Bağımsız Cumhurbaşkanı Adayı Serdar Denktaş’ı temsilen Genç TV’de Nazar Erişkin’in sorularını yanıtlayan sosyolog araştırmacı Kudret Akay, “bu seçimde artık her şeyi beklerim ben. Öyle bir hale geldi ki Maraş’ta alana helikopterle filan inmeye başlanırsa hiç şaşırmayın. Hiç beklemediğimiz, hiç hayal etmediğimiz, aklımızdan geçmeyen şeyler oluyor” dedi.

“MARAŞ KONUSUNU SEÇİM MALZEMESİ YAPMAYIN”

Akay, bundan bir ay ya da daha fazla öncesinde Serdar Bey, Maraş’la ilgili gelişmeler konusunda kamuoyunu üst üste pek çok kez uyarmıştı: ‘Maraş konusunu seçim malzemesi yapmayın, bütün dünyanın tepkisini üzerimize çekeceksiniz. Zaten çok dar bir alanda izolasyon altında olan Kıbrıs Türkünü dünya tarafından daha çok dışlatacaksınız.’ demişti. Maalesef bu söyledikleri teker teker olmaya başladı” dedi.

“ALEYHİMİZE YENİ BİR KARAR ÇIKACAK”

Avrupa Birliği’nden çıkan karar, arkasından güvenlik konseyi yarın toplanacak… Bunlara hiç gerek yoktu Maraş’ın açılabilmesi, eski sakinlerinin gelip yerleşebilmesi için zaten siyasal arenada bir konsensüs vardı. Buna karşı çıkan yoktu. Her şeyden önce bir insani bir konudur bu. Bunu seçim malzemesi yapılmaması gerekirdi. İkincisi Kıbrıs’ta Türklerin öncelikleri ile ilgilenseydiniz. Çünkü uluslararası hukuk kurallarına mümkün olduğunca yakınlaşarak ve BM Güvenlik Konseyi kararlarını mümkün olduğunca uygulayarak, bizim yönetimimiz altında açılacaktı burası. Bütün bunlar elimizdeyken ve bir konsensüs varken ve gerçekten doğru dürüst bir şekilde açılabilme ihtimali yüksekken, maalesef bir adayın hırsı yüzünden bu hallere geldik. Şimdi güvenlik konseyi büyük bir ihtimalle daha önceki kararlarına atıfta bulunarak, Kıbrıs Türklerinin aleyhine yeni bir karar çıkaracak.

“AÇILAN MARAŞ DEĞİL SAHİLİN BİR KISMIDIR”

Seçime malzeme yapıldı Maraş, zaten açılan Maraş değil sahilin bir kısmıdır. Buna açılma diyen adaylardan bir tanesi Başbakan ki, hükümet henüz istifasını vermediği için kendisi başbakandır. Gerçekten açılabilmesi mümkündür, elinde altın gibi bir fırsat vardı çünkü konsensüs vardı. Açılmasına muhalif olan bir kesim yoktu. Seçim sonrasında oturulup Maraş, eski sakinlerine doğru dürüst açılırdı… Beklenseydi, seçim uğruna Kıbrıslı Türklerin bir kez daha dünya tarafından suçlanma riski ortadan kaldırılırdı. Bunu yapmaya değer miydi gerçekten? Bizim söylediğimiz bu...

“HEM SEÇİM YASAKLARINI DELDİLER HEM DE SİYASİ PROPAGANDAYA DÖNÜŞTÜRDÜLER”

Serdar Bey’in dikkat çektiği bir konu bu: Bir yanda bir su gelişi, aynı anda Maraş’ın açılımının açılması gibi bir konuyu, Sayın Başbakan uçağa bindi Ankara’ya gitti ve oradan Türkiye Cumhurbaşkanı Sayın Erdoğan ile birlikte bize duyurdu… Bunun öncesinde Yüksek Seçim Kurulu çok net olarak yayınladığı bildiriyle, ‘baraja su geldiğinde sakın bunun etrafında bir gösteri, bir toplantı yapmayın, bu seçim yasaklarına girer.’ dedi. Sanki Yüksek Seçim Kurulu bunu dememiş gibi o gün bir değil iki tane gösteri yaptılar… Sadece su için değil Maraş için de hem seçim yasaklarını deldiler hem de siyasi propagandaya dönüştürdüler.

Bağımsız Cumhurbaşkanı Adayı Serdar Denktaş’ı temsilen Genç TV’de Nazar Erişkin’in sorularını yanıtlayan sosyolog araştırmacı Kudret Akay konuşmasına şöyle devam etti;

Şimdi gerçekten çok ciddi bir tehlike ile karşı karşıyayız. Bir yanda devletine sahip çıktığını söyleyen hatta iki devletli çözümü, KKTC’yi dilinden düşürmeyen bir cumhurbaşkanı adayı ve Başbakan; ama diğer yanda devletin bütün kurumlarını yok sayan bir aday var… Özellikle bu Maraş açılımıyla ilgili yaptıkları o canlı yayında Cumhurbaşkanlığı makamını yok saydılar, meclisi yok saydılar, hükümeti yok saydılar, Bakanlar kurulu kararını yok saydılar, Yüksek Seçim Kurulu’nu yani yargıyı yok saydılar… Siz bir devletin bütün kurumlarını yok sayarsanız, orada gerçekten bir devlet yok demektir. Bunu bir Başbakan, bir cumhurbaşkanı adayı yapmamalıydı. İşaret ettiğimiz nokta budur. Yoksa Maraş açılımına ya da suyun gelmesine kimse karşı değildir.

Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne başvuran Rumlar açtığımız plajda gelip yüzmeye mi başlayacaklar? Ortada bir Siyasal propaganda vardır. Adayın birinin bunu propaganda olarak kullanması vardır. Evet Türkiye’nin aleyhine yüzlerce dava beklemektedir. Taşınmaz Mal Komisyonu Maraş’tan gelen başvuruları kabul etmemektedir. İki nedenle kabul etmemektedir; bir askeri bölgedir, o bölgeden başvuru kabul edilemez. İkinci neden ise Mağusa’da Evkafın aldığı ‘Maraş vakıf malıdır’ kararının hâlâ yürürlükte olmasıdır. Bu nedenle Kıbrıslı Rumlar Taşınmaz Mal Komisyonu’na yani bizim iç hukukumuza başvuramadıkları için doğrudan Strazburg’a gidiyorlar. Ne olacak bunun sonucunda? Türkiye milyarlarca dolarlık tazminatla karşı karşıya kalacak. Evet, işin bu boyutu var ama bu boyutun çözümü bu değil, bu tam tersine daha da tehlikeli hale getirir.

“HEP BÖYLE DİYE DİYE GELDİK BUGÜNLERE…”

Başından beri bu kampanyada tek farklı şey söyleyen ki bunu cesaretle söyleyen kişi Serdar Denktaş’tır. Dünya bizi bir alt yönetim olarak algılıyor. Eğer sizin Başbakanınız Maraş’ın açılması için Türkiye’ye uçar, Türkiye Cumhurbaşkanına ‘Sayın Cumhurbaşkanım talimatlarınızla Maraş’ı açıyorum’ derse siz istediğiniz kadar bağımsız, egemen, demokratik bir cumhuriyetiz deyin… Kimse inanmaz, dünya sizi alt yönetim olarak görür… Ya devlete inanacaksınız, devletin tüm kurumlarının güçlendirilmesi için çalışacaksınız ya da bize böyle ucuz propaganda yapacaksınız. Geldiğimiz nokta budur… Sayın Başbakan bu yaptıklarıyla, daha kötü günlere doğru, karanlık bir geleceğe doğru ilerlememizi istiyor. Bunu kötü niyetinden mi yapıyor? Hayır. Bilmezliğinden yapıyor. Çevresinden aldığı kötü danışmanlık nedeniyle yapıyor. Yanlış bir yola sürükleniyor ama bunun arkasından Kıbrıs Türk halkının da sürüklendiğinin farkında değil… Cumhurbaşkanı seçilirse ne olacak seçilmezse ne olacak… Eğer bir gün her taraftan daha kötü ambargolar bizim başımıza gelirse bunun bedelini ödemeye değer mi? Bir sahil yolunu açmak veya o kumsalı açarak ortaya Maraş‘ı açtım diye çıkmak bunlara değer mi? Hayır bizi gereksiz riskler, tehditler altında bırakıyorlar! Yaptıkları bu... Daha güvenlik konseyi karar alacak. Bu kararların hepsi bağlayıcıdır tabii ki ancak o, size uygun olmasa da bir kısmını size uygulattırır. Birleşmiş milletler çarteli altında beş, altı ve yedinci paragraflar vardır. Bu paragraflardan bir tanesi barışçıl, şiddet içermeyen açılımda bulunursanız uyar. Güvenlik konseyi size bir karar alır, burada bir tehdit yoktur. Gelip de kimse size askeri yerlerinizde Maraş’ı kapatmaz. Bir diğerinin altında şiddet içeren unsur varsa güvenlik Konseyi’nin müdahale hakkı vardır. Şimdi biliyorlar ki herkes her şeyin farkında. Bizim yaptığımız şiddete dayalı bir eylem değil. Bu nedenle alınacak kararda Birleşmiş Milletlerin bir yaptırımı olamaz. Hep böyle diye diye geldik bugünlere, kendimizi izolasyon ve ambargoların altında bulduk…

Siz sürekli olarak uluslararası topluluğun, uluslararası hukukun karşısında bir tehdit olarak ‘ben sizi tanımam, ben sizi sallamam, ben size rağmen her türlü kararı alırım’ şeklinde bir pozisyon üretirseniz, uluslararası topluluk da size karşı bir pozisyon üretir ve altından da kalkamazsınız. Yıllar içerisinde bizim geldiğimiz nokta budur. Ve hâlâ ‘Kıbrıs’ta Türkler dışlanmıştır, izoledir, doğrudan uçuş yoktur, alt yönetimdir’ diye kendi kendimizi suçluyoruz.

Gelin görün ki bunu aşmak için neler yapılması gerektiği, ortaya konan Manifesto’nun içerisinde var. Bir yeni bir cumhuriyete doğru yelken açalım… Ne oldu da Kosovalılar kendi haklarına kavuşabildi? Neden Kıbrıslı Türkler, onlardan 30 yıl önce ilan ettikleri bağımsızlıklarını hâlâ dünyaya tanıtamadı? Bütün bunları masaya koyalım. Herkesin istediği, herkesin birlik olduğu şey; ‘Kıbrıs Türk halkının dünya ile bütünleşmesidir’. Buna Tatar da aynı şeyi söyler, Serdar Denktaş da aynı şeyi söyler, Mustafa Akıncı da, Tufan Erhürman da… Bütün siyasi yelpazede bir tane Kıbrıslı Türk veya KKTC Vatandaşı yoktur ki Kıbrıslı Türkler dünyayla buluşmasın desin… Ama izlenen siyasetlerin arkasında birçok adayın başka nedenleri yattığı için farklı yönlere gitmeye başlıyoruz. Bunlar söylemlerde kalıyor, siyasetin içeriğini bunlar belirlemiyor.

“SAYIN TATAR’IN SEÇİLMEYECEĞİ ÇOK NET”

Esasında bunun belirlenmesini kabul etsek bir masanın etrafında çok rahat çözüm modelleri üretebileceğiz. Serdar Denktaş’ın bu seçim kampanyası sırasında getirmiş olduğu yenilik işte buradadır. İki devletli çözüm dersiniz tamam iki devletli çözüm demekle siz sadece bunu söylerseniz, masaya bunu götüreceğim derseniz, 50 yıl daha o masanın kurulmasını bekleyeceksiniz. Diğer grup federal çözüm yoktur diyorsanız siz de 50 yıl daha o masada bekleyeceksiniz. Bunlar dışında üçüncü bir yol ayrımı hiç gelmemişti… İşte bu bahsettiğimiz manifestomuz; yeni Cumhuriyet dönemi, alt yönetimden kurtulma, insanlarımızın dünya ile bütünleşme hedefi, bunların çözülebilmesi için çeşitli örneklere bakarak modeller üretmektedir. Bu seçim kampanyasının içeriği bu olmalıydı. Bu seçim kampanyasında adaylar, ‘Kıbrıslı Türkleri dünya ile nasıl buluşturabiliriz, KKTC’yi içinde bulunduğu durumdan nasıl öteye geçirtebiliriz, doğrudan uçuşları nasıl başlatabiliriz, dünya ile ticaretimizi nasıl sağlayabiliriz, sporcular milli maçlara nasıl katılabilir’ üzerinde durmalıydı. Bunları konuşmak yerine Türkiye karşıtlığı Türkiye yandaşlığı gibi bir suni gündemle maalesef Sayın Tatar, bu işin altına dinamiti soktu ve propaganda yaptı, olay budur.

Biz AB’nin, Rusya’nın kınamasıyla kalacağız. AB ile Türkiye’nin belki daha da kötüleşen ilişkileri, güvenlik konseyinden çıkan Kıbrıslı Türklerle alakalı bir başka karar, bunlar bize kalacak bu süreç sonunda… Seçilecek cumhurbaşkanı da bütün bunları temizlemek için uğraşacak. Sayın Tatar’ın seçilmeyeceği çok net! Bunlarla uğraşacak olan kendisi olmayacak. Ama oraya gelen yeni isim, bunları temizlemek zorunda kalacak.

Bu şekildeki tavırlarla bir beşli zaten gerçekleşemez, beşli zaten bir ön görüşmeydi. Yani gerçek beşli öncesinde tezlerin pozisyonlarını belirleme, ‘hazır mıyız bir beşliye’ ön toplantısı şeklinde önerilmişti. Bu Türkiye’nin önerisiydi. Türkiye kendi önerisini masada neden bertaraf etsin? Son dönemlerde cumhurbaşkanlığı seçimleri nedeniyle bu masa, bu riski taşımaktadır. Artık Anastasiadis’in bu koşullar altında masaya gelmesini ummak saflıktır. Bunlar Kıbrıs Türk tarafını zayıflatmaktadır, Türkiye’nin elini zayıflatmaktadır. Bir adayı seçtirtmek için bir toplumu böylesine riskler, tehditler altına almaya kimsenin hakkı yoktur!

Maraş’la ilgili neredeyse bir fetih söylemi gerçekleştiriliyor oysa gerçeği bu değil. Maraş’ın sahil bölümü maalesef bizi her türlü risk altına alacak şekilde açıldı. Ama tehdidi görünce biz bunu kademeli yapacağız dendi ki bu demenin bir anlamı yok. Ne gerek vardı buna? Kademeli açmak bu değildi. Seçim beklenir, yeni bir cumhurbaşkanı seçilir, yeni cumhurbaşkanı ile hükümet oturur, Türkiye oturur ve hep beraber bir karar verilirdi. Bu şekilde plansız ve programsız bizi risklerin, tehlikelerin altına atacak iş değildi!

“YSK KARARLARINI TAKMAYAN BİR ADAY VAR”

Yüksek Seçim kurulunun kararlarını takmayan bir aday var karşımızda. Eğer Yüksek Seçim Kurulu’nu takmazsanız, yok hükmünde varsayarsanız bu seçimde her şey olabilir demektir. Siz Yüksek Seçim Kurulu’na rağmen demin bahsettiğimiz Maraş ve su ile ilgili böylesine şovlar yapıyorsanız, demek ki Yüksek Seçim Kurulu sizi bağlamıyor. YSK sizi bağlamıyorsa demek ki YSK’nın koyduğu hiçbir kural sizi bağlamıyordur.

Serdar Denktaş sahada her gün geziyor. Kendisine gelen bilgiler ve duyumlar sonucu yaptığı ‘dikkat edin, sandıklara sahip çıkın’ gibi uyarılar her seçimde yapılması gereken, özellikle bu seçimde çok ciddi şekilde dikkate alınması gereken uyarılardır. Serdar Denktaş bir aday olarak; YSK’yı dinlemeyen bir diğer aday nedeniyle, her türlü önlemin alınıp bu seçimin üzerine hiçbir şaibenin düşmemesi için önerilerde bulunuyor. Bu da her adayın hakkıdır ve yapılması gereken bir durumdur. Bunu sansasyonel bir hale getirmeye gerek yoktur. Yarın bir gün sandıklarda çıkabilecek herhangi bir olayda bütün KKTC halkı, bütün devlet, hepimiz risk altındayız. Bu nedenle önceden önemler alınsın. Bu seçim, Yüksek Seçim kurulunun koyduğu kurallar çerçevesinde demokratik bir şekilde gerçekleştirilsin ve sonuç çıksın. Bu sonuç çıktığı zaman hiç kimse bu seçimlere şaibe yükleyecek bir pozisyonda olmasın. Bizim bütün derdimiz budur.

“BU SEÇİMDE ARTIK HER ŞEYİ BEKLERİM”

Serdar Denktaş ‘Yeni Zamanlar Manifestosu’nda bu konuya da dikkat çekiyor. Seçimin çok ciddi bir şekilde tartışıldığı bu son günlerinde, gözden kaçan bu ‘yeni zamanlar’ dediğimiz yeni ekonomik ilişkiler, yeni sosyal ilişkiler, yeni toplumsal düzen ihtiyaçları çerçevesinde, yeni bir normale geçene kadar kaotik bir süreçten geçiyoruz ve bu kaotik sürecin etkilerinin ne olabileceğini tam olarak göremiyoruz. Görebildiğimiz bir şey var ki oda ne sosyal ilişkiler, ne ekonomik ilişkiler, ne siyasal ilişkiler, bunların bir yansıması olarak eskisi gibi olamayacak… Halen ülkemizi ciddi siyasal sarsıntılar bekliyor, siyaset alanında yeniden şekillendirilmeler bekleniyor. Ekonomik alanda, özellikle orta sınıf Kıbrıslı Türkleri, çok ciddi ekonomik sıkıntılara girileceği, bütün toplumsal ekonomik yaşamlarının tehdit altında olduğu algısının güçleneceği bir süreç bekliyor. Şimdi insanlar aç kalırsa, işsiz kalırsa, evsiz kalırsa, kredisini ödeyemezse, bu insanların verebileceği tepkinin ne olabileceğini ancak kestirebiliriz… Kesin olarak onu ya da bunu yapacak diyemeyiz ama tehlikeli yollara giden, toplumsal huzurun kaçabileceği vakalara doğru hızla ilerleyeceğimiz ortadadır. Ancak cumhurbaşkanlığı seçimi de geldi kimsenin bunu düşündüğü ve önemsediği yok. Bu seçim bir hafta, on gün sonra bitecek oturup, ‘bu yeni normal dediğimiz sürece nasıl geçebiliriz, bu kaotik ortamı nasıl atlatabiliriz, ekonomik aktiviteleri nasıl canlandırıp toplumsal alanda insanlarımızın kendilerini güvende hissetmelerini nasıl sağlayabiliriz’i düşünmemiz gerekiyor. Biz bunun çalışmasını çoktan yapmıştık. Ancak araya seçim girdi, herkes seçime konsantre olmuş durumda. Siyaset alanının kendini siyasetten bir adım geri çekip, bu seçimler sonrasında toplumla ilgili ana konuların tartışılmaya başlanmasını istiyoruz.

Tabii ki bu seçimde artık her şeyi beklerim ben. Öyle bir hale geldi ki Maraş’ta alana helikopterle filan inmeye başlanırsa hiç şaşırmayın. Hiç beklemediğimiz, hiç hayal etmediğimiz, aklımızdan geçmeyen şeyler oluyor…

Bu seçimde, Serdar Bey’in de işaret ettiği gibi ciddi müdahaleler yapılıyor. Bu müdahaleler Kıbrıslı Türk’ün lehine değildir. Bu müdahaleler Türkiye’nin çıkarlarına değildir. Bu seçim bitecek yine biz birbirimizin yüzüne bakacak şekilde burada kalacağız. Ama sonuçlarına katlanacak olan bütün KKTC halkı olacaktır.