Anadolu halkı, yağmur suyunun toprak ile buluşmasının bereket getirdiğine inanır.

“Akılsızlık çağına” yüzlerce yıldır direnen zeytin ağaçlarının “delice” denilen yabani sürgünlerine yapılan aşının eğer yağmurun bereketi ile kök buluşmazsa tutmayacağına da inanır, bilge Anadolu halkı.

En yakınımız Anadolu gibi uzaklardaki medeniyetler de binlerce yıldır, yağmuru bereket olarak görür, sevinçle karşılar, özlemle gökten bereket yağmasını bekler.

Yağmurun hayat dışında yıkım ve ölüm gibi kelimeler ile özdeşleştiği ender  coğrafyalardan biri, Kuzey Kıbrıs.

Ve dünyanın ortasında, medeniyetlerin kavşağı olan bu küçücük adanın halkı, her yağmur yağışında bereket olarak beklenen yağmurun felakete dönmesini çaresizce izliyor.

Gökten gelen bir ceza gibi yağmurun tüm hayatı alt üst etmesini, şehirlerin yağmur suyu ile birlikte bir kaos içerisinde boğulmasını yaşıyor, Kıbrıs Türk’ü.

Küçük yerleşim yerleri ve kırsal kesimlerde de durum çok farklı değil.

Her yağmur yağışında umutsuzluk ile birlikte aciz ve çaresiz olduğunu hissetmesi, kaderi olmamalı Kıbrıs Türk’ünün.

Her yağmur, Devletin acizliğini bir kez daha yüzümüze vurmamalı artık.

Mesela, çocuklarınız güvende ve sıcak sınıflarda, dolayısıyla okullar tatil olmayacak diyebilmeli Milli Eğitim Bakanlığı.

Dikkatli olun ancak asfalt yollarımız güvenli, evinizden dışarıya rahatlıkla çıkabilirsiniz diyebilmeli, Bayındırlık ve Ulaştırma Bakanlığı.

Devlet memurları güven içerisinde mesailerine gelip gidebilir, idari tatile gerek yok diyebilmeli, Başbakanlık.

Her kış mevsimi, bereketin felakete dönüşmesi değişmezken, değişmeyen diğer bir şey ise yetkililerin koro halinde “…mevsim normallerinin üzerinde yağış düşmesinden dolayı…” cümlesi ile başlayan bahaneler ile dolu açıklamalarına inat Kıbrıs Türk’ünün doğal afetler karşısında güvenliğini sağlamak ve can ile mal kayıplarını engellemek için  hayatları pahasına basmadık yer bırakmayan Sivil Savunma Teşkilatı ve Polis ile İtfaiye Teşkilatı mensupları yanında teyakkuz halinde bekleyen Mücahit ve Mehmetçik..

Sahi, hiç düşündünüz mü, Dünya yağış oranları ortalamasına göre doğal afete neden olan yağış miktarının ne olduğunu?

Hiç uzağa gitmeyelim, Türkiye Cumhuriyeti Tarım ve Orman Bakanlığı Meteoroloji Genel Müdürlüğünün resmi internet sayfasında doğal afet tehlikesine neden olan veya olabilecek mevsim normalleri üzerinde yağış miktarları mevcut.

Örneğin 3 Kasım 1995 tarihinde Antalya’ya 1 saat içerisinde düşen 131 mm’lik yağmur miktarı, tehlike sınırı. 24 saate denk gelen oran ise 490.8 mm.

KKTC Bayındırlık ve Ulaştırma Bakanlığı Meteoroloji Dairesinin resmi internet sayfasında 1 saatlik değil 1 günlük olarak ölçülen toplam yağış oranlar ise şöyle:

Gazi Mağusa 33 mm, Girne 28 mm, Güzelyurt 12,2mm, Lefkoşa 13,7 mm ve İskele 28,7 mm.

Kahrolmamak, isyan etmemek elde değil.

1 saat içerisinde yağan 131 mm’lik yağmur doğal afet sınırındayken, Kuzey Kıbrıs’ta 1 günde yağan ve tüm ilçelerin ortalaması olan metrekareye düşen yaklaşık 25 mm’lik yağmur, doğal afet etkisini yapması ve Kıbrıs Türk’üne doğal afeti yaşatmasının açıklanabilir bir yanı olamaz, olmamalı.

Gerçi, 4 can alan sel sularının asfalt yolda işinin ne olduğunun teyide muhtaç olmadığı ama  sel sularına kapılan aracın korkuluk olmayan yerden yuvarlandığının teyide muhtaç olduğunu açıklayan Bakanlar olduktan sonra, böylesi bir zihniyet ve vicdana sahip Hükümetler olduktan sonra, metrekareye düşen ortalama 25 mm’lik yağmurun, Kıbrıs Türk’üne doğal afeti yaşatmasında şaşılacak bir durum olmamalı.

Ve her yağmur yağdığında, gökten gelen bereketin bir ceza gibi felakete dönüşmesinin nedenlerini arasında altyapı eksikliklerini ve yetersizliklerini bahane olarak sıralamakta gösterdikleri başarı karşısında Hükümet ve Bakanları ile Belediyelerden iki ana beklentisi var, Kıbrıs Türk’ünün.

Kış yağmurlarının can ve mal kayıplarına neden olması karşısından sel ve taşkınlarının kontrolü, baraj, gölet, sulama ve drenaj kanalları, kanalizasyonların tasarımı ve dere yataklarının ıslahı gibi konularda taşkın kontrol işlerinin planlanması ve projelendirilmesinin mevcut kaynakların optimal kullanımı ile yapılma becerisini ve iradesini Devletin ilgili tüm kurumlarının ortaya koyması.

Ve kaynak ve personel yetersizliklerinin artık bahane olarak ortaya konmaması.

Avuntu mudur, pollyanacılık mıdır bilinmez ama kış yağmurlarının henüz bir can ve mal kaybının yaşanmasına neden olmaması sevindirici yanlarından biri.

Ve diğer bir sevindirici yan ise, 2000’li yılların başında CTP’li Belediye Başkanlarının verdiği inşaat izinleri ile beton bir kaleye dönen özellikle Girne ve Gazi Mağusa’yı unutarak, kış yağmurlarını ve yaşananlarının nedeni olarak 1974 sonrası kurulan “statüko !”yu ve düzeni göstererek solculuk!  oynayıp Devlet düşmanlığı yapanların artık siyaset sahnesinde olmaması ve tartışmaların gerçekler üzerinden sürdürülmesi.

“Akılsızlık çağı”nın bir daha yaşanmaması ve gökten yağan yağmurun felaket yerine artık bereket olması umudu ile.