Günlerden pazartesi.

Aylardan Kasım.

Miladi takvim, 1983 ‘ü sayarken Hicri 1404 ve Rumi 1399’da.

1983’ün 318.nci gününe denk gelen Kasım’ın 14’ünü gösterirken takvim yaprakları, kimsecikler fark etmese de güneş o gün başka bir güne doğdu.

Zeytin hasadı için ovalarda olan köylü de, şeherde işinde gücünde olan da, ekmek parası için yollara düşen de, çocuğunu güven içerisinde büyüten anaların da sabırla beklediği bir şey vardı, 1968’den beri devam eden Rum tarafının “çözümsüzlük çözümdür” siyaseti ile Kıbrıs Türk’ünü belirsizlik içerisine mahkum etme oyunları karşısında.

Kıbrıs’ın kuzeyi sıradan bir güne uyanırken, Silihtar burcu halkın temsilcilerini ağırlamaya hazırlanıyordu akşam için kurulan kardeş sofrasında.

1983 yılının, 14 Kasım pazartesi akşamı, kardeş sofrasında yerlerini alan Kıbrıs Türk Federe Devlet meclisinde halkın temsilcisi olan tüm milletvekillerine, ertesi gün Cumhuriyet ilan edileceği açıklandı.

İtiraz da olmadı, muhalefet de.

Kısa süreli bir şaşkınlık dışında belki de ilk ve son kez kardeş sofrasında tam bir birlik yaşandı.

Neden 15 Kasım diye sorulan bir soruya ise, “Geçitkale çatışmalarının yıl dönümü” diye cevap verir, Rauf Denktaş.

Ve Kasım’ın 15’i, günlerden salı, “Bağımsızlık Bildirgesine” hükümetten muhalefete tüm milletvekilleri imza koyarak meclis oturumunda oy birliği ile Cumhuriyetin kuruluşunu kabul edildiğini dünyaya ilan eder.

Muhalefet ve sol parti milletvekillerinin “Bağımsızlık Bildirgesine” ilk önce imza koymaları ise Rum tarafındaki şoku daha da artırır.

Sokaklardan önce Kıbrıs Türk’ünün yüreği bayram yeri olur.

Kıbrıs’ın kuzeyindeki sevinç, coşku ve bayrama, İngiltere başta olmak üzere dünyanın dört bir yanındaki Kıbrıslı Türkler de katılır.

Rauf Denktaş ve Fazıl Küçük el ele yürek yüreğe “dağ başını duman almış, yürüyelim arkadaşlar” diye haykırırken Cumhuriyet ve tam bağımsızlık kararı alan Kıbrıs Türk’ünün meclisi, ülkem dediği bu topraklarda Rum toplumu ile birlikte eşit siyasi haklara sahip olduğunu ve haklarından asla vazgeçmeyeceğini de iradesi ile ortaya koyar.

Ve Kıbrıs Türk halkının tüm dünyaya baş kaldırıp eşit olarak yaşama iradesini ilan etmesinden günümüze tam 36 yıl geride kaldı.

Ve bugün Cumhuriyetin ilan edilmesine karşı çıkanlar, kardeşçe yürek yüreğe imzalanan “Bağımsızlık Bildirgesini” hangi şartlarda imzalandığını düşünmüyor.

Düşünemiyorlar, o günün siyasi ve ekonomik şartlarında KKTC ilan edilmese idi, bugün ne olurdu?

Nerede ve hangi şartlarda olurduk, vatan toprağından Kıbrıs Türk’ünü kovmak isteyen ve takvim yaprakları 2019’u gösterirken hala Kıbrıs Türk’üne yaşayacaksan azınlık olarak yaşayacaksın diye şart koşan Rum toplumu karşısında?

Cumhuriyetin bugün, eşitliğimizin en büyük güvencesi olduğunu, düşünmek istemiyorlar.

Eleştirmeli, daha iyisini istemeli, yanlışlara taraf olmamalı Kıbrıs Türk’ü elbette, ama bu toprakları, Cumhuriyeti ve Devlet’i sevmekten asla vazgeçmemeli.

Çünkü, Cumhuriyet, hepimizin gözyaşı, gülüşü, alın teri, duası, sevinci, dünü, bugünü ve yarını değil de nedir?

Doğru yönetemeyenlerden hesap da sormalı, kızmalı da Kıbrıs Türk’ü elbette, ama bu topraklardan Cumhuriyet ve Devletinden asla umudunu kesmemeli.

Çünkü,  Cumhuriyet, sürdürülebilir, eşit siyasi egemenliğin gerçek anlamda olduğu yeni bir anlaşmanın da teminatı değil de nedir?

1878 yılından 1974’e kadar ezilen, öldürülen, sürgün edilen, açlığa mahkum edilen, azınlık muamelesi yapılan, yok sayılıp hor görülen,  bir toplumun namusudur, Cumhuriyet bugün.

Ve Kıbrıs Türk’ünün namusu ve onuru ile hep birlikte kurduğu Cumhuriyet, çocuklarımızın bu topraklarda özgürce yaşamalarının da en büyük garantisidir.

SEN, ÇOK YAŞA CUMHURİYET……