Kıbrıs sorunu ile ilgili 50 yılı aşkın süredir devam eden taraflar arasındaki mücadele yeni bir boyut kazanmış durumda..

Türkiye Cumhuriyeti ve dolayısıyla Türk Dışişleri Bakanlığı’nın 2005 Annan Planı Referandumu sonrası ortaya koyduğu ve zaman zaman kesintiler yaşansa bile çoğu zaman KKTC Dışişleri Bakanlığı ile eşgüdümsel yürüttüğü politikalar ve ortaya koyduğu irade, 56 yıldır çözülmeyen Kıbrıs sorununa dair birçok ezberi de bozmuş durumda.

KKTC Başbakanlığı himayesinde “Kapalı Maraş”ta düzenlenen ve TC üst düzey devlet yetkililerinin de katıldığı yuvarlak masa toplantısı ile de ezber bozmaya devam ederek, Kıbrıs Rum Yönetimini sürdürülebilir olası bir çözüme zorlama stratejisini, Kıbrıs Türk tarafı ve Türkiye Cumhuriyeti büyük bir kararlılıkla sürdürüyor.

Toplantının, Kapalı Maraş içerisinde düzenlenmesi bile başlı başına önemli mesajları içerisinde barındırmakta.

Doğu Akdeniz’de oynanan satranç oyunundan Maraş açılımını bağımsız düşünmek ve hatta değerlendirmek  fotoğrafın tamamını görememektir elbet, ancak bugün sadece Maraş ile ilgili şeytanın avukatlığını yapmak da zorunluluk olarak karşımızda durmakta.

Maraş açılımı ve Maraş ile ilgili Türk tarafının ileri diplomatik ve siyasi hamleleri  gündeme gelir gelmez, basından meclise, sivil toplumdan derneklere kadar tüm aktörleri ile Kıbrıs Türk solu süreci sıradanlaştırmak ve önemsizleştirmek için ideolojik körlük ile hareket etmeye başladılar.

Kimileri koro halinde BM Güvenlik Konseyi kararları dururken Maraş’ı açmak kolay mı diye üst notalardan algı operasyonu yürütedursun, kimileri  Ernosto Che Guevera’nın “Küba Günlüğü” tadında romantik sosyalist  ve  bir o kadar da hayalci bir duruş ile şiirsel makaleler üzerinden farklı bir koldan algı yaratmaya uğraşsın, ötekiler Maraş kimlere peşkeş çekilecek diye kıskançlık ve husumete dair insanoğlunun yumuşak karnını okşaya dursun,  bazıları 1974 sonrası Maraş’ın talan ve yağmaya uğramasının hesabının iki topluma da sorulması gerektiğine dair gerçekliği de görmemek için çabalasın, öbürleri Maraş’ın yeniden inşası için gereken milyarların nereden ve nasıl bulunacağının hesabının imkansız olduğuna dem vurarak sürece destek verenleri hayalcilik ile suçlayadursun ancak bir gerçek var ki ;

AB’den aldıkları destek ile de  söz konusu kesimler ve Rum tarafı da Türkiye Cumhuriyetinin devlet geleneği ve diplomasi kadrolarının gücü ve KKTC Hükümetinin kararlılığı ile birlikte ortaya koyulan iradenin yarattığı etkinin gücünü kırmanın peşindeler.

Ve Maraş açılımını, “zamanı yanlıştı, Cumhurbaşkanı Mustafa Akıncı davet edilmeliydi” ve benzeri sığ tartışmalara hapsederek bazı gerçekleri de Kıbrıs Türk halkının gözünden kaçırarak oyunu sürdürmek istiyorlar.

Mesela, Cumhurbaşkanı Mustafa Akıncı ve çevresi, Kıbrıs ve Maraş ile ilgili Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi kararlarının sorgulanmayan, sorgusuz  sualsiz  itaat  edilmesi gereken ilkeler olduğu mitini yıkan, Prof. Dr. Peter Pernthaler’in  “Kıbrıs Sorununa Federal veya Konfederal Bir Çözüm” başlıklı çalışmasından bihabermiş gibi yaşıyor.

“KKTC’nin tanınmamasına yönelik, 541/1983 ve 550/1984 sayılı kararlar, sadece siyasî nitelikli karardır ve yasal bağlayıcılığı yoktur. Kaldı ki bu kararlar, hukukî olarak çelişki arz etmektedirler. Çünkü en başta Kıbrıslı Rumların gerçekleştirdiği ve ayrı bir Türk devletinin kurulmasına neden olan gayri yasal eylemleri dikkate almamaktadır”  tespiti ile çalışmasında bilimsel ve farklı bir bakış ortaya koyan “federalizm ve federasyon modelleri” üzerine önemli çalışmalara imza atan Avusturyalı hukukçu Prof. Dr. Peter Pernthaler,  “BM kararları dururken söz konusu kararlar dışında adım atmak mümkün değildir” paradigmasını yerle bir etmekte.

Mesela, Cumhurbaşkanı Mustafa Akıncı ve çevresi, BM Türk Derneği tarafından 24 Ekim 1985 tarihinde basılan ve Zaim Necatigil imzası ile yayınlanan “Son 25 Yılda Kıbrıs ve Birleşmiş Milletler” isimli kitabın 76.ncı sayfasında  yer alan “…aslında Rum yönetimi, BM’den bununla ilgili birçok karar çıkartmıştır. Dolayısıyla bu kararlar da Rum yönetimine manevî destek sağlamaktan öteye geçmemektedir. Bunlar, “karşılıksız çek” niteliğinden öteye geçmeyen kararlardırlar”  açıklaması ile yine ezber bozan 1978-1983 yılları arasında Rum Dışişleri Bakanlığı yapmış Nikos A. Rolandis’in açıklamalarından da bihabermiş gibi yaşıyorlar.

Mesela, Cumhurbaşkanı Mustafa Akıncı ve çevresi, BM Güvenlik Konseyinin Kıbrıs ve Maraş ile ilgili almış olduğu kararları tabu olmaktan çıkaran, yaratılan algı ile birlikte gerek Kıbrıs Türkü’nün gerekse Türk Dış politikasını zihnine takılan kelepçeyi açıklamaları kıran ve bahse konu kararları Rum toplumuna verilen manevi destekten öte geçmeyen “karşılıksız çek” olarak nitelendirerek top yekün tabu olmaktan çıkaran Nikos A. Rolandis gibi gerçekleri görmezden geliyorlar.

Ve geleceğimizi zihinlerde yaratmaya çalıştıkları psikolojik engeller ile ipotek altına almaya çalışanlar ve Maraş açılımını kritik Cumhurbaşkanlığı seçimlerine malzeme yapmak isteyenler eski Rum Dışişleri Bakanı Nikos Rolandis kadar cesur ve Prof. Dr. Peter Pernthaler gerçekçi olmaktan kaçıyorlar.

 “Kapalı Maraş” toplantısı ile bir kez daha ortaya konmuştur ki, Rumları masaya getirmek ve Kıbrıs sorununun sürdürülebilir olası bir model içerisinde çözümünü zorlamak için Türkiye ve KKTC kararlılığını sürdürmekte.

Ve ezber bozan stratejik siyasi hamleleri ile Türkiye ve Kıbrıslı Türkler devletleri ile birlikte tarih sahnesinde yerini alan bir özne olarak Rumların 1968’den beridir sürdürdükleri “çözümsüzlük çözümdür” siyasetine “artık yeter” iradesi ile karşı çıkmakta.

“Fotoğrafın büyüğünü” görmekten kaçarak “zamanı yanlıştı, Cumhurbaşkanı davet edilmeliydi” ve benzer kısır tartışmalar içerisinde boğulanlara inat, Kıbrıs sorununa dair mesajlar, Maraş toplantısının içinde saklı.

Kıbrıs Rum toplumu ve dünya kamuoyu mesajı alırken, Kıbrıs kuzeyinde hala “sağır sultanı” oynayanlar var.