Darbeci Nikos Samson’un oğlu, DİSİ milletvekili Sotiris Samson ile aynı partiye mensup Kiryakos Hacıyannis’in, Kuzey Kıbrıs’taki Rum mallarını alıp satanlar hakkında hapislik cezası öngören bir yasa tasarısını Rum Temsilciler Meclisi’ne sunmaları, KKTC’deki hukukçulardan sert tepki gördü.

Eşdeğer Mal Sahipleri Derneği Başkanı, Vakıflar İdaresi Eski Genel Müdürü Taner Derviş ise, Rumların bu tavrına karşılık kapalı Maraş kentinin derhal açılmasını önerdi. Derviş “Maraş’ın büyük bir bölümü vakıf malıdır ve kısa sürede işletmeye açılması ekonomik açıdan bizlere büyük avantajlar sağlayacaktır” dedi.

Müzakere süreci devam ederken, ayrıca karşılıklı geçişlerin sürdüğü bir dönemde böylesi bir önerinin Rum Temsilciler Meclisi’ne yasa tasarısı olarak sunulması, bazı hukukçular tarafından “Rumların Kuzey’deki Mal Tazmin Komisyonu’nu bertaraf etme çabası” şeklinde yorumlandı.

Derviş: Türklerin mülkiyet hakkı ertelendi

Kıbrıs Vakıflar İdaresi Eski Genel Müdürü Taner Derviş, Kıbrıs Rum Meclisine sunulan önerinin ‘sürpriz’ olarak değerlendirilmemesi gerektiğini belirtti.

2004 yılında aynı yaklaşımla Kıbrıs Türkleri aleyhinde AB ülkelerinde tutuklama emri kararı alınması için bir süreç başlatıldığını ancak sonuçlandırılamadığını söyleyen Derviş, gelinen aşamayı sağlıklı şekilde değerlendirmek için tarafların mülkiyet politikalarına bakmanın yeterli olacağını ifade etti.

Derviş, Kıbrıs Rum yönetiminin geliştirdiği çok yönlü ve kapsamlı eylem planı çerçevesinde AİHM üzerinden hukuki süreci, AB platformunda siyasi süreci ve Rum İçişleri Bakanlığı tasarrufu ile iç hukuku işlettiğini belirtti.

Kıbrıs Rum Yönetimi’nin AİHM ve KKTC’de oluşturulan Mal Tazmin Komisyonu üzerinden hukuki süreci tek taraflı şekilde yürüttüğünü anlatan Derviş, bu planın başarılı şekilde yürütülerek, AİHM’de ve Mal Tazmin Komisyonu’nda alınan hukuki kararlar ile Kıbrıslı Rumlara eski mülklerinin abartılı tazminat ödemeleri ve iadesinin öngörüldüğünü söyledi. Derviş, ilaveten KKTC’nin Türkiye’nin askeri kontrolü ve hükümranlığı altında olduğuna vurgu yapıldığına dikkat çekti.

AİHM’in, Kıbrıs Türk halkının ada üzerindeki mülkiyet ve siyasi haklarını yok saydığını belirten Derviş, “Özetle AİHM ve Mal Tazmin Komisyonu Kıbrıs Rum Halkının tezlerine uluslararası hukuk platformunda meşruluk kazandırmaktadır. Kıbrıs Rum Yönetimi, AB organları üzerinden tezlerini siyasi platforma da taşımış bulunmaktadır. Bu bağlamda, özellikle Maraş’ın Kıbrıslı Rumlara verilmesi ve adadaki Türk askerinin çekilmesi ağırlıklı olarak Avrupa Birliğinin gündemine yerleşmiş bulunmaktadır.  Kıbrıs Rum Yönetimi Kıbrıslı Türklere ait taşınmaz malların yönetimini Rum İçişleri Bakanlığı bünyesine alarak Kıbrıslı Türklerin mülkiyet haklarını çözüm sonrasına ertelemiş bulunmaktadır” dedi. 

KKTC yönetiminin herhangi bir mülkiyet planı olmadığını, Kıbrıs Rum Yönetiminin geliştirdiği plan çerçevesinde hareket ederek bu plana uyum sağladığını ifade eden Taner Derviş, bu edilgen uygulama çerçevesinde, Kıbrıs Türk halkının 1958 yılından bu yana uğradığı kayıplar ile 132 yıllık vakıf emlak yağmasının kapsamlı bir şekilde ortaya konmadığını, sonuçta Kıbrıs Türk halkının mülkiyet ve tazminat haklarının yitirildiğini belirtti.

Derviş, AİHM’in aldığı tek taraflı kararla, KKTC’de münhasıran Kıbrıslı Rumlara hizmet eden Mal Tazmin Yasası’nın çıkarıldığını ifade ederek bu yasa çerçevesinde Mal Tazmin Komisyonu oluşturulduğunu anımsattı.

AİHM sürecinde Kıbrıs Türk tarafının telafisi mümkün olmayacak hatalar ile Kıbrıs Türk halkının mülkiyet haklarını koruma kapasitesini kaybettiğine dikkat çeken Derviş, eşdeğer taşınmaz mal haklarının hukuk ve karşılıklı ilkeler temelinde yürütülmemesinin, Kıbrıs Türk halkının mülkiyet haklarını uluslararası platformda zayıflattığını belirtti.

Derviş, uluslararası siyasi platformda herhangi bir girişim yapılmadığını da söyledi.

“Mülkiyet politikası iflas etmiştir”

Taner Derviş, mülkiyet konusunda Türk tarafının edilgen politikalarının iflas ettiğini söyledi.

Başarı için alternatif stratejik planlara ihtiyaç duyulduğunu belirten Derviş, şöyle devam etti:

“Ada genelinde 1958 tarihinden itibaren işgal edilmiş veya zarara uğratılmış özel mülkiyet hakları ile, 1878 tarihinden itibaren Kıbrıslı Rumlar tarafından işgal edilmiş vakıf mülkiyete sahip çıkılmadığı takdirde Kıbrıs Türk halkının mülkiyet ve tazminat temelinde uğrayacağı kayıplar dolayısıyla, KKTC olarak veya mutasavver eşit ortak olarak statüsünü ve yaşamını devam ettirmesi mümkün görülmemektedir. Bu kabustan çıkış yolu vardır”.

“Kapalı Maraş’taki Rum işgalciler aleyhine tazminat davaları açılmalıdır” diyerek çıkış yolu önerilerini sunan Derviş, Vakıflar İdaresi tarafından başta Arestis, Lordos ve Türkiye aleyhinde dava açmış veya açmamış işgalciler aleyhine mahallinde yargı ilkesi çerçevesinde Mağusa Kaza Mahkemesi’nde tazminat davaları açılması gerektiğini söyledi.

Derviş, bu kapsamda, Türkiye Cumhuriyeti aleyhinde açılmış davaların temelinin de ortadan kalkacağını belirtti. Derviş, 36 yıllık kullanım kaybı için 40 milyar dolar tutarında tazminat talep eden işgalci                                                                                                                                                                                                               

Rumlara karşı 133 yıllık kullanım kaybı için Vakıfların bu miktarı aşacak boyutlarda tazminat talep etme hakkına sahip olduğuna dikkat çekti.

“Kapalı Maraş turizm-ticaret merkezi olmalı”

Kapalı Maraş bölgesinin yerleşim dışında tutulmasının sosyal, ekonomik ve çevre sorunlarına neden olduğuna işaret eden Derviş, Vakıflar İdaresi’nin Kapalı Maraş’ı bir master plan çerçevesinde ekonomiye kazandırması gerektiğini belirtti. Derviş, Kapalı Maraş’ın yeniden inşa edilerek devreye konmasının KKTC için önemli sosyo-ekonomik kazanımlar içerdiğini ifade etti.

Tek taraflı AİHM ve Mal Tazmin Komisyonu kararları çerçevesinde ödeme yapılmaması gerektiği görüşünü ortaya koyan Derviş, AİHM ve Mal Tazmin Komisyonu kararları çerçevesinde ödeme yapılmasının hata olduğunu savundu. Derviş, “Herhangi bir ödeme yapılmasının, Kıbrıslı Rumlara tek taraflı mal iadesi ile birlikte                                                                                                                                                                                                                                                                                 
40 milyar dolara ulaşması beklenen tazminat ödemelerine yol açacak, diğer taraftan Kıbrıs Türk Halkının mülkiyet hakkı Rum Yönetimi tarafından gasp edilmiş olacaktır” dedi.                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                 

“Mal Tazmin Komisyonu lağvedilmeli”

KKTC’de tek taraflı şekilde oluşturulan Mal Tazmin Komisyonu’nun lağvedilmesi gerektiğini belirten Derviş, mülkiyetle ilgili herhangi bir komisyonun, eşitlik ve karşılıklılık ilkeleri temelinde, eşzamanlı olarak her iki tarafın iç hukuk sistemleri çerçevesinde oluşturulmasının önemine değindi.

Derviş, ada genelinde hukuk kurallarına aykırı olarak gasp edilmiş vakıflar için kapsamlı eylem planının uygulamaya kanmasını istedi.

Derviş, şöyle devam etti:

“1878 tarihinden itibaren, hukuk kurallarına aykırı bir şekilde gasp edilmiş vakıf emlaktan kaynaklanan mülkiyet ve tazminat hakları için ulusal ve uluslararası platformda ayrıntılı tespit ve eylem planları hazırlanıp Resmi Makamlar ve Sivil Toplum Örgütleri tarafından savunulmalı ve uygulamaya konmalıdır.

Vakıf mülkiyeti ile ilgili konularda muhatap Türkiye Cumhuriyeti Devleti değil Kıbrıs Vakıflar İdaresi olmalıdır. Bu suretle, Türkiye Cumhuriyeti Devleti üzerinde yoğunlaşan siyasi ve hukuki baskılar bertaraf edilmiş olacaktır.

Ada genelinde 1958 tarihinden itibaren zarara uğratılmış özel mülkiyet kayıpları talep edilmelidir.

1958 tarihinden günümüze kadar Kıbrıs Türk Halkına ve  Kuruluşlarına ait varlıklara yapılan zarar, uygulanan gasp ve kısıtlamalardan kaynaklanan mülkiyet, değer ve gelir kayıpları talep edilmelidir.

Eşdeğer taşınmaz mal uygulamaları KKTC Anayasasının öngördüğü hukuk ilkeleri temelinde yapılmalıdır.  

KKTC’de bulunan eski Rum taşınmaz mallarının tasarrufu KKTC Anayasasında öngörülen ilkeler çerçevesinde yapılmalıdır. Bu bağlamda Güney Kıbrıs'ta taşınmaz mal bırakmış göçmenlerin tazmin edilmesi iki kesimlilik ve karşılıklılık ilkelerini öngören uluslararası hukuk ilkeleri ile de uyumludur”.

Görgün: Uluslararası arenada geçerliliği yok

Avukat Ali Rıza Görgün, “KKTC’nin hudutları içerisindeki tek hükümran idare, bizim kendi halkımızın seçmiş olduğu hükümet temsilcilerinden oluşur” dedi.

Topraklar içerisinde Kıbrıs’ın güney kesiminin geçirdiği yasaların uygulanması, kabul görmesi veya cebren izahının mümkün olmadığına dikkat çeken Görgün, her ülkenin kendi hudutları içerisinde egemenlik haklarına sahip olduğunun altını çizdi.

Görgün, KKTC’nin de tanınmamış olsa dahi, en azından de- fakto geçerliliği ve tanınmışlığı bulunduğuna işaret ederek aile mahkemelerinin boşanma ilanları, ahvali şahsiyeyle ilgili mahkeme kararları, İngiltere dahil KKTC’yi tanımayan tüm ülkelerce tanındığını belirtti.Görgün, Rumların söz konusu yasa önerisinin sadece kendi kendilerini tatmin etmek olduğunu ve müeyyidesi olmadığını söyledi.

Öte yandan, Avrupa hukuku altında, özellikle İngiliz İnsan Hakları Yasası doğrultusunda olaya bakıldığında, Rumların; Avrupa tutukluluk emri marifetiyle gerçekleştirmeye çalıştıkları bir tutuklamayı da içeren yasal takip metotlarının, Avrupa hukuku ve İngiliz insan hakları hukuku altında kabul görmediğini ifade etti.

Uluslararası arenada da bu önerinin herhangi bir geçerliliği söz konusu olmadığının altını çizen Görgün, tek sorunun yabancı uyruklu Avrupa kökenli ve Avrupa Birliği içerisinde yer alan ülkelerin uyruklarınca KKTC’de satın alınacak malların, bu kişilerin kendi ülkelerindeki mahkemelerde, Kıbrıs Rum tarafındaki mahkemelerince alınacak kararların tanınma ve temsili sonucu ortaya çıkabileceğini belirtti.

“Gasp etmek, başka şey”

Görgün, Rum meclisine sunulan yasa önerisinin KKTC’deki eski Rum malı “gasplarının” addedilmesini öngörmesiyle ilgili, “Üçüncü uyruklu vatandaşların gasp etmek amacıyla, mal almaları söz konusu değildir. Gasp etmek, zorunla başkasına ait olan bir mala hakiki sahibini kullanımdan mahrum etmek amacıyla el koymak demektir” dedi.

KKTC’den taşınmaz mal satın alan kişilerin, başka herhangi bir kişinin malını gasp etmek amacıyla değil, burada mülk sahibi olmak için, ülkemizdeki yasalar altında bu malların maliki görünen kişilerden mal aldıklarını belirten Görgün, bu durumda ne satanın ne de alanın gasp gibi eyleme hukuken taraf olduğunu söyledi.

“Amaç, Mal Komisyonu’nun etkinliğini kaldırmak”

Görgün, devletlerarası kamu hukuku altında Birleşmiş Milletler gözetimi tahtında güneydeki Türkler’in kuzeye, Kuzey’deki Rumlar’ın güneye göç ettirildiğini anımsatarak Makarios- Denktaş anlaşmaları sonucunda, kuzeye gelen nüfusa buradaki devlet veya idarecilerin uluslararası hukukta ye alan ihtiyaç adı altında kişileri barındırmak için toprak tahsis etmesi gerektiğini söyledi.  Tahsisin, güneyde bırakılan mal varlıkları esas alınmak suretiyle, yine ülkede çıkartılan eşdeğer mal yasaları altında yapıldığını ifade eden Görgün, devletlerarası kamu hukuku altında yapılan işlemlerin yasal olduğunu vurguladı.

Görgün, Rumların tüm amacının Taşınmaz Mal Komisyonu’nun etkinliğini ve kabul görülürlüğünü ortadan kaldırmak olduğunu savundu.

Görgün, şöyle devam etti:

“Devletlerarası kamu hukuku altında dünya mahkemesinin verdiği birçok emsal ve bağlayıcı kararda, Kıbrıs konusu gibi konularda mülkiyet haklarını esas almak yerine, dünya mahkemesi malından mülkünden edilen veya malı mülkü elinden alınan kişilere; örneğin Alman Yahudilerine, Çekoslovakya’da yaşayanlara mallarını vermek yerine karşılığında tazminat vererek sorunları halletti.

Taşınmaz Mal Komisyonu AB’nin de onayladığı ve BM’de kabul gören, çareler üretmek suretiyle malı elinden alınan kişilerin ihtiyaç sebebiyle, tazminini öngören kararlar üretiyor.

Dünya barışını tehdit eden bütün siyasi olay ve ortamların çözümünü tazminat esasına göre olmasına hükmetmiştir.

Siyasilerin bazıları dünya mahkemesinin bu kararlarını görmedi ve AİHM’in mülkiyete dayalı davalarda verdiği emsal davalarını dikkate aldılar. KKTC’nin müdafaası AİHM’de bugüne kadar yanlış ve eksik yapılmıştır. Bu yüzden rahatsızlık duyuluyor. Bu meseledeki çözüm merhum cumhurbaşkanı Rauf Denktaş’ın öngördüğü gibi global tazminat esasına dayanmalıdır”.

Bedevi: Siyasi maksatlı

Barolar Birliği Başkanı Ünver Bedevi de, DİSİ milletvekilleri Kiriakos Haciyannis ve 1974 yılındaki faşist darbede bir kaç günlüğüne Cumhurbaşkanı ilan edilen ünlü EOKA’cı Nikos Samson’un oğlu Sotiris Samson tarafından Rum meclisine sunulan yasa önerisinin hayat bulacağını düşünmediğini söyledi.

Siyasi maksatlar amacıyla bu önerinin hazırlandığını belirten Bedevi, çözüm için müzakere süreci ve karşılıklı geçişler sürerken, Mal Tazmin Komisyonu’na çok sayında Rum’un müracaatı varken, söz konusu önerinin yapılmasının sorun yaratmaya yönelik olduğunu savundu.

Bedevi, “İşgal zihniyeti suçlaması, geçişler dursun, Rumlar müracaat etmesin” şeklindeki görüşü savunan önerinin Kuzey’de de satışa aracı olan emlakçı ve avukatlar için sorun yaratacağını belirtti.

Bedevi, önerinin geçmesi halinde, kuzeyde herhangi bir malın satışında aracılık eden emlakçı ve avukatın bilgisinin güneydeki yetkililerinin elinde bulunması durumunda, güneye geçtiklerinde haklarında cezai işlem yapılacağını ifade etti.

Hasipoğlu: Anayasalara aykırı

Avukat Oğuzhan Hasipoğlu da, söz konusu yasa önerisinin AİHM Demopulos kararıyla kurulmasına ışık tutulan Taşınmaz Mal Tazmin Komisyonu’nun (iç hukuk yolu) işleyişinin bertaraf etmek için atılmış bir adım olarak niteledi.

Söz konusu yasa önerisinin uluslararası hukuka aykırı olduğunu vurgulayan Hasipoğlu, AİHM’in Rumlara vasilik yasalarını değiştirmeleri için direktif verdiğini ve Rumlar’ın kendi yasalarını vasilik adı altında dondurarak Türk malları üzerinde işlem yapmadığını anımsattı.   

Hasipoğlu, AİHM’in güney yönetiminden ilgili yasa hakkında esneklik istediğini belirterek “Bunu yapmayıp bizim Mal Tazmin Komisyonu’na başvuran, çare talep eden Rumlar için cezalandırmaya gidiliyor” dedi.

Önerinin yasalaşması halinde uluslararası hukuka aykırılık olacağını yineleyen Hasipoğlu, insanların hak arama özgürlüğü elinden alındığı için Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi, KKTC Anayasası ve Kıbrıs Cumhuriyeti Anayasası’na aykırılık olduğunu ifade etti.

Hasipoğlu, Mal Tazmin Komisyonu’na başvuran Rumlar’ın caydırılmak istendiğini belirterek “planlı bir eylemdir” dedi.

7 ve 5 yıl hapis önerisi

1974 yılında Cunta darbesinin baş aktörlerinden olan Nikos Samson’un oğlu, DİSİ milletvekili Sotiris Samson ile yine DİSİ milletvekili Kiriakos Haciyannis’in Rum Temsiler Meclisine sunduğu yasa önerisinde “gasp maksadıyla başka birine ait taşınmaz malı alıp, satan kişi suç işlemiş sayılır ve 7 yıl hapsi söz konusudur. Yine, aynı suçu işleme girişiminde bulunan da suçludur ve 5 yıl hapsi söz konusudur” ifadesi yer alıyor.

Yasa önerisinde, KKTC’deki eski Rum taşınmaz mallarının alım-satımı şu şekilde tarif ediliyor:

“Başka birinden toprak satın alma veya kiralama veya başka birinden ipotek kabul etme veya herhangi bir şekilde borçlandırmayı kabul etme veya taşınmaz malı herhangi bir şekilde kullanmayı kabul etme veya kullanma veya taşınmaz maldan şahsi çıkar elde etmek için başka birinden satın almak veya kiralamak için anlaşma yapmak”

Taşınmaz malın da “Kıbrıs Cumhuriyeti’nin otoritesi dışında kalan, Türk askeri tarafından işgal edilmiş bölgede bulunan taşınmaz” olarak tarif edildiği yasa önerisi, Rum Meclisi Hukuk Komitesi’ne sunuldu. Tasarının, çok yakında genel kurulda görüşülmesi bekleniyor.

Ergül Ernur - Kıbrıs Gazetesi