Anavatan Türkiye’nin Doğu Akdeniz ve Kıbrıs’a dair ortaya koyduğu irade ve kararlılıkla sürdürdüğü politikaların ilk olumlu getirisi Kapalı Maraş üzerinden olmak üzere.

UBP-HP Hükümeti ve ülke muhalefetinin Kapalı Maraş ile ilgili sürdürülen politikaların sonuçlarını görmekten uzak ilgisine rağmen dünya basını konuyu yakından takip etmekte.

Yakından takip etmekten de öte Kapalı Maraş ile ilgili öngörüler son günlerde dünya basınını meşgul etmekte.

Kapalı Maraş’ın yeniden iskana açılması ile ilgili anavatan Türkiye tarafından sergilenen kararlılık Güney Kıbrıs Rum Yönetimini Kıbrıs müzakerelerinde köşeye sıkıştırmak için diplomatik bir hamle mi yoksa Kıbrıslı Türklerin tarih önünde varlığı ve görünürlülüğünü öne çıkararak sadece olası bir anlaşmaya odaklı bekleyişe son vermek midir ilerleyen günlerde netlik kazanacak bir konu.

Ancak bir gerçek var ki, anavatan Türkiye’nin kararlılığı ve iradesi Güney Kıbrıs Rum Yönetimini oldukça panikletmiş durumda.

Diğer bir gerçek ise ne yazık ki Kıbrıs Türk siyasetinin aktörlerinin Kapalı Maraş konusunda motivasyon eksikliği ile yollarına devam etmeleri.

Kritik Cumhurbaşkanlığı seçimi arifesinde ise Kapalı Maraş’ın adaylar arasında seçim malzemesine döndürülmesi ise deyim yerindeyse tam bir kasaba politikacılığından başka bir şey olmaz.

Ve Kıbrıs müzakerelerine dair ne zaman koz olarak kullanılacağı hep merak edilen Kapalı Maraş’ın stratejik önemi bugünlerde daha iyi anlaşılmakta.

Kapalı Maraş’ta yer alan gayrimenkullerin büyük bir bölümünün Vakıflar İdaresine ait olduğunun saptanması ile birlikte süreç Türk tarafının lehine doğru dönmekte.

AİHM tarafından da iç hukuk yolu olarak kararları tanınan KKTC Taşınmaz Mal Komisyonu üzerinden mülkiyetleri yabancılara ait olan geriye kalan diğer gayrimenkullere dair sorunun çözüme kavuşturulması ise Maraş düğümünü çözülmesindeki son hamle olacak.

1974 Barış Harekatı öncesinde Kapalı Maraş’ta işletmesi bulunan İngiliz, ABD ve Alman şirketlerine de çağrı yapılarak imara katkı karşılığı mallarının iade edilebilecek olması da uluslar arası desteği beraberinde getireceğinden panik havası Kıbrıs Rum liderliğini esir almış durumda.

Türkiye Cumhuriyeti ve dolayısıyla Türk Dışişleri Bakanlığının 2005 Annan Planı Referandumu sonrası ortaya koyduğu ve zaman zaman kesintiler yaşansa bile çoğu zaman KKTC Dışişleri Bakanlığı ile eşgüdümsel yürüttüğü politikalar ve ortaya koyduğu irade, 56 yıllık sorunda birçok ezberi de bozmuş durumda.

Yarım asrı geçen süre içerisinde mücadele ile geçen zamanlardan sonra ezberin kırılması dün Annan Planı Referandum süreci olurken bugün de Doğu Akdeniz’deki doğal gaz aramaları ile birlikte Maraş açılımı olarak karşımızda durmakta.

Doğu Akdeniz’de oynanan satranç oyunundan Maraş açılımını bağımsız düşünmek ve hatta değerlendirmek fotoğrafın tamamını görememekten başka bir şey değil.

Bugün Kıbrıs Türk toplumu içerisinde “batılı olmak ile batıcı olmayı” karıştıran ve federasyon modeli dışında herhangi bir çözümün tartışılmasını hazmedemeyenler kesimleri esir alan BM Güvenlik Konseyinin sorgulanamaz denilen ve referans olarak gösterilen kararlarına dair algıyı BM Türk Derneği tarafından 24 Ekim 1985 tarihinde basılan ve Zaim Necatigil imzası ile yayınlanan “Son 25 Yılda Kıbrıs ve Birleşmiş Milletler” isimli kitabın 76.ncı sayfasında  yer alan “aslında Rum yönetimi, BM’den bununla ilgili birçok karar çıkartmıştır. Dolayısıyla bu kararlar da Rum yönetimine manevî destek sağlamaktan öteye geçmemektedir. Bunlar, “karşılıksız çek” niteliğinden öteye geçmeyen kararlardırlar”  açıklaması ile yerle bir eden 1978-1983 yılları arasında Rum Dışişleri Bakanlığı yapmış Nikos A. Rolandis’ten başkası değil.

Kapalı Maraş düğümünü çözülmesi ise Kıbrıs sorununun çözümünde bir dönüm noktası olmaktan öte Kıbrıslı Türklerin geleceklerini “çözüm ipoteğinden” kurtaracak tarihsel bir adımdan başka bir şey değil.

Ve Kapalı Maraş düğümü çözülürken beraberinde de Kıbrıs sorununa dair Türk tezlerinin uluslar arası siyaset tarafından daha fazla destek göreceği günlerin arifesinde olan Kıbrıs Türk toplumu, anavatan Türkiye’nin kararlılığı ile haklarının korunduğunu bugün daha iyi anlamakta.