İngiltere Dışişleri bakanı Dominic Raab’ın ziyareti ve ada’da kaldığı sürede yaptığı temaslar ile verdiği mesajlar Kıbrıs’ın kuzeyi ve güneyinde farklı yorumlanmaya devam ediyor.

İngiliz bakanın ziyaretinin en önemli ve belki de tek sonucu ise İngiltere’nin Kıbrıs sorununun çözülmesine yönelik toplumlararası müzakerelerde aktif rol oynayacağını deklare etmesinden başka bir şey değil.

İngiltere artık Kıbrıs müzakere masasına ağırlık koyacağının mesajını Kıbrıs’ın eşit ortak sahibi olan Kıbrıs Türk ve Rum toplumları ile birlikte AB, ABD ve Rusya’ya da verdi aslında.

KKTC Cumhurbaşkanı Ersin Tatar, uluslar arası ilişkiler ve dış politikanın değişmez ilkeleri çerçevesinde ziyareti değerlendirmek zorunda.

İngiltere Dışişleri bakanı Dominic Raab’ın satır aralarında verdiği mesajlar ile ezber bozarak Türk tezlerine dolaylı destek verdiği izlenimi edinilse bile Kıbrıs Türk tarafının duygusallık ile süreci yorumlamaması gerek.

Ve elbette önyargılı bir siyasi duruş ile de İngiliz bakanın açıklamaları değerlendirilmemeli.

Ve elbette tarihsel gerçeklikten sapmadan ve yaşanan acı tecrübeleri de unutmadan.

Ve bugüne kadar doğu’nun topraklarında süregelen “medeniyetler çatışması” aslında haçlı seferlerinden beridir değişmez bir ilke gibi hep batının kendi içerisinde mücadelesi şeklinde cereyan etmiştir.

Ve tarih tekerrür etmeye doğru evrilmekte.

Doğu Akdeniz’de devam eden “Soğuk Savaş”ın hangi güçler ve Devletler arasında sürdüğünü görmek zorundayız.

Enerjinin jeopolitik ve stratejik derinliği ve vazgeçilmezliği üzerinden yeniden yazılmaya başlayan Doğu Akdeniz’in kaderinde Kıbrıs’ın kilit konumunu da anlamak zorundayız.

Ve böylesi önemli iki dinamik etkenden dolayı da Kıbrıs sorunun dair diğer ülkelerin değişen pozisyonlarını Türk tezleri açısından doğru hamleler ile değerlendirmek ise KKTC Cumhurbaşkanlığının birinci hedefi olmalı.

Dün, Doğu Akdeniz’deki çıkarları ve egemen üslerinin muhafazasının devamı için toplumlararası çatışmalar üzerinde politika yöneten İngiltere’nin bugün ise yine ayni çıkarlardan dolayı Kıbrıslı Türklerin taleplerine daha sıcak bakmasını da yadırgamamak gerek.

Peki, İngiltere’ye ne kadar güvenmeliyiz?

Unutulmamalı ki uluslar arası siyaset ve dış politikada ebedi dostluklar ve düşmanlıklar yoktur, sadece çıkarlar vardır.

Birleşik Krallık, bugüne kadar Doğu Akdeniz ve Kıbrıs sorununda sürdürdüğü derin sessizliğini bozarken diğer bir nokta ise Brexit sonrası AB ile yollarını ayıran İngiltere, Doğu Akdeniz satrancında alacağı pozisyon ve yaşanan krizi domine etme hamlesi ile kendi çıkarları açısından AB’nin önünde olmak zorunda olması.

Doğu Akdeniz ve Kıbrıs’ta istikrar ve sürdürülebilir kalıcı yeni bir çözüme ulaşılması adına İngiltere elinde kartlarını açmaya başlarken İngiliz diplomasisinin hiç değişmez hamlesi ile “çözüme yaklaşan sorunlar” için “sona doğru” devreye girmesine de şaşırmamak gerek.

İngiltere’nin açıklamalarının şifrelerini çözmek için ise Doğu Akdeniz denkleminde stratejik bir ortak olarak anavatan Türkiye’ye yakın durması, Brexit sonrasında iki ülke arasında imzalanan ticaret anlaşmaları ve Kıbrıs sorununa dair satır arasına gizlenen mesajlar ise süreç ile ilgili ipuçlarından sadece birkaçı.

KKTC Cumhurbaşkanı Ersin Tatar’ın “İngiltere’nin Kıbrıs konusunda değiştiği yönünde” hissiyatının ise ihtiyatlı bir iyimserlik içerisinde ve duygusallığın esiri olmadan devam etmesi elbette yerinde olacaktır ancak KIBRIS MANŞET olarak soruyoruz;

Soğuk Savaş döneminden bugüne İngiltere’nin Kıbrıs politikası ne kadar değişmiştir ve anavatan Türkiye ile stratejik ortaklığı zaman zaman kesintiye uğrasa bile sona ermiş midir?

Cevaplar ise yetkililerin açıklamalarının içerisinde değil, Türk-İngiliz ilişkilerinin tarihinde gizli.