DIŞİŞLERİ BAKANLARI KONSEYİ’NDE, AB’NİN DOĞU AKDENİZ BÖLGESİNE DAHA AKTİF MÜDAHİL OLMASINI İSTEYECEK
“ABD İLİŞKİLERİMİZE ARTIK TÜRKİYE İLE İLİŞKİLERİ VE/VEYA KIBRIS SORUNUNDAKİ GELİŞMELER ARACILIĞIYLA BAKMIYOR”
“TÜRKİYE’Yİ KIBRIS’TAN ÇIKARMAYI BAŞARMAMIZ ANCAK KIBRIS SORUNUNUN ÇÖZÜMÜYLE MÜMKÜNDÜR”
Lefkoşa, 19 Ocak 20 (.): Libya ile ilgili gelişmeler beklenirken Türkiye’nin Doğu Akdeniz’de yeni sondaj ilan etmesi üzerine Rum Dışişleri Bakanı Nikos Hristodulidis, Avrupa Birliği’nin Doğu Akdeniz’e daha aktif katılmasını sağlamak ve ABD ile ilişkileri daha da pekiştirmek maksadıyla yeni bir “diplomatik maratona” başlıyor. ¬
Fileleftheros’a verdiği özel söyleşide Lefkoşa-1 hedefinde sondaj ilanını “Türkiye Kıbrıs’ın deniz bölgesindeki faaliyetlerini tırmandırarak gerilimi artırmakta kararlı görünüyor” sözleriyle değerlendiren Hristodulidis, Rum yönetiminin eylemlerinin, “deniz sınırlarını hukuki ve siyasi açıdan zırhlandırdığı”  görüşünü ortaya koydu.
Gazete söyleşiyi  “Dışişleri Bakanı’ndan Diplomatik Ralli… Lefkoşa AB’nin Daha Aktif Müdahil Olmasını İstiyor, ABD İle İlişkileri Sıkılaştırıyor… Hristodulidis: MEB’i Hukuki ve Siyasi Açıdan Zırhlandırdık” başlık ve spotlarıyla manşete çekti.
Kısa süre önce Yunanistan’da Yunan dengi Nikos Dendias ile görüşmesi hatırlatılarak, “Bundan sonraki adımları belirlediniz mi? Bunlar nelerdir?” sorusuna muhatap olan Hristodulidis Dendias ile görüşmesinin önceden planlanmış olduğunu, Libya’daki gelişmeler nedeniyle gerçekleşmediğini ancak bu meselenin de ele alındığını söyledi.
DENDİAS İLE İMZALADIĞI İŞBİRLİĞİ METNİNİN KAPSAMI…
Dendias’la Kıbrıs sorunu, Türk-Yunan ilişkilerini, Türkiye’nin Avrupa perspektifini, AB’nin Rum-Yunan ilgi alanına giren konulardaki yeni yaklaşımına dair göstergeleri, Rum yönetimi ve Yunanistan’ın Doğu Akdeniz bölgesindeki inisiyatif ve faaliyetleriyle bağlantılı olarak bölgesel konuları masaya yatırdıklarını anlatan Hristodulidis şöyle devam etti:
“Bu konularda, yalnız siyasi değil teknik düzeyde de kurumsallaşmış ve rutin bir diyalog olması gerektiğinde mutabık kaldık. Bunun için ikili, bölgesel, Avrupa ve uluslararası düzeydeki işbirliğinin genişletilmesi ve derinleştirilmesi, ortak hedeflerin talebindeki etkinliğin geliştirilmesi hedefiyle rutin siyasi istişareler yapılmasını öngören bir metin imzaladık. Uluslararası alandaki ikili işbirliğinde özellikle ağırlık verilenler arasında şunlar sayılabilir: Kıbrıs sorunu, dış politikada savunma, güvenlik alanları, uluslararası enerji işbirliği, iklim değişikliği, kültür mirasının korunması, egemenliğinin ve iki ülkenin Doğu Akdeniz deniz bölgesindeki egemenlik haklarının savunulması,  AB çerçevesinde ve uluslararası örgütlerde Avrupa meselelerinde Akdeniz, Ortadoğu ve Güneydoğu Avrupa bölgelerindeki bölgesel gelişmelerde, üçlü işbirliği oluşumları kurulmasında ve ortak kamu diplomasisi uygulanmasında. Teknik işbirliğinde, karşılıklı menfaat olanakların güçlendirilmesi ve ilgili programların hazırlanması hedefleniyor. Bilgilendirme, iletişim, personel eğitimi, analiz ve stratejik planlama, kriz yönetimi, örgütlenme ve yönetim alanlarını kapsıyor.”
Rum ve Yunan hükümetleri arasında daha iyi bir koordinasyon olsa Türkiye’nin bölgedeki hareketlerinin önlenip önlenemeyeceği sorusuna karşılık ise, Rum ve Yunan hükümetlerinin, hedef ve taleplerini ileri götürmek için Türkiye’nin yaklaşımını benimsemesinin söz konusu olmadığını, böyle yaklaşımların uzun vadeli menfaat sağlayacağına inanmadıklarını söyleyen Hristodulidis şunları ekledi:
“Kıbrıs açısından daha somut konuşmam gerekirse,  bizim eylem ve faaliyetlerimizin diplomatik, siyasi ve hukuki eylemlerde odaklanması gerektiğine karar verdik ki buna herkesin katılacağına inanıyorum.  Gelişmelerin ardından koşmadığımızı, kimilerinin küçümsediği üçlü mekanizmaların önemini gösteren bir örnek vereceğim: komşu ülkelerle deniz sınırlarımızı uluslararası hukuka göre belirlememiz ve güçlü siyasi ilişkilerimiz üçlü işbirlikleri aracılığıyla temellenmektedir. Türkiye-Libya arasındaki hukuki zeminden yoksun mutabakatla yaşanmakta olan gelişmeleri engelliyor.  Yani eylemlerimiz deniz sınırlarımızı hukuki ve siyasi açıdan zırhlandırıyor. Aynı zamanda komşu devletlerin Kıbrıs MEB’indeki yasadışı eylemlere aleni tepkileri Türkiye’nin yasadışı davranmasını engellemedi, keza bizim beklentimiz de de engellemesi değil Türkiye’ye, bölge devletleri (Türkiye’nin) deniz sınırlarını belirleme yaklaşımı ve eylemlerine katılmadıkları mesajı verilmesiydi. Şunu da söyleyeyim, size gelişmelerin peşinden koştuğumuzu söyleyenler Türkiye’nin tepkisine neden olanın bizim davranışımız olduğunu iddia edenlerdir.”
Hristodulidis Türkiye’nin eylemleri ve Libya ile imzaladığı mutabakat ortadayken Rum ve Yunan hükümetlerinin MEB sınırlandırması yapmayı düşünüp düşünmediği sorusuna karşılık ise “Uğraştığımız diğer birçok konuda olduğu gibi, açıklanacak bir şey olduğunda bunu yapacağımızdan emin olabilirsiniz” dedi. 
ABD İLE İLİŞKİLER
ABD Dışişleri Bakanı Mike Pompeo’nun baharda Güney Kıbrıs’a gitmesinin beklendiği hatırlatılarak bu ziyaretten beklentilerin neler olduğu sorulan Hristodulidis, ana hedeflerinden birinin de “olumlu bir yaklaşım temelinde ABD ile ilişkileri güçlendirmek” olduğunu, Kasım 2018’de “güvenlik konularındaki işbirliklerinin kurumsallaşmasıyla ilgili “Niyet Beyanı”nı da bu çerçevede imzaladıklarını söyledi.
Hristodulidis kendisinin de geçen kasım ayında Washington’a giderek Pompeo ve ABD Dışişleri Bakanlığı yetkilileriyle görüştüğünü ve orada bazı önemli kararlar alındığını, Pompeo’nun -Güney’e yapacağı ziyaretin de diğer ABD’li yetkililerin ziyaretlerinin de bu çerçevede olduğunu belirterek şunları ekledi:
“ABD tarafında, ilişkilerimizi güçlendirmek için siyasi irade bulunması ve aşamalı olarak bu yönde gelişmeler olduğunu görüyor olmamız çok önemlidir. Bu gelişmeler çeşitli başlıklara dayanıyor ve çok yakında yeni açıklamalar yapacağız. ABD ile ilişkilerin güçlenmesinin önemli bir boyutu da ABD’nin ikili ilişkilerimize artık Türkiye ile ilişkileri ve/veya Kıbrıs sorunundaki gelişmeler aracılığıyla bakmıyor olmasıdır. Gerçekten de bu iki konu, görüşmelerimizin gündeminde yer alıyor ve belirleyici öneme sahiptirler ancak ABD’nin Kıbrıs Cumhuriyeti’ne yaklaşımına artık birçok farklı unsur daha katıldı.”
“(EASTMED’DE) KARARI DOĞAL GAZ REZERVİ BELİRLEYECEK”
Nikos Hristodulidis’e 2 Ocak’ta Atina’da imzalanan EastMed boru hattı inşaatı anlaşmasının pratik sonuçlar mı vereceği yoksa bu anlaşmanın, Türkiye’nin faaliyetlerinin yarattığı baskı nedeniyle iletişim maksatlı mı yapıldığı soruldu. Öncelikle Doğu Akdeniz’deki doğal kaynakların değerlendirilmesi seçeneklerinin incelenmesi gerektiğine işaret eden Hristodulidis, bu seçeneklerin EastMed boru hattı, Güney Kıbrıs’ta terminali, Mısır’daki terminal birimlerine taşıma, yüzer tesis ve Türkiye’ye boru hattı olduğunu kaydetti.
Türkiye’ye boru hattı döşenmesi seçeneğinin, mevcut durum nedeniyle olamayacağını ve incelenemeyeceğini söyleyen Hristodulidis “Diğer bütün seçenekler için hükümet olarak yapılması gereken her şeyi yapmak ve çeşitli seçenekleri olgunlaştırmak zorundayız. Kararı belirleyecek olan, rezervlerdir. Doğal gazın nakli için Kıbrıs ve Mısır’ın devletlerarası anlaşma yapması gerektiğinde ne olduğunu bir düşünün.  Hükümetler olarak, şirketler karar verirse, boru hattının yapılabilmesi için gerekli kurumsal çerçevenin oluşturulması maksadıyla devletlerarası anlaşma imzalamamız gerekti. Biz de hükümet olarak, her şeye hazırlıklı olabilmek için tam da yapılması gerekeni yapıyoruz”
“KIBRIS SORUNU EN KISA ZAMANDA ÇÖZÜLMELİDİR”
Hristodulidis’e, Güney Kıbrıs’ın işbirliği içerisinde bulunduğu bölge ülkeleri ile bölgedeki durumu ve Türkiye’nin davranışlarını görüşüp görüşmediği ve ortak bir eylem planı olup olmadığı da soruldu. Türkiye’nin tavrının, sürekli temas içerisinde oldukları bütün Doğu Akdeniz ülkelerine top yükün eylem gerektiği mesajı verdiğini söyleyen Hristodulidis Türkiye’yi “Bölgede karışıklık çıkaran, uluslararası hukuku dikkate almayan ülke” olarak suçladı, özetle şunları söyledi:
“Tam da bu nedenle Kıbrıs sorunu en kısa zamanda çözülmelidir. Çünkü Türkiye’nin Kıbrıs’tan gitmesini başarmamız ancak Kıbrıs sorununun çözümüyle mümkündür.  Kıbrıs sorunu çözülmeden öncelikle elde edilecek şey,  Türkiye’nin revize edilmiş ve öngörülemez tavrıyla Kıbrıs’ta daimi varlığıdır.
‘BRÜKSEL’İN BÖLGEYE MÜDAHİLİYETİNDEN MEMNUN DEĞİLİZ’
Doğu Akdeniz’deki gelişmeler, bölgenin jeostratejik önemine kuşku götürmez şekilde vurgu yapıyor. Bu çerçevede diğer ülkelerin,  olumlu bir yaklaşıma dayalı, uluslararası hukuka saygılı ve herhangi üçüncü bir ülke aleyhine olmayacak şekilde, daha aktif katılımını cesaretlendiriyor ve hoş karşılıyoruz. Doğu Akdeniz’e daha aktif katılması gereken ve bunda çıkarı olan Avrupa Birliği’dir. Brüksel’in bölgeye müdahiliyetinden (müdahiliyet seviyesinden) memnun değiliz ve bu kaçınılmaz olarak AB’nin ve üyesi ülkelerin menfaatine olmuyor. Doğu Akdeniz AB ile komşudur ve başrol oynamak zorundayız çünkü bölgede cereyan eden olumsuzluklar Avrupa’yı da etkiliyor. Bölgenin perspektifleri AB’ye yardımcı olabilir ve önemli ölçüde güçlendirebilir. Brüksel’e yaklaşımımız da budur ve bu politikanın uygulanmasında somut şekilde katkı koymaya hazırız.”
Kıbrıs sorununda önümüzdeki dönemde herhangi bir şey olmasını bekleyip beklemediği sorulan Hristodulidis, Cumhurbaşkanı Mustafa Akıncı ve Rum Yönetimi Başkanı Nikos Anastasiadis’in BM Genel Sekreteri Antonio Guterres’le Berlin’de yaptığı görüşmeden çıkan sonucu ve Genel Sekreter’in açıklamasının içeriğinin, elde edilebileceğin en iyisi mantığıyla, olumlu olduğu görüşünü ortaya koydu.
“MÜZAKERE OLSUN DİYE MÜZAKERE EDİLMEZ”
“Tabii arzumuz ve istediğimiz daha iyi bir sonuç çıkmasıydı. Maalesef, daha olumlu gelişmeler için altyapı olmasına rağmen Türkiye’nin, Berlin görüşmesinden önce BM’ye Brexit ve Kıbrıs Türk toplumundaki sözde seçim prosedürü nedeniyle böyle bir gayrı resmî görüşmeye rıza gösteremeyeceğini bildirmesi nedeniyle, başarılamadı. Özlü müzakerelerin yeniden başlayabilmesi için uygun ortam olması gerektiğini herkes anlıyor. Müzakerelerin yeniden başlamasının ilan edilmesi hedefini taşıyan Crans Montana tipi gayrı resmî nitelikli görüşmede, müzakerelerin olumlu sonuçlanması perspektifine sahip olmasına olanak tanıyacak, ihlal ve meydan okumaların olmadığı, ortamın oluşturulması taahhüt edilmelidir. Müzakere olsun diye müzakere edilemez. Müzakerelerin Crans Montana’da koptuğu yerden yeniden başlamasını ve olumlu sonuçlanma perspektifine sahip olması isteniyorsa, özlü müzakereleri ve istenilen sonucu güçlendirecek uygun ortam hakim olmalıdır.
‘9 AĞUSTOS’TA BAŞLAMIŞ OLAN PROSEDÜR DERHAL DEVAM ETMELİ’
İki liderin 9 Ağustos görüşmesinin sonuçlarıyla oluşan bir perspektif olduğunu ve bunun, Genel Sekreter’in Berlin görüşmesinin ardından yaptığı açıklamayla da güçlendiğini düşünüyorum. Şu anda gereken,  uluslararası toplumun, BM Güvenlik Konseyi’nin, Genel Sekreter’in, AB’nin esasen Ağustos’ta başlamış olan prosedürün derhal devam etmesi ve en kısa sürede müzakerelere Crans Montana’da kalınan noktadan derhal başlamamız için Türkiye’ye koordineli müdahalesidir. BM Güvenlik Konseyi’nin, iyi niyet misyonu raporu vesilesiyle yapılacak bir sonraki görüşmesi, bu yönde net bir mesaj gönderilmesine iyi bir fırsattır.” 
(ŞA/HÖ)  
**************