İki örnek, ikisi de tedaviye dirençli kronik vaka.

İlki Gazimağusa Devlet Hastanesi.

Yeni binası 2007 yılında açıldı.

Örnek bir binaydı. Kullanımı pratikti.

Gelin görün ki, alınan cihazlar halka değil, dışarıdaki sermayeye hizmet etti. Çalışmadı, çalıştırılmadı. Bozuldu durdu. Tamiri aylara yıllara yayıldı.

Bir kalp anjiyosu bile yapılamaz hale geldi, getirildi.

Lefkoşa’nın yollarını tuttu hastalar göğüslerini tuta tuta!

Ameliyathanelere tabiri caizse kilit vuruldu.

Gazimağusa’nın özel hastanelerinde, yani sağlığın paralel sermayesinde ise yüzler güldü, kazançlar çoğaldı.

Hastanenin kadrolu bazı doktorları işi o kadar abarttılar ki, kendi özel klinikleri için bastırdıkları antetli kağıtlarına yazdıkları tetkikler yapılsın diye, hastanenin sıra barkotlarını bastırdılar.

Yetmedi, özelde muayene edip, hastane reçetesi yazdılar.

Yetmedi, kamu personeline istirahati, kendi özelinde verecek kadar ileri gittiler.

Peki ne oldu?

Hastane neredeyse kapansa daha iyi denilecek derecede bakım ve işlev yoksunu hale gelmiş durumda!

İşte bu tabloda bile başhekimlik kavgaları medyalara taşındı.

Eski Sağlık Bakanı, başhekimi ‘’Tifüs salgını var’’ deyince, görevden alıp yerine birisini getirdi. Yeni Sağlık Bakanı da bu sefer, bu kişiyi alıp yerine birilerini getirmeye çalışıyor.

Birbirlerini şikayetler, itirazlar havada uçuşuyor başhekimlik adayları arasında!

Ne için?

Hizmet için mi? Hastaneyi ayağa kaldırmak için mi?

Değil!

Ego için değerli okurlar, kupkuru bir ego için!

Gelelim ikinci örneğe…

YÖDAK.

Yüksek Öğrenimin mabedi olması gereken yer.

Öğrenim adaletinin güvencesi,

İlim yuvalarının nefes borusu olması gereken yer.

Peki son durumda neler oluyor?

Kurumsal ağırlığını daha yerleştiği bina aşamasında kaybetti.

Kendi binası bile yok!

Kiracı!

Tıpkı ülkemizde temsil ettiği bilim gibi.

Kiracı!

Bilmi üniversite baronlarına kiraladığı için kiracı!

Sanki olmasa da olur denilecek türden verimsiz toplantıları nedeniyle kiracı.

Üniversiteleri kalkındıramadığı için kiracı!

Kendi yasasına bile yabancı!

Üniversitelerarası Akademik Koordinasyon Kurulu’nu işletmeme konusunda inatçı!

Ortalığa çil yavrusu gibi saçılan, üniversitelerin kendi belirledikleri kriterlere ses çıkaramayıp da her verilen akademik ünvanı ‘’sessiz kalarak’’ onaylayan bir YÖDAK bu!

Ülkemizdeki akademik yozlaşmanın da baş sorumlusu!

Peki son durumu nasıl?

Aynı!

Burada da makam savaşları.

Başkan kim olacak kavgası.

Ne için?

Ego değerli okurlar, yine kupkuru bir ego için!

İşte devletin hayati organlarından ikisi.

Ha devlet hastanesi ha YÖDAK!

Kurumlar farklı, tutumlar aynı…

Ne itibarları kaldı ne güvenilirlikleri.

Varsa yoksa makam koltukları dertleri!

H. İlker İpekdal

İletişim: 0542-8529899