Levent Özadam - Mesaj Kutusu

[email protected]

Önce empati yapmak gerek…

Diyelim ki Ankara’da Cumhurbaşkanı Erdoğan ile görüşmek istedik!

İmkan ve ihtimal yok ama resmi müracaatımızı da yaptığımızı farz edelim…

Cevabı gelir mi bilemeyiz ama eminiz ki olumsuz bir cevap bile en azından bir aylık bir sürede gelir!

Ama hiçbir zaman biz Erdoğan’ı telefonda arayıp yarın geliyoruz demeyiz, diyemeyiz…

O da kesinlikle yarın atla uçağa gel, görüşmeyi ayarlarım demez…

Doğrusu da budur zaten!

Cumhurbaşkanlıkları devleti temsil eder…

En üst makam olduğu için de saygınlık esastır!

O saygılığı da sever ya da sevmeyiz herkes korumakla mükelleftir…

Açık ve net yazıyoruz;

Cumhurbaşkanlığı makamı Dingo’nun Han’ı değildir…

Her ne kadar bu makama aday olurken ‘kapım sonuna kadar açık olacak’ dese de her şeyin bir nizamı, intizamı vardır!

Bu olay bizde artık çoktan ciddiyetten uzaklaşmış ve saygınlık ayaklar altına alınmıştır…

Son günlerde hızla tırmanan Tatar alerjisinin boyutların bilerek ya da bilmeyerek tırmandırılması bu ülkede kimseye yarar getirmez!

Cumhurbaşkanlığının içyapısını bilmiyoruz ama belli ki orada da bir takım aksaklıklar olduğu gerçektir…

Özellikle medya ile ilişkiler en önemlisi!

Hoş Cumhurbaşkanı Tatar hemen her konudaki haberleri kendi sosyal medya hesaplarından paylaşıyor ama bu onun görevi mi, o da tartışma konusudur…

Diyeceğimiz başta ifade ettiğimiz saygınlık konusuna başta Tatar ve ekibi hassasiyet göstermelidir!

Tamam Tatar bildiğimiz eski dosttur ama şu anda oturduğu makam da şaka bir makam değildir…

Siz ne kadar ciddi olursanız insanlar da sizi ciddiye alırlar!

İster basın mensupları olsun isterse vatandaşın elbette Saray’a girmek gibi bir hakları vardır ama bu belli kıstaslara bağlanmazsa Saray, makam olmaktan çıkar ve gelen geçen hanına döner…

Sonra da dışarıdan gelenlerin ağzına sakız verip karşı kampanya başlatmalarını sağlarsınız!

Ondan sonra yapacağınız gerçek olsa da her türlü açıklama havada asılı kalır, muhaliflerin de eline bolca malzeme verirsiniz…

Son zamanlarda bir tetikçi medya söylemleri aldı başını gidiyor…

İşine gelince medyayı bağrına basanlar işine gelmedi mi bunun adına tetikçi deyip sıyrılmak istiyor…

Bir kere belirtelim;

Tetikçi medya söylemlerinin birçoğu doğrudur…

Bu konuda bize de sıklıkla hem iş dünyasından hem siyasilerden hatta yargıdan bile şikayetler yapılmaktadır!

Bunun önü kesilmedikçe de tetikçilik ve sözde medya adı altında saldırılar devam edecek ve sadece insanlar değil ekmeğini sadece medyadan kazananlar büyük zarar görecektir…

Tabi ki biz sadece şikayet etmekle geçiştiriyoruz bunu!

Burada da hem devlete ama en çok da medya örgütlerine büyük görevler düşmektedir…

Bunun önüne geçilmesi de artık kaçınılmaz olmuştur!

TDP’nin çiçeği burnunda genel başkanı Mine Atlı bize göre iyi bir başlangıç yapmıştır…

Geçtiğimiz gün TAK Ajansına önemli açıklamalarda yaparak en azından ne kadar şeffaf olacağının da ilk mesajlarını vermiştir!

Hele de şu itirafa bakar mısınız?

“Eğer erkek olsaydım çok önceden genel sekreter hatta parti başkanı olurdum…”

Yeni bir parti başkanı olarak cesur bir söylemdir bu!

Zira Mine hanım cinsiyet eşitsizliği konusunda sadece sağ partileri değil, kendi partisi de dahil tümünü suçlayarak ülke gerçeklerini yüzümüze vurmuştur…

Bu zorlu yolda kendisine başarılar dileriz!

Ta ki sabırlar taşıncaya kadar tabi ki…