Kıbrıs Türk demokrasisi üzerinde dolaşan daha doğru bir ifade ile dolaştırılarak oy avcılığı için kullanılan kara bulutların kaynağı neresi diye sorulsa cevap elbette Ankara olmaz.

Cumhurbaşkanlığı seçimlerinden hayal kırıklığı ile çıkan bir parti ve Genel Başkanının oy artırma amacı ile Ankara ve Türkiye sözcülüğüne soyunmasından dolayı acı da olsa sorunun cevabı Lefkoşa’dan başkası değil.

Hükümet görüşmeleri ve olası Hükümet modelleri üzerinden siyaset yapmak elbette politikanın ruhunda var ancak seçimin başarısızlığını hedef kitlenin karşısında onarmanın yolu ve yöntemi de Ankara’nın sözcülüğüne soyunmak olmamalı.

Ankara sözcülüğüne soyunarak Türkiye’nin yakın çalışamayacağı bir Hükümete de ekonomik protokolün gereği olan maddi yardımları yapmayacağı iddiasını ise ortaya atmak en basit ifadesi ile politika bilmemek ve en derin ifadesi ile de Kıbrıs Türk toplumu ve Türkiye’nin tarihsel bağlarına ihanet etmekten başka bir şey değil.

Etnik kökeni doğulan coğrafi mekana indirgeyerek Türkiyeli-Kıbrıslı ayrımı yaparak oy artırma yolunu seçenler nasıl ki dün “bizi bize” düşürerek yürüttükleri politikaların başarısız olduğu ve Kıbrıs Türk toplumundan destek görmediğini kabul etmek istemeden farklı bir dil ile yine yanlış yolda ilerlemekten vazgeçmemeleri ülke demokrasisi adına utanç verici.

Ankara ve Lefkoşa arasında yeni bir suni krize neden olmanın sonuçlarını ise düşünemeyecek kadar sığ ve bir o kadar da vizyonsuz bir duruştan başka bir şey değil, Türkiye’nin sözcülüğüne soyunanların açıklamaları.

Ve eğer soyundukları sözcülük ve kendi kendilerine verdikleri rolün ise zerre kadar doğruluğu olsaydı Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde yüzde 5.36’nın üzerinde oy almaları gerekmez miydi?

Hesap ortada.

Ve belli ki sandıktan çıkan mesaj ise anlaşılmamış.

Anlaşılmamış ki, dün Türkiyeli-Kıbrıslı ayrımı üzerinden oy devşireceğini sanarak az daha Rum’un yapamadığını başaracak olanlar bugün seçimlerdeki hezimeti Ankara’nın hükümet kurulma sürecinde sözcülüğüne soyunarak giderecekleri yanılgısı ile hareket ediyorlar.

Ve dün Türkiyeli-Kıbrıslı ayrımcılığı ile oy devşirmeye çalışanların bugün izledikleri yol ise sadece ve sadece tek bir sonuca hizmet etmekte.

Ve ne “yaman bir çelişkidir” ki anavatanı en çok sevdiğini iddia edenler tarafından anavatan Türkiye’yi Kıbrıs Türk’üne hedef yapanların ayni olması.

Bilmiyorlar mı ki “işgüzarlık” ile hareket ederek Ankara para göndermeyecek “kara propagandası”nın sonucunun Kıbrıs Türk’üne anavatan Türkiye’yi hedef göstermek olduğunu?

Bilmiyorlar mı ki müdahale iddiası ile “kara politika” yapanların bekledikleri fırsatı hiçbir doğruluğa dayanmayan açıklamaları ile verdiklerini?

Bilmiyorlar mı ki Kıbrıs sorunu müzakere masasında Rum komşularımız tarafından “hurafelere” dayanan iddiaların yeniden masaya Kıbrıs Türk tarafının önüne konulacak olmasına vesile olacaklarını?

Yoksa umursamıyorlar mı?

Görüş ayrılıkları olsa da Ankara her zaman Lefkoşa’ya eşit mesafede durarak tarihsel sorumluluğunu unutmadığını da görmek istemeseler de bir gerçek.

Cumhurbaşkanlığı seçimi öncesinde yüksek tutulan hedeflere ulaşılmadığı takdirde halka verilen sözleri de unutmadan YDP ve Genel Başkanı Erhan Arıklı’nın 2018 genel seçimlerde aldıkları yüzde 6.99 oy oranının yaklaşık 2 sene sonra gerçekleşen Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde yüzde 5.36 ‘ya gerilemesinin nedenlerini doğru bir bakış açısı ve “işin kolayına kaçmadan” değerlendirmesi gerekli.

Öncesinde bu topraklara ve Kıbrıs Türkü ile anavatan Türkiye arasındaki tarihsel bağlara ve geleceğe ihanet etmemek içi iki şeyden vazgeçmeleri gerek.

İlki Türkiyeli-Kıbrıslı Türk ayrımı üzerinden politika yapmayı bırakmak.

Diğeri ise Ankara’nın sözcülüğüne soyunarak oy artırmaktan ve akıl-vicdan tutulmasına esir olan iddialar ile anavatan Türkiye’yi Kıbrıs Türk’üne hedef göstermekten vazgeçmek.

Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde yaşanılan hezimeti gidermenin yolu bu olmamalı.