başka ilaçlar bulununca havası sönüverdi.

Pandemi hastanesini diğer hastaların arasına kurunca, bayram etti. Ancak insanlar ‘’ölürüm de hastaneye gitmem’’ deyince, hevesi kursağında kaldı.

Maskeler karaborsaya düşünce, en büyük düşmanından kurtulduğuna sevindi. Ama gelin görün ki, ev yapımı, el dikimi maskeler yüzlere yerleştirilince, hevesi bir kez daha kursağında kaldı.

Biraz siyaseti karıştırmak istedi, meclistekilere bulaşmaya çalıştı. Diğer virüslerden(!) fırsat bulup da bir tanesini bile enfekte edemedi. Kraliçe’ye bile bulaşan virüs, burada bulaşacak siyasetçi bulamamakla karizmasını da yerle bir etti (!).

Ülke kategorilerine göre bulaşmaya çalıştı. Ancak, kategoriler aynı havuzda eritilince, ‘’bunlar benden daha çok bulaştırma meraklısı’’ deyip vazgeçti.

Bulaştığı kişinin yanındaki karantinaya alınsın diye beklerken, sokağa salınıp evine gönderildiğini görünce, ‘’bu kadar da olmaz’’ demeye başladı…Zira, en sevdiği şeylerden birisi de, bir kişiye bulaşıp onlarca kişiyi karantinaya sokturmaktı…

Dünya ülkelerinde ikinci pikini ya da ilk dalgasının ikinci tepesini göstere göstere yaparken, KKTC’ye getiremediği dalganın derdi ile yandı tutuştu(!).

Ülkeler yasaları ile virüs krizini yönetirken, KKTC’deki yasaların, virüs krizi bahanesi ile siyaseten kullanıldığını görünce bir darbeyi de buradan yedi. Mahkeme koridorlarına ilk defa KKTC’de düştü!

KKTC’ye geleli 4 ay olmuştu.

Yaşam tarzımızı da tanıyacak kadar zaman geçmişti.

Okullara baktı, devlet dairelerine baktı, elektrik, su faturalarını inceledi. Utandı!

Bir tarafta saltanat, bir tarafta sefalet, anlam kargaşası yaşadı.

Adanın bölünmüşlüğü politikası ve polemikleri içerisinde, sınırı geçip geçmemekte bile ikilemde kaldı!

Günlerce kursağından bir lokma geçmeden yaşama tutunanları enfekte etmekten adeta utandı!

Yalancıktan iyilik perisi kesilen veya ortadan kaybolan para babalarını enfekte edip başını belaya sokmak istemedi.

Ha gayret!

Virüsü bıktırmamıza az kaldı,

Derdimizin virüs değil, kendimiz olduğunu anlamasına az kaldı!

Geldiğine pişman etmeden göndermek yok(!).

Dr. H. İlker İpekdal

İletişim: 0542-8529899