Lefke Avrupa Üniversitesi (LAÜ)  Beslenme ve Diyetetik Bölüm Başkanı Yrd. Doç. Dr. Nazal Bardak Perçinci “İnsilün Direnci” hakkında bilgiler aktararak,  kilo vermeme sebebinin insülin direncinden kaynaklanabileceğine dikkat çekti.

Son yıllarda genetik hastalık olmaktan çıkıp artan yağlanmaya bağlı gelişen şeker dengesizlikleri diyabet sınıflandırmasıyla kalmayıp artık insülin direnci, insülin duyarlılığı ya da şeker hassasiyeti şeklinde karşımıza çıkabilmektedir. Son birkaç yıldır birçok danışanımdan herşeye tam uydum bir problem yokken aniden tatlı krizi yaşadım ve tatlı tuzlu ne varsa yemek istedim veya herşeyi tamamen uyguladım açlıkta hissetmedim ama karın bölgesi yağlanmamı azaltamıyorum dediklerini gözlemlemekteyim” diyen Perçinci, konu ile ilgili yürüttüğü çalışmalar üzerine bilgiler aktardı.

Perçinci, insülin direncinin varlığını gösteren ilk işaretlerden biri tatlı krizleri

Perçinci, “Yürüttüğüm ve okuduğum bilimsel çalışmalar ışığında bu şikayeti olan danışanlarımın kan bulgularına baktırırken son üç aylık ken şekeri ortalamalarını da ifade eden hemoglobin A1C (HbA1C)lerine mutlaka baktırıyorum. Test, diyabetin daha ortaya çıkmadığı “prediyabet” yani diyabete bir adım önce döneminde bile kandaki şeker oynamaları hakkında, hatta bozulmuş açlık glikozu toleransı yani vücutta kontrolsüz kan şekeri oynamaları ve bozulmuş tokluk glikoz toleransını değerlendirmede de işe yarayabiliyor. Yorumlaması oldukça kolay. Diyelim ki; ailenizde diyabeti olanlar var. Eğer sizin yaptıracağınız bu testte elde edilen değerler %5,7-6,5 arasında ise bu rakamlar sizin “diyabet riskli artmış gruba dahil olduğunuz” anlamına gelebiliyor” diyerek, özellikle göbek bölgesinde ciddi yağ birikimi olan ve “insülin direnci” saptananlarda, daha önceki gebeliklerinden herhangi birinde “gebelik diyabeti” tanısı almış veya iri bebek doğurma öyküsü olan kadınlarda, “reaktif hipoglisemi” tanısı konulanlarda HbA1c testi kan şeker dengesinde bir bozulmanın erken işareti olabileceğini belirtti.

Karın bölgesinde yağlanma arttıkça metabolizmanın yavaşladığını belirten Perçinci “Abdominal yağlanma ile günyüzüne çıkan insülin direnci kavramından bahsedecek olursak: İnsülin direnci aslında bir metabolik bozukluğun parçasıdır. Temel sorun kanda insülinin artması, insüline karşı hücre düzeyinde bir cevapsızlık durumunun oluşması ve neticede kan şekerinin başlangıçta düşmesi, sonra giderek artması, şeker hastalığının ortaya çıkması (ve tabiî ki beraberinde göbek çevresinin giderek fazlalaşması)dır” dedi. Perçinci, insülin direncinin varlığını gösteren ilk işaretleri şöyle sıraladı; tatlı krizleri veya tutkusu, unlu, şekerli, nişastalı besinlere düşkünlük, sık acıkma, gece yemeleri, hızlı ve çabuk yemek yemek, yemeklerden sonra uyuklama, halsizlik, yorgunluk, terleme, çarpıntı, sinirlilik, çabuk öfkelenme halleri, konsantrasyon bozulması ve unutkanlık, belden yukarı kısımda terleme, sabah yorgunluğu, baş ağrıları, sabahları mutsuz, keyifsiz uyanmalar, uyku apnesi ve horlama sorunu, ödem-şişme.

İnsülin direnci olan kişilerde öncelikle beslenme yanlışları düzeltilmeli

  “İnsülin direnci tanısı kesinleştikçe sonra yapılması gereken ilk iş problemin nedenini araştırmak olmalıdır. Beslenme yanlışları düzeltilmeli ve insülin direnci olan birinin yapmaması gereken yanlışların ve uyması gereken doğruların neler olduğu iyi anlaşılmalıdır” diyen Perçinci, beslenmede temel prensip şeker –meyve şekeri dâhil- ve unlu, nişastalı yiyeceklerden uzak durmak, rafine karbonhidratları kullanmamak (ekmeği, beyaz pirinci, makarnayı, erişteyi, kuskusu, fırın pastane mamullerini, cipsleri, patlamış mısırları, hamburger ekmeklerini, açmaları, poğaça ve börekleri, baklavaları tüketmemek) gerektiğine dikkat çekti. Perçinci son olarak, trans yağlardan uzak, bitkisel yağların azaltıldığı, bitkisel yağ olarak zeytinyağının kullanıldığı, tereyağına izin verilmeyen bir beslenme şeklinin olması gerekliliğine ve tatlılara, şekerlemelere, reçel, meyve sularına ve tabiî ki meşrubatlara, kolalı içecekler ve gazozların tüketilmemesine ve insülin direncinde aktivite azlığı en az beslenme yanlışları kadar etkili bir etken olduğunun unutulmaması gerektiğine vurgu yaptı.