Haravgi’nin “Başkan Çözümün Değil, Türkiye’yi ‘Cezalandırmanın’ Peşinde” başlığıyla aktardığı değerlendirmesinde Andreas Simeu, Rum Hukuk Dairesi’nin Rumların KKTC’deki, özellikle de Maraş’taki eski mallarını talepleri konusuna “müdahil olması gerektiği” görüşünü ortaya koydu ancak “konunun, mülkiyet meselesine hâkim olan veya bu konuda deneyim sahibi kişiler tarafından ciddiyetle tartışılması gerektiğini” de ekledi.
Simeu, TMK’nın Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) tarafından tanınmış olduğunu, KKTC’nin tanınmasının söz konusu olmadığını söyledi, Komisyon’un çalışma şekli hakkında bilgiler aktardıktan sonra şunları ekledi:
“Komisyon, Maraş’ın söz konusu bölgesindeki mal sahiplerine mallarının iade talebini reddetmek için hiçbir gerekçe sunamaz çünkü ‘yasa’ kimseye verilmemiş, ulusal güvenliği tehlikeye sokmayan,  kamu yararına kullanılmayan ve askerî bölge dışında bulunan mülkün sahibine iadesini öngörür. 
Bütün bu kriterler Maraş’ta geçerli. Komisyon aksi karar verirse AİHM’e başvuru yapılır ve AİHM’in mal sahibi haklı göreceğinden hiçbir kuşku yoktur. Ancak bu TMK’ya toplu başvuru yapılması gerektiği anlamına gelmez çünkü AİHM’e yapılan toplu başvurularda –TMK’nın kurulması yolunu açmıştı- olduğu gibi büyük tehlikeleri olur. Toplu başvuru yapılırsa avukatlar arasında koordinasyon olmayabilir, avukatlar tarafından kötü icraatta bulunulabilir, bazıları istimlak/tazminat başvurusunda bulunabilir ki bu felaket olur. 
Başvurular, sahte devletin komisyonu olduğu ve tanıma tehlikesi bulunduğu argümanıyla elini yıkamayı bırakması gereken Hukuk Dairesi’nin eşliğinde yapılmalı ki güçlü, sonuç alıcı ve yalnız Maraş için değil diğer bölgeler için de emsal teşkil edecek başvurular yapılsın.”
Kostas Apostolidis ise Maraş’ta açılacak bölgenin BM’ye teslim edilmesi gerektiği görüşünü ortaya koydu. TMK’ya başvurunun KKTC’nin tanınması anlamına geleceği iddiası geçerli olmadığını söyleyen Apostolidis “tanınıyor olan, AİHM’in mülkiyet konusunda belirlediği prosedürdür” dedi, özetle şunları ekledi:
“Hükümet, yaptırım dayatmak için Türkiye’yi kovalamayı bırakmalıdır çünkü Avrupa ülkelerinin Türkiye’de çıkarları olduğu için bunu yapamaz.  Hükümet Ankara’nın askerî statüden çıkardığı bölgenin BM Barış Gücü tarafından devralınmasını önermelidir. Bu olursa, Türkiye’den bölgeye müdahale olamaz. Hükümet bu öneriyi yapmalıdır, çünkü yeni düzenlemenin işlemesi için Barış Gücü ve Kıbrıs Türk liderliğiyle işbirliği olması gerekir. İki Toplumlu Kültürel Miras Komitesi de aynı zeminde, işgal oluşumunun tanınması söz konusu olmadan, tam bir başarıyla işledi.
Maraşlılar mallarını talep edebilirler çünkü bu şekilde Türkiye değerlendirmek için Kıbrıslı Rumların mülklerine müdahale edemez, böylece de hiçbir mülkün kaybedilmemesi güvence altına alınır. Hükümetin tavrı, yöntem düşünme ve esnek davranmadaki azizliğini gösteriyor. Başkan Anastasiadis maalesef konuyu ciddiyetle incelememiş, niyetinin böyle bir öneriyi görüşmek değil Türkiye’yi cezalandırmak olduğu görünüyor.”