“BİR ANLAŞMA İSTİYORUM AMA SADECE BİR TARAFIN İSTEKLERİNİN KABUL EDİLMESİ İLE OLMAZ”

“HÜKÜMETİN NE OLACAĞINI KURULTAYDAN SONRA GÖRECEĞİZ”

Eroğlu, Rumların, “Türkler bir anlaşmaya hem de nasıl olursa olsun bir anlaşmaya evet demek mecburiyetindedir” anlayışı içinde olmasının, Kıbrıs’ta bulunacak bir anlaşmanın önünü tıkadığına da işaret etti.

Müzakerelerde kendisinin imzaladığı ortak açıklamanın esas kabul edildiğini ifade eden Eroğlu, “O bir yol haritasıdır. İki tarafın liderlerinin ortaya koyduğu en kapsamlı yol haritasıdır belki de ve benim tarafımdan imzalanmıştır. Ama yine de beni suçluyorlar. E peki ama yol haritasını çizen bir kişi nasıl olur da barış, anlaşma istemeyen kişi olur? Tabii ki ben de Kıbrıs’ta bir anlaşma istiyorum ama bu anlaşma sadece bir tarafın isteklerinin kabul edilmesi ile olamaz” dedi.

Eroğlu, “hükümet bozulabilir” konuşmalarının da “ayak patırtısı” olduğunu, kendisine göre hükümetin bozulmayacağını ifade ederek, “Çünkü bu hükümet, kurultay için kuruldu. Kurultaydan sonra ne olur onu göreceğiz. UBP ilk defa bir hükümetin küçük ortağı oldu” diye konuştu.

3. Cumhurbaşkanı Derviş Eroğlu’nun basın ofisinden yapılan açıklamaya göre, 3. Cumhurbaşkanı, UBP eski Genel Başkanı Derviş Eroğlu, Radyo Vatan’a ülkedeki güncel konularla ilgili açıklamalarda bulundu.

Eroğlu’nun, soru yanıt şeklindeki programda sorulara verdiği yanıtlar şöyle:

SU KONUSU

“SORU; Programımıza hoş geldiniz. Program başlamadan bardağınızdan bir yudum su aldınız. Ben de su konusunu sorarak başlamak istiyorum. Bir ara siz Başbakanken, Sayın Demirel döneminde balonlarla su geldi ama sonra olmadı. Nedir bu suyun hikayesi? Ne düşünüyorsunuz bu özelleştirme konusunda?

Dr. DERVİŞ EROĞLU; Suyun bir geçmişi var.Bu su ansızın Kıbrıs’a gelmiyor.. Benim tüm Başbakanlık dönemlerimde su konusunu Türkiye hükümetleri ile hep konuştum ve bu suyun Kıbrıs’a gelmesini istedim, savundum. Hatta, Sayın Mesut Yılmaz’ın Başbakan olduğu dönemde kendisinin Alarko şirketi ile konuyla ilgili bir teması oldu. O şirket de çalışmalar yapmıştı. Gayet iyi hatırlıyorum, Mesut bey benim yanımda kendi Enerji Bakanı’nın elden getirdiği deniz altından geçecek boruların mukavemet testlerinin yapılması için gereken 9 milyon dolar için onay veren kararı imzalamıştı. Daha sonra hükümet değişince olay yarıda kaldı. Rahmetli Demirel Başbakanlığa gelince onunla da konuyu görüştüm. Yanında da rahmetli Başbakan Yardımcısı İnönü vardı. Orada Demirel, “ bu suyu mutlaka Kıbrıs’a götüreceğiz. Yaklaşık 500 milyon dolarlık bir projedir. Yaparız” demişti.  Olmadı.

Sonra Sayın Erdoğan’ın Başbakanlığı döneminde konu yeniden değerlendirildi ve gerçekleştirilmesi mümkün oldu.

Ben, temel atma olayından epeyce bir süre sonra, o dönemin KKTC Tarım Bakanı’na ‘bu su, şu veya bu şekilde gelecek. Bir hazırlığınız var mı? Bu konu çok kapsamlı çalışma gerektirir. İhmal etmeyiniz yapınız’ dedim. Maalesef çalışmalar yapılmadı ve şimdi su gelmiş olmasına rağmen hala tartışmalar devam ediyor.

Sayın Davutoğlu, Başbakan olup KKTC’ye ilk ziyaretini yaptığı zaman Cumhurbaşkanlığı’nda onuruna bir yemek vermiş, hükümet ve siyasi parti Başkanlarını de davet etmiştim. O yemekte de su konusu açıldı ve konuştuk.

Sayın Davutoğlu o yemekte; ‘biz gelecek suyun özel sektöre verilmesini düşünüyoruz’ demiş, sayın Yorgancıoğlu ise ‘biz özele verilmesine karşıyız’ diye yanıt vermişti. Daha ortada belediyeler yoktu. Ancak o gün ‘bu konu uzmanlık, tecrübe ister. Türkiye’nin bu konuda kendi uzmanlıkları ve tecrübeleri vardır. Gerekirse bizim uzmanlarla sizinkiler bir araya gelsin ve hangisi yapabilir değerlendirilsin. Ayrıca, uzmanlar ne yapılacağı konusunda bir proje, düşünce üretsinler’ dedim. Yalnız Türkiye Başbakanı’nın ‘biz bu konuda oldukça tecrübeliyiz. Barajlar, göletler yaptık’ diye konuştuğunu da hatırlıyorum.  O, uzmanlar toplantısı oldu mu olmadı mı bilmiyorum.

Şimdi su geldi. Borular deniz suyundan arındırıldı. Tabii kullanıma verilmesi 5-6 ay daha alır ama en zor aşama geçildi. Tam bu sırada bir tartışma var. Hükümet ortakları bu konuda bir birlerine ters açıklamalar yapıyorlar. Bizi özelleştirmeden yana, diğeri özelleştirmeye karşı.

Tabii geçmişe baktığımızda CTP sol bir parti olduğu, Sovyetler Birliği’ni model aldığı için doğal olarak özelleştirmeye karşı idi. Ama şimdi AB’ci oldu. AB ise özelleştirmenin adresidir. Hem AB’ci olacaksın hem de AB’ye ters politikalar savunacaksın. Bence bu da toplumda tartışılmalı. Bu iş yarım ondan, yarım bundan ile olmaz.

Peki biz bu işi yapabilir miyiz? Tecrübemiz, kaynağımız var mı?

Alacağım, satacağım demekle olmaz.

Bu borular döşendi, arıtma tesisi yapıldı. Daha yapılacak çok şey var. Bunları yapabilecek miyiz?  600 milyonluk daha yatırım gerektiği söyleniyor. BESKİ kuruldu ama BESKİ ile ilgili basın toplantısında bir gazeteci Belediye Başkanı’na ‘sermayeniz nedir?’ diye sordu ve ‘sermayemiz yok. Suyu satıp sermaye sahibi olacağız’ yanıtını aldı. Bu olur mu?  Ben bugüne kadar sermayesiz şirket kurulduğunu duymadım. Nasıl olacak?

Ben tartışmaların dışındayım. Bu projenin halkın yararına olacak şekilde idamesi çok önemlidir. Mühim olan her eve, her tarlaya bu suyun gitmesidir.  Bu konuyu halletmek ise hükümetin birinci görevidir. Bu suyun, problemsiz, insanlarımızı tatmin edecek şekilde, daha önce koyduğumuz hedeflere uygun olarak dağıtılması, kullanılması ana hedef olmalıdır.

SORU; Bu su yüzünden hükümet ortaklarının arası açılıyor. Hükümet sona erer şeklinde açıklamalar da yapılıyor. Siz 19 yıl Başbakanlık yaptınız. Siz olsaydınız ne yapardınız?

DR. DERVİŞ EROĞLU: ‘Hükümet bozulur’ lafını yaptığı bir köy gezisinde UBP Genel Başkanı söyledi. Bu hükümet zaten UBP kurultayı için kuruldu. Bir koşulu hariç sayın Talat’ın bütün koşulları kabul edilerek bu hükümet kuruldu. Sadece Mehmet Ali beyin Bakanların Meclis dışından atanması önerisi UBP Genel Başkanı tarafından kabul edilmedi, diğerleri kabul edildi.

UBP, milletvekillerinin Bakan olmasını istedi. Bu da tabii ki kurultaya yönelik bir istek idi. Bana göre gerçek Ulusal Birlik Partililer bu hükümete sıcak bakmamıştır.

Hükümet bozulabilir diye ayak patırtısı yapılıyor ama bana göre bozulmaz, çünkü bu hükümet kurultay için kuruldu. Kurultay’dan sonra ne olur onu göreceğiz.

SORU; Zaten diğer Genel Başkan adayları da biz seçilirsek hükümet konusunu değerlendireceğiz diye mesaj veriyor.

DR.DERVİŞ EROĞLU; Şimdi bakınız, ilk defa, UBP bir hükümetin küçük ortağı oldu. Ve o ortak kurduğu hükümette yer alan büyük ortağın az önce de belirttiğim gibi bütün koşullarını sırf hükümete girsin diye kabul ediyor. Bakanlıkların dağıtılması, Bakanlıkların altı konusunda da tartışmalar var.

KIBRIS SORUNU

SORU:  Neyse biz Kıbrıs konusuna geçelim. Bu konuda da gelişmeler var. Sizin çizginiz belli. UBP’nin de belli idi. Şöyle girmek istiyorum konuya; ‘Kıbrıs’ta barış engellenemez’ diye bir slogan var. Bunu siz duyduğunuzda neler geçiyor aklınızdan? Ben 30 yıldır Kıbrıs’ta barışın engellenmesi çabası görmedim. Siz gördünüz mü?

DR. DERVİŞ EROĞLU; Bu sadece ‘solum, solcuyum’ diyen kesimin ortaya attığı bir slogandır. Gerçekle bir alakası yoktur. Yıllardır görüşme yapıyoruz. Niçin? Bir anlaşma olsun diye. Ama barış var. Kıbrıs’ta barış var. Etrafımızda ateş, biz de ise barış var. Güney’de de var, Kuzey de var. Kuzey’den, Güney’e, Güney’den Kuzey’e insanlar huzur içinde gidip geliyor.
Ortak konserler yapılıyor, birçok etkinlik düzenleniyor. Barış olmasa bunlar yapılabilir mi? Barış var. Yapılmaya çalışılan iki taraf arasında bu barışı bozmaması gereken bir anlaşmadır.

Ben de beş yıl bunu yaptım. Müzakere masasında Rumlarla bir anlaşma yapılması için uğraştım. ‘Eroğlu uzlaşmaz’ diye adımı çıkardılar ama şimdi bakıyorum da yeni hükümet de, sayın Akıncı da benim 11 Şubat 2014’te Anastasiadis’le görüşmelerin başlaması için imzaladığım ortak açıklamayı esas kabul ediyor, her yerde onu ileri sürüp, ondan hareket ettiklerini söylüyorlar. O bir yol haritasıdır. İki tarafın liderlerinin ortaya koyduğu en kapsamlı yol haritasıdır belki de ve benim tarafımdan imzalanmıştır. Ama yine de beni suçluyorlar. E peki ama yol haritasını çizen bir kişi nasıl olur da barış, anlaşma istemeyen kişi olur? 

Anastasiadis de öyle söylüyor, bizimkiler de. Peki o zaman neden benim gibi uzlaşma istemeyen birisinin çizdiği yol haritasını kullanıyorsunuz?  Sizi uzlaşamaya götürecek başka yol haritası neden yapmıyorsunuz?

Tabii ki ben de Kıbrıs’ta bir anlaşma istiyorum ama bu anlaşma sadece bir tarafın isteklerinin kabul edilmesi ile olamaz.

Benim Cumhurbaşkanlığım döneminde BM Genel Sekreteri’nin de katılımı ile 5 zirve toplantısı yaptık Neden? Artık bir antlaşma olsun diye... Ama olmadı.

Şimdi, BM Genel Sekreteri’nin katılımı ile zirve toplantısı da yok. Neyse gelelim konuya. Bana göre yanlış yolda ilerleniyor. Yapılmak istenen Rum tarafının ‘hayır’ını ‘evet’e çevirmektir. Bunun için de bizim Annan Planı’ndan da çok tavizler vermemizi istiyorlar. AB ve ABD, Anastasiadis’in Rum tarafından ‘evet’ çıkarabileceği bir anlaşma istiyor. Zaten Anastasiadis de halkının evet demeyeceği bir anlaşmayı asla referanduma götürmeyeceğini söylüyor. Bunu bilelim ve ona göre konuşalım.

Eide’nin de görüşü budur. Bunları bilmeliyiz. Bazı kişiler, ‘Sayın Akıncı’nın tüm yaptıkları doğrudur. Destekleyelim’ şeklindeki bazı açıklamaları yapıyorlar. Bana göre bu yanlıştır. Hatalar varsa bunlar açıklanmalı ve söylenmelidir.

Ben, Cumhurbaşkanlığından yeni ayrıldığım için bu konularda pek konuşmadım, her hangi bir toplantı yapmadım ama gelişmeleri, açıklamaları takip ediyorum.

SORU; Bir hafta kadar önce Rum basınında Annan Planı iyileştiriliyor diye bir haber vardı. Tabii Sayın Akıncı Rum basınını yalanlıyor ama biz Türk tarafından bilgi alamıyoruz ki doğruları yazalım. Sayın Akıncı Türk basınını kucaklasın, bilgi versin ki doğrular yazılsın.

DR.DERVİŞ EROĞLU; Şimdi benim gördüğüm bir de şu var; Bizim gazetelerimiz haber sızdırması olmadığı için Rum basınından geri kalıyor ve bir de görüşmelerin gidişatı ile ilgili olumsuz bir şey yazmaktan çözüm karşıtı olarak suçlanmaktan korktuğu için çekiniyor. Bir korku görüyorum. Halbuki Rum basını her şeyi yazıyor. Bizim basın bazı şeyleri yazmaktan kaçınıyor. Halkın bazı endişeleri varsa, bazı yanlış Rum istekleri varsa, bizim taraf bazı yanlış şeyler söylüyorsa onlar da yazılmalı.

Ben bugüne kadar konuşmadım, çünkü yeni görevden ayrıldım ama bundan sonra her halde konuşacağız çünkü olmuyor.

Sayın Akıncı, varacağımız anlaşma AB’nin birincil hukuku olacak dedi Rum tarafı ayağa kalktı. Bizden Anastasiadis’e, Rum tarafına karşı bir ses çıkmadı.

Kalıcı derogasyonlar istendi, hemen Akıncı ablaşmadan kaçıyor diye Rum basınına açıklamalar yapıldı. Yine bizden ses yok.

Oysa bizim gazetelerimiz de bizim olmazsa olmazlarımızı halkımız için manşet yapmalı. Peki ama biz haklarımızı nasıl savunacak ve alacağız? Müzakerecinin görevi Kıbrıs Türk Halkı’nın haklarını gözetmek değil mi?

Anastasiadis, Rum halkının haklarını gözetmiyor mu? Bizim haklarımızı mı gözetiyor. Eğer öyleyse neden isteklerimize karşı çıkıyor?

Anastasiadis, iki taraf da bir anlaşmada bir şey kaybetmeyecek diyor ama onu destekleyen kilise ise  Rum tarafı bir şey almadı o nedenle vermeyecek, Türkler aldı Türkler verecek diyor.

Yani bu anlayışa göre , Rumlar kaybettiklerini alacak, biz elimizdekileri onlara vereceğiz.

E hani kimse bir şey kaybetmeyecekti?

SORU; Ama sayın Talat da geçtiğimiz günlerde yaptığı bir açıklamada ‘Kuzey’in yüzde 80’ni Rumların’ demişti. Bu da teslimiyetçi bir zihniyetin ürünü değil mi?

DR.DERVİŞ EROĞLU: Talat bey geçtiğimiz haftalarda bir açıklama yaptı ve “ Rumların ‘hayır’ı ile bizim ‘hayır’ımız aynı değildir. Biz hayır dersek bunun bedeli çok ağır olacak’ dedi. Ben de kendisine yanıt verdim. Böyle konuşmanın ne lüzumu var. Kuzey’in yüzde 80’i Rumların demek ne anlama gelir? Yani elimizde yüzde 37 toprak var, bunun çoğunu vermemiz lazım demek mi istiyor? Peki ama sen müzakerecinin elini zayıflatıyorsun. Sayın Talat büyük ihtimalle 4-5 yıl sonraki Cumhurbaşkanlığı seçiminde adaydır. O nedenle kamuoyuna müzakereleri Akıncı kadar ben de yönlendiriyorum mesajı veriyor.

SORU; Dünkü müzakereler öncesinde ve sonrasında yine Rum basınında yer alan haberlere göre artık ciddi konulara gelindi ve Sayın Akıncı ile Anastasiadis’in iki kesimlilik konusunda uzlaşamadıkları söyleniyor, yazılıyor. İki kesimlilik nedir? Önemi nedir Kıbrıs Türkü için?

DR. DERVİŞ EROĞLU; Bu çözümün parametrelerinden biridir ama Anastasiadis sadece bunu değil pek çok şeyi kabul etmiyor. Attığı imzaya bile sadakati yok. Anastasiadis yeni bir Devlet kurulmasını da istemiyor, Kıbrıs Cumhuriyeti devam edecek diyor. İşte bunlara ben dahil hepimizin cevap vermesi, ses çıkarmamız gerekiyor. Yeni bir Devlet ortaya çıkacak tabii. Eğer Anastasiadis bunu bile kabul etmez reddeder Kıbrıs Cumhuriyeti federal devlete dönüşecek dersen attığın imzaya ters düşüyorsun demektir. Türk tarafı tezlerine ısrar etmelidir.

Ortak açıklamada iki kesinliliğe vurgu yapılıyor ve federal ortaklığın eşit statüde iki kurucu devlet tarafından oluşturulacağı söyleniyor. Ayrıca 750 sayılı Güvenlik Konseyi kararı da nüfus ve mülkiyet konusunda sarih çoğunluğa işaret ediyor.

Talat beyin köy köy gezip ‘biz hayır diyemeyiz’ demesi hem Sayın Akıncı’nın elini zayıflatıyor hem de Ruma daha çok istemek için cesaret veriyor.

Rumların da Talat bey gibi ‘Türkler bir anlaşmaya hem de nasıl olursa olsun bir anlaşmaya evet demek mecburiyetindedir’ anlayışı içinde olmaları hem anlaşmanın önünü tıkıyor hem de Rumların iştahını kabartıyor.

SORU; Sizin var mı tekrar Cumhurbaşkanlığı’na adaylık düşünceniz.

DR.DERVİŞ EROĞLU: Hayır yok. Ben o defteri kapattım. Şimdilerde eş dostla görüşüyor, onların görüşlerini alıyorum. Benim görüşlerimi soranlara görüşlerimi söylüyorum.

SORU; Kıbrıs konusunda görüşleriniz alınıyor mu? Sayın Cumhurbaşkanı şu ana kadar görüşünüzü aldı mı?

DR.DERVİŞ EROĞLU;  Hayır almadı. Benim partim olan UBP bile almadı.

SORU; Ama içiniz cız ediyor değil mi? Özellikle partinizin yaptıkları karşısında.

DR.DERVİŞ EROĞLU; Ben siyasete UBP’de girdim ve 38 yaşında idim. Tabii çok partili sisteme o zaman geçildiği için o yaşta girdim, yoksa çok daha genç yaşlardan itibaren sosyal olayların , toplumsal etkinliklerin içinde idim. 40 yıl hep UBP’li oldum. Bazıları gibi parti değiştirmedim. Ordan oraya gidip gelmedim. UBP’nin başarısı, halkımıza hizmet için çalıştım. UBP’de başladım, UBP ile siyasi hayatımı tamamladım. 40 sene gecemi gündüzümü bu partiye verdim. 40 yıl sonra ilk defa şimdi eşimle öğle yemeği yemeye başladık. 1975’te UBP kurulurken ben Mağusa’da kulüp başkanıydım. Pek çok örgütü ben ve ailem kurduk.O gün teşkilat kurmakla görevli arkadaşların giremediği, örgüt kuramadığı pek çok köye, yere ben gidip örgüt kurdum. 7 yıl ilçe başkanlığı yaptım Mağusa’da ve Paşaköy’den , Gazimağusa’ya oradan Dipkarpaz’a kadar girmediğim yer, tanımadığım, elini sıkmadığım insan yoktu. Pek çok yerde hala benim kurduğum örgütler devam ediyor O aileler, o insanlar veya onların çocukları UBP’ye hizmet ediyor.

UBP ye Genel Başkan seçildikten sonra da kliniğimi kapattım, Lefkoşa’ya geldim ve bütün ülkeyi gezdim. Ben Genel Başkan olana kadar önce Cumhurbaşkanı, Başbakan olarak bir UBP milletvekilini atıyor sonra o UBP Genel Başkanı seçiliyordu. Kurultay'da seçildikten sonra seçime giren, partiyi birinci çıkaran ve  Başbakan olan ilk UBP Genel Başkanı benim.

Otururken parti başkanlığı olmaz. Başbakanlık olmaz. Parti başkanı denilen kişi kendi tabanı, halkı, sivil toplum örgütleri ile iç içe olmalı, onlarla bir araya gelmelidir. Ben siyasi yaşamım boyunca hiç kendi özel hayatımı düşünmedim.

Belki bugün UBP içinde olup da beni sevmeyenler var ama şurası bir gerçektir ki bugün belli makamlara, yerlere gelenlerin çoğunu elinden tutup bir yerlere ben getirdim. Parti içinde hiç elimin üzerlerinden kalkmadığı arkadaşlar şu an bir takım değişik düşünceler içinde olabilirler ama önemli değildir.

SORU; Yine Kıbrıs konusu ile devam edelim. Garantörlük konusunda ne diyeceksiniz?

DR. DERVİŞ EROĞLU: Bence Türkiye’nin etkin ve fiili garantisi devam etmelidir.

SORU: Son zamanlarda bir sulandırma olayı var galiba...

DR. DERVİŞ EROĞLU; Ben bunları siyasi hayatım boyunca hiç kabul etmedim. Türkiye’nin etkin ve fiili garantisi bizim olmazsa olmazımızdır. Ben Başbakanken bu yönde bir kararın Cumhuriyet Meclisi’nden geçmesini de sağladım ve o karar orada duruyor.

SORU; Peki ama Türkiye ben Yunanistan’la anlaştım vazgeçiyorum derse ne olur? İngiltere ben vazgeçtim derse ne olur? Böyle birşey var mı?

DR. DERVİŞ EROĞLU:  Ben bugünkü koşullarda Türkiye’nin etkin ve fiili garantilerden vazgeçeceğini, askeri buradan çekeceğini hiç düşünmem. Türkiye’nin de bizim de etrafımızda bir ateş çemberi var.

Bakınız İngiltere ne yaptı? Avrupa Birliği’ne girerken kendi üslerini AB’nin  dışında bıraktı. Elde ettiğini korudu. Türkiye’nin Kıbrıs’ta asker bulundurması bizim için de çok önemli ama Türkiye için de önemlidir.

SORU; Ama Annan Planı’na göre de Türkiye’nin Kıbrıs’ta sembolik miktarda askeri kalacaktı.

DR. DERVİŞ EROĞLU; Evet o plana göre 18 yılın sonunda 650 asker kalacaktı. Ama asker kalacaktı. Askerin kalması önemlidir. Ama bugün koşullar da çok değişti. Aradan 11 yıl geçi bölge tam bir ateş çemberine döndü. Ben Türkiye’nin buradaki gücünün devam etmesini mutlaka düşüneceğine inanıyorum.

SORU; Mülkiyet konusuna gelirsek... Mülkiyet konusunda hata yaptık mı sizin döneminizde... Bazı eski Rum mallarının vatandaşlara verilmesi onların satıp gitmesi hata mıydı sizin vermeniz? Bana sanki de Kıbrıs konusu çözülmezse bunun sebebi mülkiyet olacak gibi geliyor...

DR. DERVİŞ EROĞLU; Toprak, mülkiyet önemlidir tabii... 41 yıldır biz burada hayat kurduk. Ne yapacaktık, kurmayacak mıydık?

Mülkiyet konusunda benim Hristofyas’la görüştüğüm kadar ne Talat görüştü ne de Akıncı. Talat bir gün görüştü. Ben altı buçuk ay mülkiyet konusunu konuştum. Mülkiyette meselesinin takas, tazminat ve geri iade ile çözüleceğinin üzerinde durduk.

Biz çok önemli bir konunun üzerinde durduk ve şunu dedik: Güney’deki Türk malları isteyerek değersizleştirildi ama biz bu tarafta kalan eski Rum mallarına değer kazandırdık. Dolayısı ile o taraftaki Türk mallarının da değerlendirilmesi lazım. Bunun için de Türkiye’de TOKİ’nin uyguladığı modeller dikkate alınabilir. TOKİ ile görüştük, teknik bilgi aldık ve Hristofyas’ a bu fikrimizi kabul ettirdik.

Şimdi bir mülkiyet komisyonundan söz ediliyor. Peki  ama ne olacak? Bu komisyon kaç yılda bu kadar geniş bir konuyu nasıl halledecek? 60 yılda mı? Anlaşma olacak ama mülkiyet kavgası devam edecek mi? Kriterleri koycağız diyorlar. O kriterler çok önemli...Peki onlar ne olacak? O kriterler bizi tatmin eder mi? Bana göre etmelidir. Bunlar toplumda tartışılmalıdır. Aradan geçen 40 yıl var..Demopulos kararı var. Bunlar iyi değerlendirilmelidir.

SORU; 2004 yılındaki Annan Planı döneminde mülkiyet konusunda bağışçılardan söz ediliyordu..Şimdi ne olacak?

DR. DERVİŞ EROĞLU; Şimdi bildiğim kadarı ile bağışlar konusunu konuşmaya başladılar.O zaman para verecek ülkeler kendi aralarında bir toplantı yaptılar ve zannederim 200 milyon gibi bir para ortaya koydular. Şimdi 20 milyar Euro’dan söz ediliyor...Kim verecek bu kadar parayı? ABD, İngiltere yoksa AB mi verecek? Vereceğim demek başka vermek ve bunu masada bir karara bağlamak başkadır.

Hade diyelim ki para verildi...Peki o evde 40 yıldır oturan insanlar ne olacak? O evden çıkıp ne yapacak? Bizim bu noktada çok farklı önerilerimiz vardı...Biz insanlarımızı bugün yaşadıkları koşulların gerisine götüremeyiz. Yani çok az bir kesim insanımız etkilenecek olursa da bunlara biz yaşantılarını geri gitmeden devam ettirecekleri koşulları sağlamak zorundayız.

Açıklamak istediğim bir nokta daha var. Hristofyas’la görüşürken masaya harita ve rakamları getirmek istedi ben kabul etmedim ama kriterlerimizi masaya koyduk. En son gelmeli, ben halkımız tedirgin etmem  dedim ve bu zirve toplantısında BM Genel Sekreteri Derviş beyin toprakla ilgili kriterleri ortaya konulmuştur , harita ve rakamlar bütün konular ele alındıktan sonra garantörlerin bir araya gelmesinin hemen öncesinde görüşülecek dedi. Bu BM raporlarına girdi.

Anastasiadis de getirmek istedi. BM ve bizim tutumumuzu hatırlattım ama yine de masaya toprak kriterleri kisvesi altında istedikleri yerlerin isimlerini, köy isimlerini getirdi.Her almayı istedikleri yere kaç Rum yerleştireceklerini de yazdılar. Masaya bunu koydular ama biz bunu kabul etmedik, yok saydık ve yok saydığımızı BM’nin kaydına da geçirdik. Kağıt yoktur derler oysa var. Rumların toprak konusunda masaya getirmek istediği bellidir. Mağusa’dan tutun Haspolar’a , Alayköy’den Güzelyurt’a Dipkarpaz’a kadar istedikleri yerlerin isimleri bellidir. Yoktur derler ama doğru değildir. Vardır. Ben reddettim de Akıncı kabul etti demiyorum. Ne diyorum? Rum’un düşüncesi bellidir ve Türk tarafı olarak biz bunu biliyoruz çünkü kabul etmesek de masada bize istediklerini ortaya koyan bir belge verdiler.Hatta verdikleri belgede verdikleri yerleşim birimleri isimlerine daha sonra ek yapacakları da belirtilmiştir. Yarın önümüze bir harita koyduğunda buna göre bir harita koyacak. Bunu bilmeliyiz. Artık halk bunları bilmelidir.

SORU: Son mesajınız nedir? Halkımıza ne söylemek istersiniz?

DR.DERVİŞ EROĞLU: Vatandaşlarımıza görüşmeleri yakından ve dikkatli takip etmelerini öneriyorum. Atılan ve atılmaya çalışılan adımlar konusundaki düşüncelerini basın yoluyla veya örgütleri vasıtasıyla ortaya koysun.

SORU; Ama size de çok önemli görevler düşüyor bu konuda..

DR. DERVİŞ EROĞLU; Evet, ben de bundan sonra bana düşen görevi yerine getirmeye çalışacağım. Bu müzakere masasında olanlara da katkı sağlar diye düşünüyorum.”