Dışişleri Bakanı Hüseyin Özgürgün, Avrupa Birliği (AB) Komisyonu tarafından dün açıklanan “2012 Türkiye İlerleme Raporu ve Genişleme Sürecine dair Strateji Belgesi”nde Kıbrıs konusunda yer alan taraflı ve haksız ifadelerin tümüyle kabul edilemez olduğunu vurguladı. 

Özgürgün, AB’nin, şu anda dönem başkanlığını yapan “yarım devlet” Güney Kıbrıs Rum Yönetimi’ni sırf memnun etmek amacıyla gerçeklerin bu denli çarpıtılmış olmasının, birliğin savunduğunu ve ileri sürdüğü evrensel değerler ile de büyük bir çelişki oluşturduğunu kaydetti.

Özgürgün, AB’nin, Kıbrıs’taki gerçekler ışığında çözüme samimiyetle katkı koymak istemesi durumunda, yapması gerekenin Rum ağzıyla tarafsızlık ve hakkaniyet ilkelerinden uzak raporlar yayınlamak yerine, 26 Nisan 2004 tarihli Konsey Kararı doğrultusunda Kıbrıslı Türklerin izolasyonunu sona erdirmek amacıyla verdiği taahhütleri yerine getirmek olduğunu belirtti.

Dışişleri Bakanı Hüseyin Özgürgün, AB Komisyonu tarafından dün açıklanan “2012 Türkiye İlerleme Raporu ve Genişleme Sürecine dair Strateji Belgesi”ni değerlendirdi.

Özgürgün, söz konusu belgelerde her yıl Türk tarafına yöneltilen ezbere dayalı, haksız eleştirilerin bu yıl daha da sert bir üslup kullanılarak yer aldığına dikkat çekti.

Bu gelişmenin, Kıbrıs Rum tarafının tezleriyle birebir örtüşen Kıbrıs sorununa ilişkin değerlendirme ve tespitlerin AB Dönem Başkanlığını yürüten GKRY’nin temsilcileri tarafından kaleme alınmış olabileceğini akla getirdiğini ifade eden Özgürgün, raporda yer alan hakkaniyet ilkeleriyle bağdaşmayan ve Türk tarafından kabul edilmeyen ifadeler bulunduğunu ifade ederek, şöyle devam etti:

“Türkiye’nin Kıbrıs sorununun kapsamlı ve adil bir şekilde çözümlenmesini teminen  müzakerelere verdiği destek ve katkı, somut adımlarla kanıtlanmışken, raporda adadaki çözümsüzlüğün Türk tarafından kaynaklandığını ima eder bir üslup kullanılması ve Türkiye’den aktif destek beklentisinin tekrarlanması kabul edilemez bir yaklaşımdır.

Hiç şüphesiz bu yaklaşım, Rum tarafının uzlaşmaz tutumu nedeniyle çıkmaza giren müzakere sürecinde Rum liderliğini çözümsüzlük yönünde daha da cesaretlendirmekten başka bir amaca hizmet etmeyecektir.

Esasen, adada yerleşmiş BM parametreleri zemininde adil ve kalıcı bir çözüm samimiyetle arzu edilmekteyse, bu yönde bir çağrının uluslararası camiayla dalga geçer bir şekilde müzakerelerde zamana oynayan ve tutumunu sürekli sertleştiren Rum tarafına yapılması gerekirdi. Kaldı ki, Rum uzlaşmazlığının ana nedeni Rum tarafını kollamak suretiyle onları sürekli şımartan uluslararası camia ile kapsamlı bir çözüm öncesinde Rum tarafını gayrı yasal ve tek taraflı bir şekilde tüm Kıbrıs adına üye yapan Avrupa Birliği’nin hakkaniyetsiz tutumudur.

Anlaşılan, AB Türk tarafının suçlamak suretiyle Rum uzlaşmazlığını örterek esasen kendisinin bu konudaki günahlarını da örtmeye çalışmaktadır. Dolayısıyla, raporda çözüm müzakerelerinin çıkmaza girdiğine atıfta bulunulurken, bunun sorumlusunun Rum tarafı olduğunun ortaya konmaktan kaçınılması sürpriz değildir.”

Dışişleri Bakanı Hüseyin Özgürgün, Türk tarafının müzakerelerde samimi olduğuna ilişkin olarak kendisini kanıtlamaya ihtiyacı olmadığına vurgu yaparak, Türk tarafının 2004 Annan planı esnasında ve 2008’de başlayan son müzakere sürecinde çözüm iradesini ortaya koyduğunu anımsattı.

Özgürgün, 1 Temmuz 2012 tarihinden önce kapsamlı bir çözüm bulunması ve tüm Kıbrıs’ı meşru bir şekilde temsil edebilecek yeni bir ortaklığın AB Dönem Başkanı olması yönünde Kıbrıs Türk tarafının gösterdiği tüm iyi niyet ve çabanın, Rum tarafının zamana oynama taktiği nedeniyle sonuç vermediğinin tüm taraflarca bilindiğini ifade ederek, şunları kaydetti:

“Raporda Rum politikasını destekler şekilde kaleme alınan Doğu Akdeniz’de petrol ve doğalgaz arama faaliyetlerine ilişkin ifadeler de gerçekleri yansıtmaktan uzaktır. Bilindiği üzere, çözüm müzakerelerinin devam ettiği bir dönemde GKRY tek taraflı olarak petrol ve doğalgaz arama faaliyetleri başlatarak bölgede bir oldu bitti yaratma çabasına girmiştir. Bölgede gerginliği artıran bu gelişme karşısında Türk tarafının sessiz kalmasını beklemek adil bir yaklaşım değildir.

Rum tarafının tek taraflı girişimleri karşısında Kıbrıs Türk tarafı, Anavatan Türkiye’nin de tam desteğiyle, adanın doğal kaynakları üzerinde eşit haklarını korumak amacıyla gerekli adımları atmıştır ve atmaya devam edecektir.

Aynı zamanda, bölgede tansiyonun artmasına sebep olan bu önemli sorunun hakkaniyetli bir şekilde halledilmesi ve Kıbrıs’ta iki taraf arasında güven ortamı oluşturulması amacıyla Kıbrıs Türk tarafı 24 Eylül 2011 ve 29 Eylül 2012 tarihlerinde, New York’ta doğal kaynakların hakça paylaşımına ilişkin öneriler sunmuş, ancak bu öneriler Rum tarafınca kabul görmemiştir.

Tüm bu gerçekler ışığında, AB’nin çözüme samimiyetle katkı koymak istemesi durumunda, yapması gereken Rum ağzıyla tarafsızlık ve hakkaniyet ilkelerinden uzak raporlar yayınlamak yerine, 26 Nisan 2004 tarihli Konsey Kararı doğrultusunda Kıbrıslı Türklerin izolasyonunu sona erdirmek amacıyla vermiş olduğu taahhütleri yerine getirmektir.”